Hangisi kaos yaratır?

Hangisi kaos yaratır?

Son dönemin en sarsıcı önerisi Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can'dan geldi. Can şöyle diyordu:
"Hükümet, Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa Değişikliği Paketi'nin bazı maddelerini iptal etmesi halinde bu kararı yok hükmünde saymalıdır."
Bu bir meydan okumaydı ve aldığı tepkiden anlaşıldığı kadarıyla da etkili oldu. Belki uygulama alanı bulunmayabilir ama birinin bunu dile getirmesi gerekiyordu.
Çünkü ortada garip bir durum var. Halkın iradesini temsil eden meclis bir yasa yapıyor, Anayasa Mahkemesi iptal ediyor.
Bu nereye kadar sürecek?
Hepimiz biliyoruz ki, -kamuoyu yoklamaları da bunu gösteriyor- Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararlar ağırlıkla siyasidir.
Dahası Anayasa Mahkemesi üyelerinin bu kararları alırken üzerlerinde oluşan siyasi baskıları da biliyoruz.
Bunun son örneğini eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay'ın gözaltına alınma sürecindeki telefon dinlemelerinde gördük.
Oktay'ın CHP'nin eski lideri Deniz Baykal'ın talimatı ile Anayasa Mahkemesi'ni adeta ablukaya aldığı ortaya çıktı.
Baykal, Seyfi Oktay'la konuşuyor, Oktay, 5 Mayıs 2010 günü Anayasa Mahkemesi üyesi Fulya Kantarcıoğlu ile konuşuyor.
Konu da Anayasa Mahkemesi'nin gündeminde olan Anayasa Paketi...
Baykal, "O konuda bir hareketlenmek lazım" diyor. Oktay da Kantarcıoğlu ile konuştuğunu anlatıyor.
Durum gerçekten vahim...
Anayasa Mahkemesi'nin 367 ile başlayan, Türban yasasıyla devam eden kararlarında siyasi tavır aldığını herkes biliyor.
Can'ın bu noktada gündeme taşıdığı soru şu: Peki, bu nereye kadar devam edecek? Meclis'in bu konuda yapacağı bir şey yok mu?
Osman Can olduğunu söylüyor ve şöyle diyor: "Bu kararı yok sayın..."
Bu yaklaşımı kaos olarak niteleyenlerin önce dönüp Anayasa Mahkemesi üyelerinin nasıl abluka altına alındığına bir bakmaları gerekiyor.
Sonra da şu sorunun cevabını vermeleri:
"Eski bir bakanın yön vermeleriyle alınan Anayasa Mahkemesi kararları mı kaos yaratır, yoksa Osman Can'ın önerisi mi?"
Bakın o öneriyi getiren Can, Türkiye'nin bu tür bir kaosu yaşamaması için şu çağrıyı da yapıyor:
"Bugüne kadar 'Yüksek Mahkemeler ve Kurullar'a, iktidara, silaha, yani 'yukarıya' baktık; artık 'aşağıya', topluma ve mağdura bakacağız. Gücün karşısında eğilmeyen, biat etmeyen, özgürlüğünün farkında olduğu için, herkesin özgürlüğünün de farkında olan bir nesil doğuyor. Önkoşulsuz demokrasi ve önkoşulsuz özgürlük düşüncesiyle ve tüm farklılıklarıyla... Bu Türkiye'nin geleceği demektir."

'Ya yenilenirsin ya da yenilirsin'
Bir eğitim gönüllüsü olan İbrahim Arıkan'ın iş dünyasındaki başarısı biliniyor. Sadece İstanbul'daki MEF Okulları bile bunu anlatmaya yeter. Ama Arıkan, bir öğretmen mütevazılığıyla uzun iş hayatında çok hatası olduğunu da kabul ediyor. Hatta hayat tecrübesini "yapılan hatalara ödenen bedellerin bileşkesi" olarak niteliyor.
Elimde Arıkan'ın yazdığı son kitap var: "Ya Yenilenirsin Ya Da Yenilirsin".
Tam bugünün dünyası ve Türkiye'sini de anlatan bir başlık bu. Gerçekten sadece işletmeler, ülkeler değil, bireyler de bu zor seçenekle karşı karşıya; ya yenileneceğiz ya da yenileceğiz. Ortası yok. Çünkü dünya çok hızlı değişiyor.
İbrahim Arıkan bir öğretmen titizliği ve öngörüsüyle yazdığı kitabında dünyadaki bu değişime dikkat çekiyor ve deneyimin önemini şu sözlerle vurguluyor:
"Yapmadıklarımı veya yanlış yaptıklarımı üst üste koyduğumda çok az doğru yaptığımı anlıyorum. İş hayatında yaptığım hatalardan hareketle, aynı hataları başkalarının yapmaması için katkı sağlamak arzusundayım. Bu duygu ve düşünce ile deneyimlerimi sizlerle paylaşmak istedim."
Kuşkusuz herkesin okumaya ihtiyacı var ama genç işadamlarının daha çok olduğuna eminim...


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi