Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Fethullah Gülen’den korkuyor muyum?

Fethullah Gülen’den korkuyor muyum?

Küfredeceklere peşin bilgi: Hiçbir tarikatın, cemaatin, derneğin, ocağın, cemiyetin, konseyin üyesi yahut “gönüllüsü” değilim.

Hayatımda hiç tarikat ayini görmedim.

Herhangi bir cemaat evinde “tilmiz”, “öğrenci”, “şakirt” yahut “sığıntı” olarak kalmadım.

İnanan bir insanım, kendime yetecek dini bilgiye sahibim ama bir Kur’an Kursu yahut İmam Hatip geçmişim olmadı. Dolayısıyla, bazıları gibi travmalarım, komplekslerim ve itiraflarım da olmadı.

Küfretmek için apartta bekleyen ve her ağzını açışta “F tipi”, “vatan haini”, “satılmış” diye ünleyen serseri takımı gibi, ben de “laik” Türkiye Cumhuriyeti’nin “laplaik” okullarında okudum; sırasıyla Atatürk İlkokulu, Atatürk Ortaokulu ve Atatürk Lisesi’ni bitirdim; Gazi Eğitim Enstitüsü’nden atıldım ve “bu hale” geldim.

Halimden de çok memnunum.

Bir kez siyasete girer gibi yaptım... Girmemle çıkmam bir oldu. Söylemesi ayıptır, 1995 yılında, YDH’nın Fatih İlçe Teşkilatı’nı kurdum ve çekildim. Teşkilatlanmadan sorumlu genel başkan yardımcımız Cengiz Çandar şahittir.

Dolayısıyla, “Bilmem ne cemaatinin adamı” diyeceklere, peşinen “Hadi lan ordan” diyorum ve bu kişisel defteri kapatıyorum.

Peki, Fethullah Gülen’den korkuyor muyum?

Hürriyet gazetesinin, 13 yaşında Marx, Engels ve Kautsky’le tanışmış sosyalist yazarı Mehmet Yakup Yılmaz korktuğumuzu söylüyor.

Mesela, Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisi hakkında iki çift laf etmiş, hepimiz pısmışız.

Ben pısmadım.

Pısanına, korkudan kurdeşen dökenine, “Aman uzak durayım, eleştirirsem başıma bir şey gelir” diyenine de rastlamadım.

Hayır, Fehmi Koru’nun evinde konuşulmuş. Yemeğe katılan bir grup gazeteci, “Hocaefendinin beyanatından rahatsız olduk ama korku

muzdan bunu söyleyemiyoruz” itirafında bulunmuşlar. Rasim Ozan Kütahyalı da bunu köşesine taşımış.
Ben de o yemekteydim ama böyle bir konu geçtiğini hatırlamıyorum.

Rasim’in kimlerle lokal muhabbet yaptığını da bilmiyorum.

Mehmet Kamış da oradaydı. Hocaefendi konusunda rakik ve hassas olduğunu tahmin ediyorum. Belki o bir şeyler duymuştur... Duyduysa yazar herhalde.

Ben ne mi düşünüyorum?

Daha önce bu konuda görüşlerimi dile getirmedim, mahut yemekte de bir görüş bildirmedim... “Nifak hattına” çalışanlara malzeme sunmak istemediğim için bilinçli bir suskunluğu tercih ettim,

Merak edecekler için söyleyeyim:

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin (uzaklığı nedeniyle) yeterli bilgiye sahip olmadığını ve “Keşke İsrail’den izin alınsaydı” açıklamasının da, o beyanatı yayınlayan gazete tarafından manipüle edildiğini düşünüyorum. Dolayısıyla bazılarının içinde burukluk oluşturan o sözlere katılmıyorum.

Bu, “giderilebilir” bir burukluktur bana göre.

Mühim bir mesele değildir.

Kendisine saygı duyarım.

Bağlılarını severim. Ki, aralarında dostlarım ve arkadaşlarım vardır.

Böyle düşünüyorum diye, başıma bir şey geleceğine de inanmam.

Mehmet Yakup Yılmaz diyor ki, “Anlıyoruz ki bu konuda İslamcı gazetecilerin çoğunluğu gerçekten düşündüklerini yazamıyorlar. Demek ki Fethullah Gülen’i eleştiren bir şeyler yazdığımızda bizlerin başına gelenler, yandaş arkadaşların da başına geliyormuş!”

Bizim için kaygılanmayı bıraksın da, bugüne kadar Fethullah Gülen’i eleştirenlerden kimin başına ne gelmiş?

Dahası, kendisinin başına ne gelmiş?

Bu konuda somut, soyut, canlı, cansız, uzak, yakın bir örnek versin, bizim başımıza gelebilecekleri sonra konuşalım.

Delikanlı gibi açıklasın ama!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi