Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

4 Ağustos... “Askerî Vesayet”ten, “Sivil Siyaset”

4 Ağustos... “Askerî Vesayet”ten, “Sivil Siyaset”

Bir ülkede işler yolunda gitmiyorsa, “it izi, at izi”ne karışmışsa, “ağzı olan herkes konuşuyor”sa, “her kafadan bir ses çıkıyor”sa, bunun bir tek sebebi vardır... Bu, o ülkede, “hiç kimse kendi işini yapmıyor” demektir... Yani, herkes “başkasının işi”ne burnunu sokuyor, “başkasının alanına tecavüz” ediyor ama “kendi paçası”ndan akanlar umurunda bile değil... Malûm, bu konuda, uzun yıllar önce bir “araştırma” yapılmış... Dünyanın çeşitli ülkelerinde “değişik meslekler”de çalışan, yani “çöpçülük” veya “ayakkabı boyacılığı” ya da “tarlada ırgatlık” yapan insanlara sormuşlar: “Sizi bir bakan veya başbakan yapsalar, ülkeniz için hangi icraatlara öncelik verir, hangi meseleyi nasıl halledersiniz?..” Avrupa ve Uzakdoğu’da kendilerine bu soruların yöneltildiği bütün “meslek” mensupları; “Bu, benim işim değil!.. Benim görevim, kendi yaptığım işi en iyi şekilde yapmaktır... Herkes, kendi işini en iyi yapmaya çalışmalıdır!”
Aynı soru, Türkiye’deki “meslek mensupları”na da yöneltilmiş... Ne deseler beğenirsiniz?.. “Çöpçü”sünden “boyacı”sına, “memur”undan “gazeteci”sine kadar hemen herkes demiş ki; “Elime bir yetki geçse; şunları yapar, bunları bozarım!”
Araştırma sonrası ortaya çıkmış ki;
“Türkiye, bu yüzden geri kalmış!”
Gerçek de bu değil mi?..
Bu ülkede birçok kişi “kendi işini yapmak” yerine, “başkalarının işi”yle ilgili ahkâm kesmiyor mu?.. Oysa, “çoban”ın görevi, sığır otlatmak!.. “Çöpçü”nün görevi, ortalıkta çöp bırakmamak...
Tabiî, “asker”in görevi de, “sınır”ları korumak... Evet, askerin görevi, Türkiye düşmanlarına karşı “sınırları korumak”tır, yoksa, “sinirleri bozmak” değil!..
DAVUL-TOKMAK MESELESİ!
Gelin görün ki; “birçok insan” gibi, “asker” de, “askerlik harici” her işe burnunu soktu!.. “Darbe”ler yaptı, “muhtıra”lar verdi, “bildiri”ler yayınladı... Hasılı kelâm, hoşlanmadığı kişi ve kuruluşlara belindeki “silâh”ı gösterip, “Höt” demeyi “temayül” haline getirdi!..
Bırakın “yönetime ortak” olmayı, resmen ve alenen “ülkeyi tek başına yönetmeye” kalktı!.. Evet, “davul siyasîlerin omuzunda”ydı ama “tokmak askerin elinde”ydi!..
En azından “bugüne kadar” böyleydi!..
4 Ağustos tarihi, işte bu açıdan “çok önemli”dir, “tarihî bir dönüm noktası”dır... 4 Ağustos tarihi, aynı zamanda “dört yıldızlı” dönemin sona ermeye başladığını gösteren bir tarihtir...
“4 Ağustos” ve “4 yıldızlı”lar!..
İlginç bir tevafuk...
TEAMÜL DAYATMASINA SON!
“Demokrasi... İnsan hakları... Özgürlük ve hukuk” talebi olan hemen herkesin dediği gibi, “askerî teamül”ler yıkılmalıydı... “Gelenek” bozulmalı, “siyaset üzerindeki askerî vesayete son verilmeli”, kısacası bu gidişata bir “Dur” denilmeliydi...
AK Parti İktidarı’nın, bu iktidarın başındaki Tayyip Erdoğan’ın 4 Ağustos’ta yaptığı budur.
Erdoğan, “teamül dayatması”na son vermiş ve böylece bir “noter” değil, “Başbakan” olduğunu göstermiştir!..
Yıllardır, hep şikâyet etmiyor muyduk,
“Türkiye’de iktidar olunur ama muktedir olunmaz” demiyor muyduk?.. İşte Tayyip Erdoğan, bu ülkede “muktedir” olunabileceğini de göstermiştir!..
“Höt”lere de aldırmamıştır, “zöt”lere de!..
Bir “ilk” olması açısından, bu icraat elbette “gerilim”lere, “rahatsızlık”lara yol açacak, uygulanan “yöntem” elbette tartışılacaktır!.. Ama, şunu unutmayalım: Sonuç itibariyle, “teamül dayatması”na son verilmiş, “sorumlu” olan makam, nihayetinde “yetki”sini de kullanmıştır!..
Hele söyleyin, “cami avluları”na getirilen her “şehit tabutu”ndan dolayı iktidara ve Başbakan’a yüklenip, onları sorumlu tutmuyor muyuz?..
Peki, ne yapacak Başbakan;
Ayaklarına postal giyip, eline de silâh alarak “terörist avı”na mı çıkacak?..
Bunu, elbette “asker” yapacak!..
Peki, asker, “terörle mücadele” yapmıyor da, “hükümeti devirmek” için “darbe plânları” yapmak, “irticacı” dediği kişileri “fişlemek” ve “darbecileri kollamak”la meşgulse ne olacak?..
Elbette “gereği” yapılacak!..
Hiç kimse olayı çarpıtmaya, mecrasından saptırmaya ve oraya-buraya çekmeye kalkışmasın; Erdoğan’ın yaptığı, “askeri, kendi sınırlarına çekmek, kendi görevlerini hatırlatmak, işini yapmayanı da tasfiye etmek”ten ibarettir!..
“Özel sektör”de öyle değil midir;
“İşini yapmayan” bir adamın gözünün yaşına bakılmaz, kıçına tekme vurulup kapı dışarı edilmez mi?..
Peki, “devlet” mekanizması bir “çiftlik” midir ki; koltuğunda hantal hantal oturan adama “maaş” ödensin?.. Üstelik o adam, utanmadan “ödül” beklesin, “terfi” beklesin, “makam” beklesin!..
Nerede bu yoğurdun bolluğu?..
7 BİN 200 SUBAY GİTTİ DE NE OLDU?
Şimdi, bazıları diyor ki;
“Generallerinin bir kısmı Ergenekon Terör Örgütü kapsamında tutuklanmış, bir kısmı YAŞ toplantısında emekliye ayrılmış, bir kısmı da terfi ettirilmemiş bir ordu, terörle nasıl mücadele etsin?.. Bu moral bozukluğu ile kimse bir iş yapamaz ki!.. Komuta kademesi safdışı bırakılmış bir asker, terörle nasıl savaşır?”
Böyle konuşanlar; ya “tarih” bilmeyecek kadar zırcahil ya da olayı “ajite” etmeye çalışan birer “halk düşmanı” olmalıdır!..
Böyle “art niyetli”lere hatırlatmak lâzım;
“27 Mayıs 1960 ihtilâli”nden sonra, adeta “ordu lâğvedildi” de ne oldu ki, şimdi işler sarpa sarsın?..
O günleri yaşayanlar bilir;
“27 Mayıs İhtilâli”nden sonra, bu ülkede “tam 7 bin 200 subay” emekli edildi!..
Bu, ne demekti biliyor musunuz;
“Generallerin yüzde 90’ı” demekti!..
“Albayların yüzde 75’i” demekti!..
“Yarbayların yüzde 50’si” demekti!..
“Binbaşıların yüzde 30’u” demekti!..
Peki, 7 bin 200 subay emekli edildi de, “ordu”da işler durdu mu?..
Hayır!.. Tıkır tıkır yürüdü!..
Hiç endişeniz olmasın ki;
“Ergenekon sanığı generallere” veya “YAŞ’ta üzerleri çizilen” subaylara rağmen, işler yine yürümeye devam eder!.. Tıpkı, 27 Mayıs’tan sonra yürüdüğü gibi!..
“Eğitim” de yapılır, “terörle mücadele” de!..
Hiç aklımızdan çıkarmayalım ki;
“Kurum”lar, “kişi”lerle kaim değildir!..
“Kişi”ler gitti diye, “kurum”lar çökmez!..
KOŞANER GİDER, DURANER GELİR!
Ne yani; İbrahim Hakkı Karadayı gidip yerine Hüseyin Kıvrıkoğlu geldi diye, Hilmi Özkök gidip yerine Yaşar Büyükanıt geldi diye, İlker Başbuğ gidip yerine bir başkası gelecek diye, hiçbir iş yarım kalmaz, sistem işlemeye devam eder!..
Haa, Genelkurmay Başkanlığı’na getirilmek istenen Org. Işık Koşaner tepkiliymiş, “Org. Hasan Iğsız Kara Kuvvetleri Komutanı yapılmadı” diye “emekli”ye ayrılmayı veya “istifa” etmeyi düşünüyormuş; bu da işlerin karışmasına yol açabilirmiş!..
Hiç endişeniz olmasın, “Koşaner” gider, yerine “Duraner” gelir!..
O koltuk boş kalmaz!..
Geçmişte de öyle olmadı mı;
“Güneydoğu’da terörle mücadele” edecek bir komutan bulunamayınca, Albay Osman Pamukoğlu’nun rütbesi “general”liğe yükseltilip bölgeye gönderilmedi mi?..
Yine öyle yapılır!..
Org. Işık Koşaner eğer Genelkurmay Başkanlığı’na getirilmeyi istemiyorsa, yerine, pekalâ birisi getirilir!.. Org. Atilla Işık’ın yerine de bir “Alev” bulunur...
Memlekette “orgeneral” mi yok?!?..
Yeter ki, “işine bakacak” biri olsun!..
Yeter ki, “terörle mücadele” konusunda kararlı olsun, ülkesini sevsin, halkını sevsin, “siyaset”e burnunu sokmasın!..
Kısacası “asker” olsun!..
Askerliğini bilsin!..
BİZLER, NE KOMUTANLAR GÖRDÜK!
Çünkü biz; bu gariban milletin dişinden-tırnağından artırdığı “vergi”lerle alınan “askeri helikopter”lerle “ailece pikniğe giden Hasan Iğsız gibi komutanlar” da gördük!..
Çünkü biz; “terörle mücadele” için harcanan “milyarlarca dolar”a rağmen, mesaisini “teröristle mücadele” için değil, “teröristle mübadele” için harcayan “subay”lar gördük!..
Düşünebiliyor musunuz;
“Terörle mücadele”de kullanılması gereken helikopter “piknik” alanında!!!
“Terörle mücadele” etmesi gereken komutan, hem de “ihbar”lara ve “istihbarat”a rağmen, “düğün”de!..
Ne yani, bunlar mı mücadele edecek “terör”le?.. Bunlar mı “terfi” ettirilecek, o makamlar bunlara mı emanet edilecek?..
Sonra da, ağzı olan konuşacak,
“Hükümet terörle mücadele etmiyor!”
Peki, ne yapsın hükümet?..
Tamam, “davul” kendi boynunda ama “tokmak” askerlerin elindeyse, o asker de elindeki tokmağı bir “Balyoz” gibi kullanıp, “hükümetin kafasına vurmaya” çalışıyorsa, ne yapsın hükümet?..
Sesini hiç çıkarmayıp, boyun eğerek, yine de “taltif” mi etmeliydi bunları?..
