Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Bir soluk hayat

Bir soluk hayat

Her şey değişiyor ve hayat sessizce akıp gidiyor. Zamanın nasıl geçtiğini, hayatımızın nasıl değiştiğini ve nelere düçar olduğumuzu anlamakta güçlük çekiyoruz. Bu akış içinde bizi biz yapan temel taşlarımızda da aşınmalar olabiliyor ve bizler çoğu zaman hayallerimizi toprağa gömerek bu koşturmacanın içinde yer alıyoruz.

Anlayacağınız yaşadığımız hayat bizi yorucu bir maratona sürüklüyor ve bu maratondan çoğu zaman yenik ayrılıyoruz.

Gün erken başlıyor ve yorgun bir vaziyette işimize gitmek üzere yola çıkıyoruz. Bir saatlik yol, bir gün gibi uzuyor ve yolculuğumuzun sonunda bitkin düşüyoruz. Neyse ki, stres, trafik ve yoğun bir gürültü kirliliğinin ardından işimizin başına geliyoruz. Ve dört duvar arasında bize biçilen rolü yerine getirmeye çalışıyoruz. Hiç konuşmadan, soru sormadan, hayata dair kelam etmeden elimizdeki işi yetiştirmeye gayret ediyoruz. Bazen hayat çekilmez oluyor, hemen yanımızdaki kişilerle havadan sudan bir şeyler konuşmak istiyoruz ama bulunduğumuz ortam buna elvermiyor.

Akşamüstü bu boğucu havadan kurtulmaya çalışıyor ve başımızı dış dünyaya çeviriyoruz. İçimizde garip çığlıklar beliriyor ve insan olduğumuzu haykırmak istiyoruz. Ama bulunduğumuz ortam bizi kurulmuş bir saat gibi bir o yana bir bu yana fırlatıyor ve hiç itiraz edemiyoruz.

Akşamüstü yine aynı şekilde yollara düşüyor ve kalabalığı yararak otobüsüne biniyoruz. Otobüste bütün insanlar tıpkı bizim gibi yorgun ve bitkinler. Bu insanların yüzlerinde de tıpkı bizim gibi hüzün ve umutsuzluk var. Cebinde ekmek parası olanlar hemen seçiliyor ve diğerlerini sakinleştirmeye çalışıyor. Bir otobüs dolusu yorgun insan akşamın karanlığında evlerine doğru gidiyorlar. Her biri patlamaya hazır bir bomba gibi... Küçük bir şeyde hemen kavgaya tutuşuyorlar.

Ve... nihayet yorucu bir günün ardından evimize geliyoruz. Ne kendimize vakit ayırabiliyor ne de çocuklarımızla oturup konuşabiliyoruz. Gözlerimiz kapanıyor, yemeğimizi yiyip hemen yatıyoruz. Ama arka tarafta bizi bekleyen bir sürü ödevimiz

Var ve bunlar sürekli birikiyor. Çocuğumuz ilgi beklemekte ve halimizi anlamadan bizi eleştirmektedir. Eşimiz, kendisiyle konuşmadığımızdan yakınıyor ve suratını asıyordur. Nihayet, namazlarımızı geçmek üzereyken eda etmiş ve günlük dualarımızı yapmışızdır. Yorulmuşuzdur ve insanlar bizimle ilgili serzenişlerini dile getirirken biz kendimizi bir türlü anlatamıyoruzdur. Çevremizdeki insanlardan anlayış beklerken, çocuğumuza bunu anlatamamamın ızdırabını yaşarız.

Hayatımız bir bahar yağmuru gibi geçmektedir. Gençlik yıllarında kurduğumuz hayallerimiz elimizden kayıp gitmiştir. O zamanlar ilim almayı, grup çalışmaları yapmayı, sohbetleri aksatmamayı, eşimize ve çocuklarımıza vakit ayırmayı hayal ederdik. Ama artık bunların hiç birini yapamıyor ve geçmiş yıllara özlemle bakıyoruz.

Peki ama bütün bu keşmekeşlerin arasında ne yapabiliriz?

Her şeyden önce, yaptığımız bütün iyi işlere ibadet olarak niyetlenerek, emeğimizin kazanca dönüştüğünü hissedebiliriz. Ayrıca, gözümüzden kaçan küçük zaman kırıntıları vardır onları değerlendirip faydalı hale getirebiliriz. Mesela, otobüste kitap okuyabilir, iş yerinde küçük aralıklarda nafile namaz kılabilir, hafta sonları eşimize ve çocuklarımıza vakit ayırabilir hatta onlarla birlikte sohbet yapabiliriz. Burada bizim için aslolan hayatı parçalardan ibaretmiş gibi görmemek olmalıdır. Çünkü hayat bütün parçalarıyla bir bütündür ve bizlere düşen burada kaldığımız süreyi iyi değerlendirmek ve kazanca çevirmek olmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi