Hüseyin Gülerce

Hüseyin Gülerce

2'ye karşı 9...

2'ye karşı 9...

Malum, 12 Eylül'de referandum var. İçinde, HSYK ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimi ve yapısıyla ilgili değişikliklerin de olduğu paket oylanacak.

Aslında oylanabilecek mi o da belli değil. Çünkü konu CHP'nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi'nin önünde. Mahkeme, 5 Temmuz 2010'da başvuruyu, 2'ye karşı 9 üyenin oyuyla, "şekil yönünden" inceleyeceğini açıkladı. Fakat bu "şekil" meselesi, kimseye inandırıcı gelmiyor. Gelmiyor, çünkü daha önce de başörtüsü ile ilgili kararda, Anayasa Mahkemesi, şekilden girip özden çıkmış ve TBMM'de 411 üyenin kabul ettiği kanunu iptal etmişti. 5 Haziran 2008'deki iptal, 2'ye karşı 9 oyla alınmıştı. Üstelik gerekçeli kararla, yeni bir yol açmıştı. Konuyu, Anayasa'nın değiştirilemez maddelerine bağlamıştı. Bu gerekçeyi gören demokrasi yanlısı herkes, eyvah demişti. Anayasa Mahkemesi, bundan sonra Meclis iradesini, bu zihniyetle tam bir ipotek altına alır, her kanun değişikliği, allem edilip kallem edilip, değiştirilemez maddelere bağlanır, diye endişelenmişlerdi.

Ve de öyle oldu. CHP; "Değişikliğin, Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın yapısını düzenleyen maddeleri, Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine aykırıdır, bu nedenle, değiştirilmesi teklif edilemez maddeleri düzenleyen 4. maddeye aykırılık oluşturmaktadır." diyerek itiraz etti.

Şimdi bütün gözler 5 Temmuz'da. Ancak bu 2'ye karşı 9 gerçeği, hukukun üstünlüğünden yana olanları çok kuşkulandırıyor. Nedir bu, 2'ye karşı 9 çimentosu? Üyeler, neden böyle bir fotoğraf veriyor? Neden biz önceki cumhurbaşkanları, Sayın Süleyman Demirel ve Sayın Ahmet Necdet Sezer'in atadığı üyelerin, hangi yönde oy kullanabileceklerini önceden bilebiliyoruz? Tamam, kimse zan altında bırakılmasın ama bu 2'ye karşı 9 fotoğrafının bir izahı olmalı değil mi?

Bir izah aradığımızda, acaba yargıda, görünmeyen, yargıyı elinde tutan bir zihniyet, bir ideoloji, bir yapılanma mı var diye sormadan edemiyoruz. Edemiyoruz, çünkü bildiğimiz gerçekler var.

Büyük gerçek şudur: Bu ülkede bir askerî vesayet rejimi var. 27 Mayıs darbesinden beri, yargı, üniversiteler ve medya bu vesayete payandalık ediyor.

Vesayet, öncelikle yargıyı sürekli baskı altına alıyor ve kontrolünde tutmak istiyor. Taha Akyol, sağ olsun geçen Milliyet'teki köşesinde hatırlattı. 27 Mayıs cuntası, Danıştay üyelerinin yarısını, Yargıtay üyelerinin altıda birini, mahkemelerde de 520 hakimi tasfiye etmişti. Her darbeden sonra tasfiyeler ve kadrolaşmalar oluyor. Ama en çaplısı ve cüretlisi, CHP dönemlerindeki adalet bakanları Mehmet Moğultay ve Seyfi Oktay'ın yaptıkları kadrolaşmaydı.

Birkaç gündür Seyfi Oktay ile ilgili yeni bilgiler sayesinde, bu kadrolaşmanın nasıl devam ettiğini ve yargının bağımsızlığının nasıl elden gittiğini şaşkınlık ve dehşet içinde görüyoruz. HSYK ile nasıl iş bitirilmiş, liyakate bakılmayıp, Seyfi Oktay'ın isimlerini verdikleri nasıl Yargıtay üyesi yapılmış, ortaya çıkıyor. Sadece bu kadar da değil. Mahkeme kararıyla dinlenen telefon görüşmelerine ilişkin kayıtlar; Türkiye'nin birçok ilinde süren davalara nasıl müdahale edildiğini de gösteriyor. Bu kayıtlara göre, eski Adalet Bakanı, içinde uyuşturucu kaçakçılığı, cinayet ve yasa dışı örgüt davalarının bulunduğu çok sayıda dosya için devreye girmiş.

Bu olayla, Türkiye'de yer yerinden oynar diye düşünüyorsunuz. Ama belli ve etkili gazete ve televizyonlar bu olayı görmüyor/göremiyor.

Yargıda da yer yerinden oynamıyor. Bırakın oynamayı, Seyfi Oktay ile ilgili belgelerde kilit isim olarak öne çıkan HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek; Seyfi Oktay ile bir dönem beraber çalıştıklarını ve zaman zaman bir araya gelerek konuştuklarını söyleyerek ekliyor: "Yargıtay seçimlerinde veya benzeri atamalarda muhakkak talepte bulunanlar vardır, referans olanlar da vardır. Ancak bu kurul kararıyla gerçekleştirilen bir işlemdir. Birinin söylemesiyle, istemesiyle o işler olmaz..."

Ama olmuş. Seyfi Oktay'ın dediklerinin hepsi Yargıtay üyesi yapılmış.

Daha önemli bir şey var. Sayın Özbek, Anayasa'nın 138. ve 159. maddelerine aykırı olarak, kendilerine telkin ve tavsiyede bulunulmasına itiraz etmiyor. Anayasa'yı ve yasaları çiğnediğini açıkça ilan ediyor.

5 Temmuz'da, "yine 2'ye karşı 9 mu çıkacak?" diye bakmayacağız. Yargının, hukukla imtihanına bakacağız...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Gülerce Arşivi