PKK’LILAR VE HERON’LAR!
Şu “ihanet”e bakar mısınız,
Görevi “terörle mücadele” olan Üsteğmen Fırat Ç. adlı subay, 10 Ekim 2007 tarihinde Hava Pilot Yarbay Selami Selçuk Ç.’yi telefonla arayıp diyor ki;
“Komutanım!.. Bu Heron’lar çok iyi tespit yapıyor... Bizim PKK’lılara çok fazla zaiyat verdiriyor!.. Heron’ları ya düşürelim ya da koordinatlarını değiştirelim!”
Söyleyin Allah aşkına,
Bundan âlâ “vatana ihanet” mi olur?
Bu üsteğmen bir “PKK’lı” veya “PKK’ya yardım ve yataklık” eden biri ise, ne işi var “TSK bünyesi”nde?..
Ya, “Bir çaresine bakarız” diyen Yarbay”a ne demeli?!? Bunlar “TSK bünyesi”nde kalacak, üstelik “terfi” bekleyecek ama biz “hükümete yüklenmeye” devam edeceğiz, öyle mi?..
HERKES KENDİ İŞİNİ YAPACAK!
Şunu söylemeye çalışıyorum;
Genelkurmay, kendi bünyesindeki bu “çürük elma”ları, bu “hain”leri maalesef temizlememiş, haklarında doğru-dürüst bir “soruşturma” bile açmamıştır!..
Sonunda, iş başa düşmüştür!..
Hükümet, “yetki”sini kullanmış ve kısaca; “Askersen, askerliğini yap” demiştir!..
“YAŞ kararları”nı böyle okumak gerekir!..
Öyle inanıyorum ki;
4 Ağustos, tarihi bir dönemeçtir!..
Hiçbir şey, “4 Ağustos 2010’dan öncesi” gibi olmayacak ve bundan böyle “herkes kendi işini yapacak”tır!...
Unutmayalım ki; herkes kendi evinin önünü süpürse sokak tertemiz olur!..
Asker de “askerlik” yapacak ki;
“Kaos” olmasın, “gerilim” olmasın!..
Eğer “demokrasi ve hukuk” diyorsak!..
Herkes yerini ve haddini bilecek!..
Ve herkes, “kendi işine” bakacak!..

Normalleşmeye doğru
Eskiden olsaydı, “yangına körükle gitmeyi” bir “teamül” ve “görev” haline getiren kartel gazeteleri, bir “kıvılcım”ın üzerine bidon bidon benzin döküp, “Genelkurmay’ın ışıkları sabaha kadar yandı” veya “Generaller teyakkuzda” gibi “provokatif başlıklar” atarlardı... Ama dün gördüm ki, gazetelerin çoğu, “sivil irade”nin yanında... Ne yalan söyleyeyim, “ülkemin geleceği” adına sevindim...
“Asker” ve “Hükümet” adına da sevindim... Düşünebiliyor musunuz; “kaos” bekleyenlere inat, asker “atama krizini aşmak” için formül arayışında... Görüşmeler, konuşmalar ve hızlı bir trafik...
Başbakan Tayyip Erdoğan ise gayet rahat... “Ankara’da” olması beklenirken, Aydın’a gidip, halka hitap ediyor... Ve üstelik, “dik duruş”unu sürdürüp, “Yeter” diyor, “Yeter, söz milletin!”
Ankara ve Aydın’daki tabloya bakınca, ümidim daha da arttı... Türkiye, gerçekten de “gerçek demokrasi”ye geçiyor ve “normalleşme”ye başlıyor olmalı ki; Başbakan kendi işini yapıyor, asker kendi işini!..
Dilerim, bu durum ilelebet böyle devam eder... Mutluyum, huzurluyum, sevinçliyim. Bir de “PKK terörü” halledilirse var ya, Türkiye’yi hiç kimse tutamaz.. İnanıyorum ki, o da bitecek!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi