Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Buyurun, buradan yakın!

Buyurun, buradan yakın!

İster ulusalcı ol, ister liberal ol... İster “evet”çi ol, ister “hayır”cı ol... İster Etro Kemalci ol, ister Recep Beyci ol... İster havuzlu villa sahibi ol, ister havuzsuz villa sahibi ol...

Hayır, bir tek görüşte sebat etmen gerekmez...

Kendi içinde çelişik görüşlere sahip olabilirsin, bu görüşler sürekli birbirini nakzedip durabilir. İnsansın. Değişebilirsin.

Dünya değişiyor, kozmos değişiyor, ilişkiler değişiyor, üretim biçimi değişiyor; senin değişmemen nakısadır.

Elbette değişeceksin.

Değiş, geliş, serpil, güzelleş...

Fakat, Süheyl Batum olma...

Kendisi, okumuş yazmış bir arkadaşımız. Bir akademisyendir. Bir anayasa hukuku profesörüdür...

Dolayısıyla, işi “kültür”ledir, “kitap”ladır, “bilgi”yledir, “teori”yledir...

Daha doğrusu, böyle olması gerekmektedir...

Fakat, Süheyl Batum söz konusu olunca, “pratik teoriyi aşıyor...” Kavramlarla konuşması ve bize “farklı pencereler” açması gereken hukuk adamı Süheyl Batum gidiyor, kahvehane ağzıyla

konuşan ve bel altı vuruşlarla hedefine ilerleyen eyyamcı Süheyl Batum geliyor.
Sezen Aksu’ya “Sazan” demişti.

Bülent Arınç’ı “Zerdüşt”e benzetmişti.

Bu benzetmelerde espri ve keramet vehmetmişti ama bana sorarsanız çok ayıp etmişti.

Bir de ne dediği, neyi savunduğu, neye karşı çıktığı belli değil... O konuşurken, “dumurlardan dumurlara” sürükleniyorsunuz.

Darbeler iyi midir, kötü müdür, anlayamıyorsunuz...

Demokrasi nedir, hukuk ne işe yarar, hukukun üstünlüğü kaça çıkar, kavrayamıyorsunuz...

Parlamentarizm denildiğinde anlaşılması gereken nedir, çözemiyorsunuz.

Demokrasi niçin ikame olunmalıdır, “özgürlükler alanı” ni

çin genişletilmelidir, söktüremiyorsunuz...
Çünkü, iyi bir konuşmacı olan Süheyl Batum bir şey söylemiyor.

Çok şey anlatıyor ama bir şey söylemiyor.

İki gün önce, “Bu Süheyl’den çok ekmek çıkar” demiştim.

Çıktı... Hem de ne ekmek!

Hatırlayacağınız üzere, Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan aldığı cesaretle, hiç de lüzumu yokken, canlı yayında “anti-militarist” kesilmiş, sırasıyla e-muhtıraya, e-muhtıranın müellifi Yaşar Büyükanıt’a, e-muhtıraya direnen hükümete verip veriştirmişti.

Hızını alamamış, bir de “Bunun hesabı sorulmalıdır, biz iktidara geldiğimizde Yaşar Büyükanıt’ı yargılayacağız” diye esip gürlemişti.

Ben de, yine hatırlayacağınız üzere, “Şemdinli Savcısı Ferhat

Sarıkaya tam da senin yapmak istediğin şeyi yaptı, Yaşar Büyükanıt’ı yargılamaya kalkıştı. Bunu yaptığı için de, HSYK tarafından meslekten ihraç edildi. İktidara geldiğinizde bunun hesabını da soracak mısınız?” diye sormuştum.
Siz Süheyl Batum olsanız ne cevap verirsiniz?

Muhtemelen, “HSYK yanlış yapmıştır. Bunun hesabını da soracağız” dersiniz... Değil mi?

Bakın Süheyl Batum ne diyor: “HSYK’nın Ferhat Sarıkaya hakkındaki kararını yüzde 100 destekliyorum...”

Buyurun, buradan yakın!

Büyükanıt’tan hesap soracağını söyleyen bu beyefendi, e-muhtıra döneminde susmuştu... Hadi “geç intikal” etti, meseleye ancak uyandı, bu kadar kusur her sosyal demokratta bulunur diyelim...

Peki, bu nedir Allah aşkına?

Büyükanıt’a parlamentoya karşı muhtıra yayınladığı ve “tanırım, iyi çocuktur” muhabbetine girdiği için mi, yoksa darbe yapmaktan vazgeçip Dolmabahçe’de “sivil iradeye” teslim olduğu için mi kızıyorsunuz?

Hangisi, bilelim artık...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi