Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

AB, vermeden alıyor

AB, vermeden alıyor

Artık AB yandaşları da, karşıtları da duruşlarını netleştirmek durumundalar. Görünen o ki, AB Türkiye’ye karşı tavrını gayet net belirlemiştir. Bu tavır oyalamaya dayanıyor ve özü de Türkiye’ye hiçbir şey vermeden alabildikleri kadar almaktan ibaret. Zaman zaman hoşumuza giden bir takım laflar ediliyor olması AB’nin Türkiye’ye gerçek bakışını yansıtmıyor. Oyalamanın gereği edilen sözlerden ibaret kalıyor. Daha dün denecek bir tarihte bağımsızlığını ilan eden Hırvatistan’ı AB 2010 yılında üyeliğe alacağını açıkladı. Sıra Türkiye’ye gelince bizim AB ile ilişkilerimiz Ortak Pazar yıllarından başlamasına rağmen ne zaman alınacağımıza dair bir tarih söz konusu değil. Ne zaman alınacağımızın belli olmayışının esas sebebi ise Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin kesinlikle söz konusu olmamasıdır. öyle olunca da Türkiye’nin bir takım düzenlemeler yapmasının, AB’ye benzemeye çalışmasının anlamı yoktur. çünkü, olay sadece her alanda AB normlarını yakalamaktan ibaret değildir. Adamlar bizi hem kendi kültür değerlerimizden koparmanın peşindeler hem de aralarına almak gibi bir niyetleri yok.

Bu arada AB yandaşları yapılan düzenlemeleri, bir diğer ifade ile AB’ye uyum çalışmalarını kendimiz için yaptığımızı, insanımızın demokrasi ve insan haklarına duyduğumuz saygı gereği yapıldığını söylüyorlar. Bu söze düz mantıkla bakıldığında doğru görünebilir. Buna karşılık diyorum ki; Demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile yerleşmesini elbette kendi insanımız için isteyeceğiz ve bunu hayata geçirmeye çalışacağız ancak, tüm uyum düzenlemelerine rağmen bir yandan AB bizi kabul etmeyeceğini gösterirken, öbür yandan da söz konusu uyum yasaları ülkemizin demokratikleşmesi, sistemin gerçek manada demokrat hale gelmesine bir yararı olmuyor. Yine halkın iradesi yeri geldiğinde bir kenara itilebiliyor, yine halkın seçtikleri itelenip kakılıyor. Buna karşılık Hıristiyan dünyası silah zoruyla elde edemediği bir takım imkanları masa başında AB’ye uyum adı altında elde ediyor.

çünkü hem sistemimizi hem de toplumumuzu Avrupalılara benzetme gibi bir çalışma yürütülüyor. Bütün bunlar AB’ye girme ümidine dayanıyor. Bu bakımdan AB’ye girme ümidinin yeniden gözden geçirilmesi, gerçeklik ve olabilirlik oranının yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. Eğer AB’ye alınmayacağımız biline biline bir takım iç korkular sebebiyle AB’ye benzemeye çalışıyorsak kaybımız giderek daha da büyüyecek demektir.

AKP iktidarının ilk yıllarında büyük bir coşkuyla AB’ye girmeye çalışıldı. çoğu kesimler tarafından bu coşku, ülkemiz siyasetine siyaset dışı müdahaleleri AB normları sayesinde engelleme çabası olarak nitelendirildi. Sanıyorum bu değerlendirmede önemli bir gerçeklik payı vardı. Sanılıyordu ki, yasalarımızı AB normlarına uydurduğumuz takdirde ülkemizdeki hakim güçlerin beyinlerinde var olan kabulleri de değiştireceğiz. Bu güçler mevcut normların değiştirilmesine, AB’ye uydurulmasına karşı çıkmayacak, direnmeyecekler. Görülüyor ki, hiçbir kurum elindeki yetkileri her ne adına olursa olsun paylaşmak, bir kısmından vazgeçmek istemiyor. Zaten bunun içindir ki, millet iradesi ile oluşan kurumlara karşı bir takım yasalardan yararlanarak müdahale ediliyor. Aslında AB’den yana görünen kurum ve kişiler işler biraz ilerleyince en ciddi direnişi sergiliyorlar. Elbette bu direnişlerini AB’ye hayır demek adına ortaya koymuyorlar. Demokrasi ve AB normlarının da önünde tuttukları bir takım kavramlar adına yapıyorlar.

Bunun için artık AB’den yana olduklarını söyleyenler biraz daha samimi davranmalıdırlar. Söz planında AB’ye evet diyen ama konumlarının kesinlikle zarar görmesini de istemeyenlerin bu çifte standartla Türkiye’nin AB’ye girmesini engellediklerini görmeleri gerekiyor.

AB’ye karşı olanlar tavırlarını net bir şekilde ortaya koyuyorlar. İtirazları da herkes tarafından biliniyor. Ama, bir ucunda AB’ye evet öbür ucundan hayır diyenler Türkiye’yi çıkmaza sürüklüyorlar. Bu samimiyetten uzak tavır sebebiyle Türkiye ne Avrupalı, ne de kendisi gibi olabiliyor. AB’ye hayır diyenler istiyor ki, Türkiye başkalarına benzemek için uğraşmak yerine kendisi olsun. Kendisi olsun ki alacalılıktan kurtulsun. çünkü, bizim alacalı halimiz kendilerine benzemeye çalıştıklarımız tarafından bile küçümseniyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi