Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bu film, böyle bir finalle bitmemeliydi!

Bu film, böyle bir finalle bitmemeliydi!

Rusların “Matruşka” bebeklerini bilirsiniz... Hepsi de “iç içe” geçmiştir... Birini kaldırsanız, altından bir bebek daha çıkar. Onu kaldırsanız, altından bir bebek daha!.. Yani, “bebek içinde bebek”ler vardır... Sizin, “bir tane” gördüğünüz bebek, aslında “birkaç tane”dir... Hani, “nar” ile ilgili bilmecede de; “çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane” deriz ya, bu da böyle bir şey... Eğer “çok yönlü” düşünülürse, “Baykal’ın seks kaseti” olayının da “tek boyutlu” olmadığı görülecektir!.. Tıpkı, “Matruşka” bebekler gibi, “olay içinde olay” vardır... Asıl mesele şu: Bu olaya “bir tek yönüyle” mi bakacağız, yoksa “bütün boyutlarıyla” mı?.. Eğer “tek bir pencere”den bakarsak, olayın bir yönünü belki aydınlatabiliriz ama diğer yönleri karanlıkta kalır... O halde, olaya “bütün yönleriyle” bakmak zorundayız... Hem “yatak odası görüntüleri”ne, hem de bu görüntülerin yayınlanmasının ardından gelen “istifa”ya!..
BAYKAL, “KOMPLO” DEDİ, GİTTİ!
Malûm, “Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece”nin ilk dakikalarında bir “kaset” yayınlandı internet sitelerinde... CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile CHP Milletvekili Nesrin Baytok’un yatak odası görüntülerinin yer aldığı kasetten 4 gün sonra, yani dün öğle saatlerinde kameraların karşısına geçen Deniz Baykal, “CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa ettiğini” açıkladı... İstifa kararını açıklarken de; “Bu, bir kaset olayı değildir” deyip ekledi:
“Bu, bir komplodur!”
Baykal, CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında şunları da söyledi:
¥ “Önümüzdeki komployu gerçekleştirenler, bunu sapık oldukları için ya da ticari kazanç sağlamak için veya şantaj yapmak için düzenlememişler, siyaset yapmak için düzenlemişlerdir.”
¥ “Benim CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etmem, hiçbir şekilde bu komploya teslim olmak ya da kaçmak anlamına gelmez. Tam tersine bu bir meydan okumadır. Bu anlayışla bugün CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa ediyorum.”
¥ “Benim istifa kararım, hem Türkiye siyasetini, hem CHP’yi yeniden tanzim etmek isteyenlere bir imkân tanıyacak, hem de CHP’ye bu komplo ile hesaplaşma fırsatı verecektir.”
¥ “Meskene tecavüz ve ileri teknoloji kullanımı yoluyla tezgahlanan, bu komplonun iktidar gücü ve olanakları seferber edilmeden, bir muhalefet partisi genel başkanına karşı bu kadar fütursuzca icra edilebilmesi mümkün değildir.”
¥ “Bu komplo bugünkü siyasi konjonktürün eseridir, yıllardır bekletilen bir kaset yoktur!.. Bir kaset ele geçirilmiş değildir, bir komplo imal edilmiştir, taze, iki haftalık bir komplo vardır.”
¥ “Bu komplonun hedefi bir kişi değildir, onun çok ötesinde CHP’nin neredeyse tek başına yürüttüğü, Cumhuriyet’e, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne sahip çıkan sivil darbeye, sivil dikta rejimlerine karşı vermekte olduğu mücadelesidir.”
¥ “Umarım bütün bu yaşananlar ve benim istifam Türkiye’de yeni bir uyanışın başlangıcı olur... Yalansız, dürüst, cesur bir duruş sergilemek sadece benim işim olmamalıdır.”
İSTİFA ETMEYİP DE NE YAPACAKTI?
Bunları aktardım ki, “tarihe not” düşülsün ve bu sözler; hem “hafıza”lardaki, hem de “arşiv”lerdeki yerini alsın!..
“Baykal’ın sözleri”ni aktardığıma göre, şimdi de “istifanın yankıları”nı aktarayım...
Baykal, “istifa” kararını açıkladıktan sonra, partililerin “alkış”ları ve “gözyaşları” arasında otomobiline bindi ve böylece “37 yıllık siyasi hayatını” da noktalamış oldu!.. Gider gitmez de “demeç furyası” başladı.
Kimi “CHP’li”, kimi de “başka partiler”den olan siyasiler, şöyle demeye başladılar:
“Sayın Baykal, istifa ederek onurlu bir politikacı olduğunu gösterdi!.. Bu çirkin olayın gündeme getiriliş zamanlaması çok dikkat çekici!.. Bu zamanlama masum değildir!.. Baykal’a yapılan haksızlık, herkesin vicdanını rahatsız etmiştir!.. Siyaset sahnesinden 40 yıllık bir yıldız kaymıştır!.. Sayın Baykal gibi bir kimliğin, bir komplo sonucu Türk siyasetinden tasfiye ediliyormuş gibi bir duruma düşmesini içimize sindiremiyoruz!”
Görüyorsunuz ya;
Bay Baykal, “çok değerli bir siyasetçi”dir, bir “yıldız”dır ama, “komplo”ya kurban gitmiştir!..
Hep böyle olur ya;
“Kel ölür, sırma saçlı olur!”
“Kör ölür, badem gözlü olur!”
İyi, hoş da; “komplo” bunun neresinde?..
Haydi, diyelim ki;
Gardıropun içine “kamera” koymak bir “komplo”dur!.. Elde edilen “yatak odası görüntüleri”ni internet sitelerinde yayınlamak bir “komplo”dur!..
Peki ama, sormazlar mı adama;
“Gayrimeşru ilişki”nin, daha doğru ifadesiyle “zina”nın yaşandığı evi “ayarlayan” kimdir?.. O da mı “komplo”dur?..
Seni kolundan tutup, kafana silah dayayıp “zorla” mı götürdüler o eve?.. Pantolonunu zorla mı çıkarttılar?..
Ya Nesrin Baytok?..
Onu da mı zorla soktular koynuna?..
Zorla mı “zina” yaptırdılar sana?..
Öyle diyorsun ya;
Bu olayın “eski” olmadığını, ortada “yıllardır bekletilen bir kaset” bulunmadığını, “taze” ve hatta “iki haftalık bir olay” olduğunu söyleyip, “görüntülerin doğru olduğunu” ikrar ediyorsun ya, söyle o zaman;
Sen ki, “evli bir adam”sın!.. Bir “erkek” olarak, elbette “cinsel ihtiyaç”ların olabilir!.. İhtiyacını niye “kendi karınla” değil de, “elin karısıyla” gidermeye kalkıyorsun?..
“Komplo”ymuş, “tuzak”mış!..
“Harama uçkur çözen” sen!.. “Evli kadın”la yatan sen!.. Soyunan sen, giyinen sen!..
Bütün bunlar “ayıp” değil, “günah” değil ama, “görüntüleyen”lerin ve “servis eden”lerin yaptığı “komplo”, öyle mi?..
Her şeyi yapan sen,
Bütün bunlar mizansen!..
Hani, bir “Nasreddin Hoca fıkrası” vardır:
“Evine giren hırsız”dan dolayı; “Niye kapını kilitlemedin?.. Niye pencereyi açık bıraktın?.. Niye derin uykuya daldın?” diye, herkes Hoca’yı suçlayınca, merhum şöyle demiş ya;
“Tamam, bütün bunlardan dolayı suçluyum!.. Peki, hırsızın hiç mi suçu yok?”
Tamam, “herkes suçlu”dur, herkes Baykal’a “komplo” kurmuş ve onu tuzağa düşürmüştür!.. Yani Baykal’ı o “zina evi”ne başkaları götürmüş, Nesrin Baytok’u oraya başkaları getirmiş, “soyunma”larını isteyip, “aynı yatağa” sokmuşlar!..
Yani herkes “komplo” kurmuş, “suç” işlemiş!..
Peki ama;
“Baykal’ın hiç mi suçu yok?”
Her zaman söylerim;
Bir insan ki, bir “misyon adamlığı”na soyunmuşsa, bir “liderlik” ve “önderlik” iddiası varsa, ilk yapması gereken şey, “uçkuruna sahip çıkmak”tır!.. Uçkuruna sahip çıkamayan bir adam, hiçbir şeye sahip çıkamaz, hiçbir şeyi savunamaz!..
Şimdi kalkmış; “istifa” kararı vermesinin “dürüstlük” ve “cesaret” olduğunu söylüyor!..
“İstifa” etmeyip de, ne yapacaktın ki?..
Bu “ayıp”la, bu “günah”la, bu “çirkinlik”le o koltukta oturmaya devam mı edecektin?..
İstifada geç bile kaldın!..
BARİ, BİR ÖZÜR DİLESEYDİ!
İsterdim ki; “istifa” kararını açıklarken, “erkekçe, mertçe ve yiğitçi” konuşsan, her şeyden önemlisi, “aldattığın” karından, evet Olcay Hanım’dan “özür” dilesen, sonra da millete seslenip; “Şeytana uydum!.. Nefsime yenik düştüm!.. Pişmanım” desen, bu millet belki de affederdi seni!..
Ama sen ne yaptın?..
Çekilirken bile “vuruşarak çekilmeyi” tercih ettin ve “Hükümeti” suçladın!..
Hükümeti suçlarken, “bu olayın mağdurları”nı hiç düşünmedin!.. Olcay Hanım’ı düşünmedin, “evlât”larını ve “torun”larını hiç düşünmedin!..
Ya Nesrin Baytok’un kocası?.. O adam, şimdi insan içine nasıl çıkacak?.. “Aldatılan koca” olmanın ezikliğine nasıl tahammül edecek?.. Ya Baytok çiftinin çocukları?!?.. O çocuklar “anne”lerinin yüzüne nasıl bakacak, “baba”larının yüzüne nasıl bakacak?.. “Çevre”lerine ne diyecekler?..
Ömür boyu “utanç” içinde olacaklar!..
Beraber olduğun kadın, bir “sokak kadını” olsaydı, belki bir izahı olabilirdi!.. Ama sen, “evli bir kadın”la ilişkiye girdin!.. Üstelik o kadını, Adnan Keskin gibilerin “uyarı”larına rağmen, “milletvekili” yaptın!..
Bunun, hiçbir izahı yok!..
Ama sen, bu iğrençliği “Hükümet”le izah etmeye yelteniyorsun!..
HÜKÜMET NİYE KOMPLO KURSUN Kİ?!
Ne yani, “meskene tecavüz” eden Hükümet mi?.. “İleri teknoloji”yi kullanıp, “zina odası”na kamera yerleştiren Hükümet mi?.. “İktidar gücü ve olanakları seferber edilmeden böyle bir komplonun kurulması mümkün değil” diyorsun!..
Allah’tan kork be adam!..
Herkes suçlu, herkes komplocu... Bir tek sen “sütten çıkmış ak kaşık”sın, öyle mi?..
Sen gel, külahıma anlat onu!..
İktidar sana niye komplo kursun ki?..
Merhum Necip Fazıl Kısakürek’in;
“Ey düşmanım!.. Sen benim ifadem ve hızımsın... Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lâzımsın” dediği gibi, bu iktidarın da Baykal’a ihtiyacı var!.. Baykal gibi, “dişine uygun” bir muhalefet lideri varken, ona “komplo” kurup da, CHP’nin başından gitmesini niye istesin ki?..
İktidar; değil “Baykal’a komplo” kurmayı, onu “başının tacı” yapsa yeridir!.. Zaten, bunu Tayyip Erdoğan da sık sık söylüyor ya... Meselâ, 16 Mart 2003’teki “Kırklareli Mitingi”nde şöyle demişti ya;
“Aman Baykal yapma, bu kadar gergin olma!.. Sen bize lazımsın... Sen ana muhalefette oldukça, AK Parti daha güçlü olarak yoluna devam edecek.”
Bunu söyleyen bir Erdoğan, “Baykal’ın gitmesini” hiç ister mi?.. Elbette istemez...
Zaten Erdoğan da buna sinirleniyor ya!..
“Baykal’ın suçlamaları” üzerine, dün demiş ya;
¥ “Ana Muhalefet Lideri’nin yaptığı açıklamalar en az yaşananlar kadar düzeysiz ve çirkindir!.. Siyasal karalamaya dönüktür. Bütün bu yaşananların sorumluluğunu siyasi iktidara yüklemek, ahlâksız bir iftiradır, büyük bir hezeyandır.”
Gerçek de bu değil mi?..
O Erdoğan ki; “görüntülerin yayınlandığından” haberi olur olmaz; “Ne yapın, edin; kaldırtın o görüntüleri” diyen adamdır...
O Erdoğan ki; AK Parti kurmaylarını uyarıp, “Tek bir kelime bile söylemeyin” diye talimat veren adamdır!..
O Erdoğan ki; MİT’e çağrı yapıp; “Bulun bu işi yapanları” diyen adamdır!..
Böyle bir adam, şimdi “komplo” kurmakla suçlanıyor, iyi mi?..
Kendine güldürme Baykal!..
Zaten battın, batacağın kadar,
Bari komik olma!..
BÖYLE BİTMESİNE ÜZÜLDÜM!
Son olarak şunu söyleyeyim:
Bay Baykal’ın, “diskur”dan dolayı değil de, “uçkur”dan dolayı gitmiş olmasına gerçekten de üzüldüm!..
Düşünebiliyor musunuz;
37 yıl boyunca “siyaset” yapacaksın, “ülkenin gidişatı”na öyle veya böyle yön veren bir konumda bulunacaksın, yıllar yılı “zirve”de kalacaksın ama siyasi hayatın, “beklenmedik bir son”la noktalanacak!..
Keşke “yatak odası”nda değil de, “Kurultay salonu”nda bitseydi bu iş!.. Keşke, “rezalet”le değil de, “siyasi hezimet”le noktalansaydı!.. Keşke bir “kadın” tarafından değil, “siyasi rakipleri” tarafından düşürülseydi!..
“Ayıp”la değil, “kayıp”la gitseydi!..
Ama, her zaman deriz ya;
“Bir insanın kendi kendine yaptığını, bütün dünya bir araya gelse, yapamaz!”
Sonuç itibariyle;
Baykal kendi etmiş, kendi bulmuştur!..
Gerisi, hikâyeden martavallar!..
===========
Baykal geri döner mi?
Dünün özeti: Baykal istifa etti... 22-23 Mayıs’taki Kurultay’a kadar Genel Başkanvekilliği’ni Cevdet Selvi yürütecek!.. Kemal Kılıçdaroğlu, Kurultay’da “aday olmayacağını” açıkladı.
Bu gelişmeler; Baykal’ın “istifa” etmekle “siyasi manevra” yaptığı yorumlarını da beraberinde getirdi... Acaba, gerçekten de “geri dön” çağrılarına direnemeyen Baykal, geri döner mi?.. Demirel 7 defa gitti, 8 defa döndü ya, o da dönebilir!.. Bu “manevra”ları çok gördük!..
Zaten, CHP Sözcüsü Mustafa Özyürek’in dünkü açıklaması da, döneceğini gösteriyor!.. Baykal’ın istifasını “onurlu bir çıkış” olarak değerlendiren Özyürek, onun bir anlamda “suçlu ayağa kalk” dediğini, Başbakan Erdoğan’ın da Baykal’ın iftiralarına cevap vermesini, “suçlu” olduğunun delili olarak göstermiş!..
Şu hâle bakın; hâlâ suçlu arıyorlar!.. “Baykal’a toz kondurmadıklarına” göre, demek oluyor ki, Baykal geri dönecek!..
Ama “hangi yüzle” döner, işte onu bilemem!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi