Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Oh ne güzel adalet, mis gibi...

Oh ne güzel adalet, mis gibi...

Bugüne kadar hiç kimseyi, hiçbir kurumu mahkemeye vermedim. Basın davası açmadım.

Mehmet Yakup Yılmaz gibi meslektaşlarımdan alacağım üç beş kuruşa tamah etmedim, onları hukuk önünde zor durumda bırakmadım, ‘ölümcül takip’ uygulamadım, maaşlarına haciz koydurmadım.

Tahammüllü, sabırlı, geniş bir adam olduğumdan mı?

Değil...

Elimde kalemim var. İşimi bizzat kendim hallettim.

Bir iftirayla, canımı çok yakacak bir provokasyonla karşılaşmadığım sürece, bu kararım devam edecek.

Değerli ‘Ergenekon sanığı’ Doktor Doğu Perinçek, bir konuşmasında, benim Süper Nato örgütünden para aldığımı iddia etmişti.

Ben de, ‘Kaç para aldığımı da söyleyiver bari. İnşallah ucuza gitmemişimdir’ deyip şunları eklemiştim: ‘Doğu Bey kardeşim, ‘haşarı devrimci’ günlerin geride kaldı, saçın sakalın ağardı, tabir-i amiyane ile ‘kadayıf’ oldun, artık koskoca adamsın, bir partinin de genel başkanısın... Yakışıyor mu sana bu provokatif üslup, bu temelsiz celadet, bu müfteri tavır? Neden bu kadar ucuzlatıyorsun kendini ve muhalefetini? Nedir derdin? Ne zaman olgunlaşıp normal insanlar arasında yerini alacaksın?’

Kendisini entelektüel olarak pazarlayan özdemir İnce arkadaşımızı da mahkemeye vermedim.

İstediği kadar ‘kuş beyinli’, ‘bataklık kafa’, ‘leş kargası’, ‘sırtlan’ diye saydırsın.

Hakim karşısına çıkarmayacağım onu...

Entelektüel celadeti ve nezahetiyle baş başa bırakacağım.

Ki, gelecek kuşaklar ‘malzeme’yi daha iyi tanısın; bundan daha büyük ceza düşünemiyorum.

Kaldı ki, kimi mahkemeye veriyorsun?

Bu tür insanlar, bir yolunu bulup sıyırıveriyor.

Tıpkı önüne gelene yağdıran, Başbakan’a ‘sadist’ ve ‘mazoşist’ diyen, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin çelik’i ‘köpeklik’le itham eden, ‘Neden beni de tutuklamıyorsunuz?’ diye sağda solda gürleyen Tuncay özkan biraderimiz gibi...

Dün gazetede okudum. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, bir televizyon kanalında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ‘Peki kardeşim sadist misin, mazoşist misin?’ sorusunu yönelten gazeteci Tuncay özkan aleyhine açılan davayı bozmuş.

özeti şu: Tuncay özkan’ı içeri almayacaklar.

Parasını da almayacaklar.

Bundan sonra istediği kadar esip gürleyebilir.

Nedense bazı insanlar çok şanslı oluyor.

Mesela, dönemin Başbakanına ‘Pez...’ diye hakaret eden mütekait general gibi...

Bu kabına sığmaz general, birkaç yıl önce de, Başbakan Müsteşarı ömer Dinçer’i ‘Cumhuriyet düşmanı’ olmakla suçlamış, ağza alınmayacak küfürler sıralamıştı.

Müsteşar tazminat davası açtı ve kazandı. Ama bir üst mahkeme yerel mahkemenin kararı bozdu.

Bozma gerekçesindeki cümle çok ilginçti: ‘Müsteşarın bazı görüşleri Anayasa’ya aykırı olduğu için...’

Demek ki, Anayasa’ya aykırı görüş ileri sürmek, üçüncü kişilere ‘hakaret etme özgürlüğü’ veriyor...

Ne güzel memleket...

Ne güzel adalet...

Hani sürekli, ‘Mahkeme kararına saygı gösterelim, yargıyı yıpratmayalım’ deniyor ya... Ben saygı göstermekle birlikte, bazı mahkeme kararlarını anlamakta güçlük çekiyorum.

Hatta hiç anlamıyorum.

Tamam, yargıyı yıpratmayalım... Ayıptır, bühtandır, tehlikelidir.

Peki, ‘yıpranma korkusu’nu iliklerinde kemiğinde hisseden bu kurum neden tartışılır kararlarla kendisini yıpratıp duruyor?

Her şeyi biz mi düşüneceğiz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi