Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Nesrin Baytok’u Baykal’ın koynuna sokan ABD mi?

Nesrin Baytok’u Baykal’ın koynuna sokan ABD mi?

Allah, kimseyi şaşırtmasın... Allah, hiç kimsenin elini ayağına dolaştırmasın... Allah, kimseyi “kör ve sağır” etmesin... Körlük zordur!.. Sağırlık zordur!.. Hele de “ideolojik körlük” hepten zordur... Çünkü, “ideolojik körlük”ten muzdarip olanlar, hiçbir şeyi göremezler, hiçbir şeyi duyamazlar... Hani, “at gözlüğü” takanlar vardır ya, onların hiç olmazsa “sadece kendi önlerini görme” imkânı vardır da, “ideolojik kör”ler böyle bir imkândan da mahrumdurlar!.. Dedim ya; Cenab-ı Allah; hiç kimseyi gözleri kör, kulakları sağır, akıllarını kilitli, vicdanlarını mühürlü yapmasın!.. Hep dua edip; “Allah akıl, fikir ve zihin açıklığı versin” deriz ya; eğer “Allah’a inanıyorlar” ise, dileriz ki; Cenab-ı Allah “ideolojik kör”lerin gözlerini de açsın, onlara da “gerçekleri görebilme” imkânı bahşetsin!.. Aksi halde, düştükleri “uçkur çukuru”ndan çıkmaları mümkün değil!..
Debelendikçe batıyorlar!..
Battıkça debeleniyorlar!..
Yazık!.. Çok yazık!..
Sadece acıyorum bunlara!..
AYDINLIK EKİBİ’NDEN BİRİ: SONER YALÇIN!
Bu girizgâhtan sonra, Hürriyet’ten Soner Yalçın’ın önceki günkü yazısına bir bakalım.
Ne yalan söyleyeyim;
Birkaç yıl öncesine kadar, Soner Yalçın denildiğinde “aklı başında bir adam” olduğunu düşünürdüm...
Tamam, “Maocu bir görüş”e sahipti!..
“Aydınlık ekibi”nden ve de “Doğu Perinçek sempatizanı” bir adamdı... Sonra, onlardan koptu...
Ama “ideoloji” olarak değil, “maddî” olarak koptu...
Aydınlık ekibinin “paralılar sınıfı”nda aldı yerini!..
Özetle, “cukka”yı daha çok sevdi!..
Bir anlamda, “cebi dolu ideolog” oldu!..
Elbette, “dâvâsını paraya değiştiği” ve “kapitalizme daha yatkın, daha yakın” olduğu söylenemez!..
Ama, “para”nın her ideolojiyi törpülediği gibi, onu da törpülediği bir gerçek!..
“Çulsuz bir ideolog” eğer bir “kor”a benzetilirse, Soner Yalçın’ı, pekâlâ “küllenmiş bir kor”a benzetebiliriz.
Evet, “etrafı küllerle kaplı bir kor!”
Eğer biraz daha “para”ya kavuşursa, “kor”un “kül”e dönüşeceğinden kimsenin şüphesi olmasın!..
“Maocu” bir adam, “Taocu” bile oluverir!..
PETROL İLE UÇKUR’UN İLGİSİ NE?
Bütün bunlara rağmen, yine de ilgiyle takip ederdim Soner Yalçın’ın yazdıklarını... “Efendi”lerini de, “Bay Pipo”sunu da, “Reis” ve “The Özal”ını da...
Bu konularda pek fazla “derin bir bilgi”ye sahip olmadığım için, bütün yazdıklarını “gerçek” zannederdim.
Ne zaman ki, yazdıklarının “kurgu” olduğunu, kendi kafasından “komplo teorileri” ürettiğini anlamaya başladım, işte o zaman, “karnım tok” dedim;
“Palavra okuyacak halim de yok, vaktim de yok!”
Ama okudum işte...
Önceki gün Hürriyet’te “tam sayfa” yayınlanan yazısını okuma gafletinde bulundum... “Cevap vermeye bile değmez” diye düşünüyordum ki, sonradan yazmaya karar verdim... Öyle ya; bu “komplo teorileri”ni kafasında kurgulayan sadece Soner Yalçın değil ki...
Öyle “Son-er”ler, öyle “Yalçın”lar ve öyle “Doğan”lar var ki, hepsi de aynı görüşte, aynı “saçmalık”lara inanıyor!
O halde, cevap vermek şart oldu...
Efendim, Soner Yalçın, önceki günkü Hürriyet’te, “Kaset komplosunu kim hazırladı?” başlıklı “akla ziyan” bir yazı yazmış...
Yazısına, “ülkelerin petrol ve gaz rezervi” ile başlayıp, hangi ülkenin ne kadar “petrol ve gaz tükettiğini” uzun uzun anlatmış...
Sizin anlayacağınız, “petrol ve gaz” ile Türkiye’deki ve dünyadaki “siyasî gelişmeler” arasında bağ kurmuş!..
Hiçbir diyeceğim yok...
Doğrudur, dünya politikasına yön veren “siyasal olaylar”da “petrol ve gaz”ın önemli rolü vardır...
Ama, “petrol ve gaz”ın, Deniz Baykal’ın “uçkur”uyla ne ilgisi var?..
Bu olay “siyasal” bir olay değil ki, “cinsel” bir olay!..
Soner Yalçın, söz konusu yazısında, “Medvedev’in gelişi”nden, Rusya ile “enerji anlaşması” yapmamızdan tutun da, “ABD’nin askerî harcamaları”na varıncaya kadar, birçok konuda “malûmatfuruşluk” yapmış!..
Sonra gelmiş 1 Mart Tezkeresi’ne!..
1 Mart 2003’te Meclis’te yapılan oylamada “Türk askerinin Irak’a gönderilmesi” teklifi reddedildi ya, işte buna ABD çok kızmış ve “suçlu” aramaya başlamış!..
Peki, suçlular kim?..
“TSK... CHP ve MHP gibi partiler... Atatürkçü Düşünce Derneği gibi bazı STK’lar!..”
İşte ABD, bu suçluları cezalandırmayı kafasına koymuş... “Türkiye’yi gözden çıkaramayacağına” göre, “Türkiye’yi yeniden kurgulamayı” planlamış!..
Bu plânı yaparken de;
“Siyasi parti genel başkanları, üniversite sahipleri, rektörler, dekanlar, öğretim üyeleri, Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı gibi sivil toplum kuruluşları, gazeteciler, medya sahipleri, işadamları ve askerler gibi tüm muhalifler susturulacaktı.”
Öyle diyor Soner Yalçın!..
ABD İLE PAZARLIK YAPAN BAYKAL DEĞİL Mİ?
Yalnız, bu “kurgu”ya bir itirazım var!..
Soner Yalçın, bu yazıyı yazarken, aynı Hürriyet’te yazı yazan Yalçın Doğan’ın 20 Eylül 2003 tarihli yazısını hiç hatırlamadı mı acaba?..
Çünkü Yalçın Doğan, 20 Eylül 2003 tarihli yazısında, “Mehmetçik üzerinde ABD ile para pazarlığı” yapan kişinin Tayyip Erdoğan değil, Deniz Baykal olduğunu “ifşa” ediyor ve özetle diyordu ki;
“3 Kasım seçimlerine doğru; Irak, artık ufukta görünen çok ciddi bir sorun.
Belli ki, kim hükümet olursa olsun, kucağında bulacağı ilk ateşten top, Irak’la ilgili gelişmeler ve hükümetin bu yönde alacağı karar...
Türk-ABD ilişkilerini yeni bir eksene oturtacak politika.
Dolayısıyla;
CHP de, seçim öncesinde bu yönde bir hazırlık yapıyor.
Çok doğru!..
Toplantıda Baykal, “Hükümete gelirsek, her şeyden önce Amerika’nın bizden Irak’la ilgili talepleriyle karşılaşacağız” diyerek, konuyu açıyor.
CHP kurmayları seçenekleri tartışmaya başlıyor.
“ABD’ye yardım edelim ve biz de rol alalım” diyenler var.
“Hayır, girmeyelim, bu bize pahalıya mal olur” diyenler var.
“Girelim” diyenlerin de, kendi içinde seçenekleri var.
İşte, tam bu noktada, yine bir seçenek olarak, Baykal, toplantıda bulunan Kemal Derviş’e dönüyor:
“Biz girersek, ABD bize ne kadar para verir?.. Sen bunu öğrenebilir misin?”
Irak pazarlığında para lâfının ilk kez dile getirildiği an!.. Hem de, daha seçimden önce!!!
Derviş, ABD’lileri yokluyor ve yanıt geliyor:
“Altı milyar dolardan söz ediyorlar!”
Baykal’a altı milyar dolar az geliyor!..
“Kemal, bunu on milyar dolara çıkarmak mümkün olabilir mi?”
CHP, sanki iktidarda, tezkere masada ve bir seçenek olarak on milyar dolar!..
CHP, bu sorunun yanıtını ABD’den hiçbir zaman alamıyor.
Çünkü, iktidara AKP geliyor.
(...)
“Baykal’ın sorusu ve Derviş’in girişimi ortada iken, TBMM’de tezkereye CHP’nin ret oyu vermesi ise, tam ibretlik.
Ret oyuna ek olarak, yakalarına taktıkları kırmızı karanfillerle tezkereyi protesto ediyor CHP’liler...
Sedat’ın yazı dizisinde ilk gün çıkan At Pazarlığını Derviş Başlattı gerçeğinin perde arkasında, işte bu on milyar dolarlık soru var.
Tatsız olan şu... İktidar olursa, kaç para gelecek hesabı. İktidarda değilsen, o zaman ret!!!
Şark politikasının bıkkınlık veren son örneklerinden!..”
İktidarda değilsen, o zaman ret!!!”
Ben, Yalçın Doğan’ın bu yazısı üzerine o günlerde şöyle demiştim:
“Saygınlık” bu mu?.. “Tutarlılık” bu mu?..
“Bağımsız politika” izlemek bu mu?..
“Ulusalcılık” bu mu?.. “Atatürkçülük” bu mu?..
Huuu “ayıp” denilen kavram, nerelerdesin?!?
O ZAMAN MHP MECLİS’TE DEĞİLDİ Kİ!
Öyle sanıyorum ki;
Soner Yalçın’ın ya bir “hafıza problemi” var ve Yalçın Doğan’ın bu yazısını hatırlamıyor, ya da gözlerinde bir “görme özrü” var, bu yazıyı okumamış!..
İşte, “ideolojik körlük” böyle bir şey!..
Tedavisi de maalesef yok!..
Soner Yalçın’ın problemi sadece “ideolojik körlük” olsa, yine iyi... Koluna “üç noktalı” bir bandaj takar, eline bir “baston” alıp, yürümeye çalışır!..
Ancak, kendisinin “ciddi bir hafıza problemi” olduğunu düşünüyorum... Artık bir “beyin sulanması” mı yaşıyor, yoksa “yaşlılık”tan kaynaklanan bir “unutkanlık” problemi mi var, orasını bilemiyorum.
Ama, bildiğim şu:
Soner Yalçın’ın “1 Mart Tezkeresi’nin suçluları” arasında gösterdiği “CHP ve MHP gibi partiler”den CHP’yi anlıyorum da, MHP nasıl “suçlu” oluyor, işte onu anlayamadım!..
Çünkü MHP, 3 Kasım 2002 seçimlerinde “barajın altında” kaldı ve dolayısıyla Meclis’e giremedi!.. Meclis’e giremediği için de “1 Mart tezkeresi”nde oy kullanamadı!.
Yani, ABD’ye “hayır” diyemedi ki, ABD onu “olağan suçlular” listesine alsın!..
Birader, madem bir “komplo teorisi” üretiyorsun, şunu adam gibi yap!.. “Gerçek”leri bil, öyle yaz!..
CHP’nin yaptığı “10 milyar dolarlık At Pazarlığı”nı nasıl unutursun?.. MHP’nin, “1 Mart tezkeresinde oy kullanamadığını” nasıl bilmezsin?..
Sen, hep böyle mi yazarsın?..
Yazını yazarken, hep böyle “amuda mı kalkarsın?”
Neyse, yazıyı “tahlil” etmeye devam edelim.
Soner Yalçın, “Bu toz bulutunun arasından bir adam çıktı” demiş, o adam “inanmıyorum” demiş!..
Devam etmiş o adam:
“Darbeye, Ergenekon’a, Balyoz’a, Kafes’e, tertip planlarına “İnanmıyorum” dedi.
Bağımsızlıktan, demokrasiden, laiklikten, cumhuriyetten ödün vermeyeceklerini açıkladı.
Hep adalete güvendiğini söyledi.
Ulus-devletlerin bağımsız müdahale olanaklarını kısıtlayan neoliberal politikalara sırtını döndü. Rant ekonomisine dönüştürülen özelleştirmelere karşı hukuk mücadelesi başlattı.
Gerginlikler çıkaracağı belli olan ve Türkiye’yi içe döndürüp istikrarsızlaştıracak her dayatmaya yılmadan karşı çıktı.
(...)
ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın Büyük Ortadoğu Projesi’yle 22 ülkenin haritasını değiştirmeyi hedeflediklerini söylediğinde, Türkiye’nin bir karış toprağını vermeyeceklerini haykırdı.
Türkiye’nin Ortadoğu’da kanlı tezgâhlar içine çekilmesini isteyen Batılı diplomatlara randevu bile vermedi. Bağımsızlıkçı bir dış politikadan yana oldu.
Hukuk rejimini değiştirmeyi amaçlayan Anayasa değişikliklerine karşı çıktı.
Muhalefeti tekrar toplayıp CHP’yi iktidara aday parti yaptı.
Ve fakat...
Düşman hiç beklemediği bir yerden vurdu.
Şimdi siz hâlâ soruyor musunuz?
Deniz Baykal’a bu hain pusuyu kimlerin kurduğunu?
Cadı avı sürüyor...”
NESRİN BAYTOK ABD CASUSU MU?
Herhalde sizler de anladınız:
Baykal’a bu “hain pusu”yu kuran Amerika’dır!..
“Kaset komplosu”nu hazırlayan Amerika’dır!
Bu durumda siz olsanız sormaz mısınız;
“Kitap satmak için CHP Genel Merkezi’ne gelen Nesrin Baytok’u oraya gönderen Amerika mıdır?..
Nesrin Baytok, bir Amerikan casusu olarak mı sokulmuştur CHP’nin içine?..
Yıllarca bir Truva Atı olarak mı kalmıştır CHP’de!..
Nesrin Baytok’un elinden tutup, Deniz Baykal’ın sekreteri yapan Amerika mıdır?..
Nesrin Baytok’un Deniz Baykal’ı yoldan çıkarmasını sağlayan Amerika mıdır?..
Aynı Nesrin Baytok’u, sekreterlikten milletvekilliğine yükseltme işini yapan ABD midir?..
Deniz Baykal-Nesrin Baytok ikilisini o eve sokan Amerika mıdır?.. O evde, o yatakta gerçekleştirdikleri cinsel fantezileri Amerika mı öğretmiştir?..”
Yapmayın Allah aşkına!..
Atılır da, bu kadar atılmaz!..
Uydurulur da, bu kadar uydurulmaz!..
ABD, “CİNSEL DİZAYN” DA MI YAPIYOR?
Neymiş, “1 Mart Tezkeresi’ne hayır” dediği, “bağımsızlıkçı bir dış politika” izlediği için, Amerika, “Baykal’ı cezalandırmış!..”
İyi, hoş da, sorarlar adama;
“Nesrin Baytok’u Deniz Baykal’ın koynuna ABD mi soktu?.. Baykal, bu yatağa girerken evli bir adam olduğunu, beraber olduğu kadının da evli bir kadın olduğunu niye hatırlamadı?.. Yoksa, hafızaları ABD uydusu tarafından mı silindi?!?”
Bazı olaylar üzerinde “tahmin”ler yürütülebilir, “komplo teorileri” üretilebilir!..
Ama, “ayağı yere basmak” şartıyla!..
Ama bu olayda,
“Ayak”lar yere basmıyor ki!..
Ayaklar da “hava”da, akıllar da!..
Burada “siyasal” değil, “cinsel” bir olay var!..
“Amerika” denilen meret ülke, eğer “cinsel haz”ları da yönlendiriyor, “yatak odaları”nı da dizayn ediyorsa, işte ona hiçbir diyeceğim yok!..
Çünkü benim bildiğim;
Deniz Baykal-Nesrin Baytok ikilisi, o eve “Amerika’nın zorlaması” ile değil, “kendi ayakları” ile gittiler!..
Haa, sahi soralım kendisine;
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “CHP GenelBaşkanlığı’na aday” olmasını isteyen “Amerika” mıdır?..
Önder Sav, Kemal Anadol ve Hakkı Süha Okay’ın “Baykal karşıtı tavır” almasını Amerika mı istemiştir?..
Bütün bu isimler “Komplocu!.. Amerikan yandaşı ve CIA Ajanı” ise; bu CHP’yi yıllardır kim yönetiyordu Allah aşkına?..
Bu sorular, Soner’in kitaplarına “kapak” olsun!..
===============
Ertuğrul Sağlam ve Bursaspor
“Futbol yazısı” yazmayı hiç beceremem... Bildiğim tek şey, çocukluğumdan bu yana “Beşiktaşlı” olduğum... Ama, bir “Beşiktaşlı” olarak diyorum ki; “Helâl olsun Bursaspor’a... Helâl olsun Ertuğrul Sağlam’a”... Çünkü Ertuğrul Sağlam, benim gözümde gerçekten de “sağlam” bir adamdır... “Efendi”dir, “ağırbaşlı”dır, “olgun”dur...
Evet, bir “teknik direktör”dür, bir “hoca”dır ama, bütün bunların ötesinde bir “ağabey”dir!..
Yine bir “Beşiktaşlı” olarak diyorum ki; Beşiktaş, onun kıymetini maalesef bilemedi... Ertuğrul Sağlam gibi “sağlam” bir adama sahip çıkmak yerine; “şişirilip havalara uçurulan balon”lara bel bağladılar...
Ehh, ne yapalım, Beşiktaş utansın!.. “Göz yaşlarıyla uğurlanan” bir adam, “teknik direktör” olarak döndüğünde, “şaşkınlık ve horlanarak” karşılanıp, bir anlamda “linç” edildi ya, Beşiktaş’a bu ayıp yeter!..
“Bursaspor”luların göğüslerinde “İnandık, başardık” yazıyordu...
İşte bu ifade, hem “Bursasporlu futbolcular”ın, hem de Ertuğrul Sağlam’ın azminin en güzel ifadesidir... Gerçekten de; inandılar ve başardılar!
Ertuğrul Sağlam’ı, sırf “dindar” ve “eşinin başörtülü oluşu” yüzünden dışlayanlar, onun bu “olağanüstü başarı”sı karşısında acep ne düşünüyordur?.. Biraz utanmışlar, biraz yüzleri kızarmış mıdır?..
Bursa’yı ve Ertuğrul Sağlam’ı yürekten tebrik ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi