Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Bu zengin kadının derdi ne?

Bu zengin kadının derdi ne?

Merakımı muciptir: Ellerinde her kapıyı açacak “para” adlı etkili bir anahtar bulunan, zaten mutlu, zaten varlıklı, zaten “marifetli” insanlar neden bir de (ekstradan) örgütlenme gereği duyarlar?

Demokrasiyi çok sevdikleri için mi?

Sivil ve örgütlü topluma çok düşkün oldukları için mi?

Hegel’in ruhunu şad etmek için mi?

Ne için?

Hani, devlet kurumları dışında, zengin ve varlıklı sınıfın entelektüel meşruiyet sorununu çözecek kurumların (“kamuların”) var olması gerektiği savunulur ya...

Hegel de buna benzer laflar etmişti yanlış hatırlamıyorsam...

Bunun için mi?

Düşündüm taşındım, TÜSİAD adı verilen işverenler kulübünün mevcudiyetine teorik bir kılıf bulamadım.

Biraz cesur bir yazar olsaydım, “Ne demokrasisi, ne sivil toplum düşkünlüğü, ne entelektüalizmi kardeşim... Adlı adınca çıkar örgütü bunlar!” deyip işin içinden çıkardım.

Ümit Boyner’i dinliyorum.

Daha doğrusu, “özenle” izlemeye çalışıyorum.

Fakat kendisi, özenle izlenmeyi hak edecek “özende” biri değil.

Hayır, referandum sürecinde girdiği tuhaf ruh haletinden söz etmiyorum.

Fazlasıyla tuhaftı ve her fırsatta, her vesileyle “açıklama” yapan, eğitim öğretim işlerine el atan, katsayı meselesini dert edinen, İmam Hatipler ve meslek liseleri konusunda cabbar kesilen TÜSİAD’ın neden anayasa değişikliği konusunda suskun kaldığını izah edememişti.

Hakkını yemeyelim, arada sırada “demokrasi” diyor, “açıklık siyasetinden” bahsediyor, umut verici açıklamalar yapıyor ama bir yerden sonra tıkanıyor.

Fazla ileri gidememesinin bir nedeni olmalı diye düşünüyorum.

Psikolojik bir statüko duvarı mı var aşamadığı?

Nedir?

Kimden korkuyor?

Bu örgüt (yani TÜSİAD), eskiden gazete ilanlarıyla hükümet düşürürdü, Başbakan tayin ederdi, “kabine listeleri” hazırlardı, demokrasimize dahletmeyi kafasına koymuş darbeci takımına yol gösterirdi, “gümrük politikalarını” belirlerdi.

Daha da kötüsü, sermayenin çıkarlarını “ideolojik devletin çıkarlarına” tevhit etmişti ve devletin bir dediğini iki etmezdi.

Piyasa denilen bir şeyin varlığını çok geç keşfettiler.

Piyasa dışı kaldıkları için de, vaktiyle “sınıfsal ve ideolojik rezerv” koydukları Anadolu sermayesine geçildiler.

Dün Ümit Boyner’in TÜSİAD YİK Toplantısı’nda yaptığı konuşmayı izledim ve şaşırdım... “Yalan yanlış tezler üzerinden TÜSİAD’a saldırmanın dayanılmaz hafifliğiyle başları dönenler” diye başlayarak, sırasıyla hükümete, parlamentoya ve “tahsisli” olmayan sermayeye saydırıp durdu.

Kültürlü bir TÜSİAD Başkanımız var... Kavramların dünyasında geziniyor, laf arasında Milan Kundera’ya gönderme yapıyor, icabında esprili olunabileceğini gösteriyor ama meselenin bam telinin bu “yalan yanlış tezler” olduğunu kavrayamıyor...

Kavrayamadığı için de, “Sermayenin el değiştirmesinden ve coğrafyasından bahsedenler mi vizyonu olan Türkiye’yi kuracak?” diyerek, gerçek sıkıntısını ele veriyor.

Böyle olacak...

İstikbaldeki Türkiye’yi sermayenin el değiştirmesinden ve coğrafyasından bahsedenler kuracak.

Piyasanın doğrularına göre hareket edenler kazanacak, piyasa dışından neşet edenler, yani “devletten geçinmeyi” alışkanlık haline getirenler kaybedecek...

Bu kaderi artık hiçbir darbe konvansiyonu değiştiremez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi