Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Farkında olmak

Farkında olmak

Paskal "İnsan, fiziki yapısı bakımından bir saman çöpünden daha zayıftır fakat ruhsal yapısı itibariyle oldukça güçlü ve çeviktir. Her şeyden önce saman çöpü varlığının farkında değildir oysa insan, varlığının ve sorumluluklarının farkındadır, işte insanı üstün kılan da budur" der. Gerçekten insan aklı iradesi, bilgi ve bilinç donanımlarıyla akılalmaz işler yapabilecek yeteneklere sahip. Fakat bütün bunların da ötesinde soru sormak, farkında olmak ve sorumluluk yüklenmek onun konumunu belirliyor... İnsan, iman ve bilinci sayesinde sadece kendi sorumluluğunu değil bütün insanlığın sorumluluğunu da kuşanmaktadır. Onu bu çevikliğe taşıyan iksir ise iman, ilim, bilinç ve birikimlerinin bir sonucudur. Sorumluluk sahibi kişi uyanık olmaya ve varlığını idrak etmeye ihtiyaçlıdır. Bütün bunların başlangıcı ise inanmaktan ve bilinçlenmekten geçer.

Osmanlıca'da şuur anlamına gelen bilinç kavramı, kişinin uyanıklık hali ve bulunduğu durumun farkında olmasıdır. Bu yönüyle de oldukça dinamik bir kavramdır bilinç. Bilincini göğsünde taşıyan kişi ise kendisini ve çevresini anlamaya çalışır, aklını ve iradesini aktif hale getirerek uyanık olur, yaptığı işi niçin yaptığını, niçin yaşadığını bilir. Bir yerde bu kişi önünü gören, yürürken adımlarını bilerek atan ve kör kuyuya düşmemek için gerekli tedbirlerini alabilen bir insandır...

Freud psikanalitik teorisinde, zihinsel süreçlerin göründüğünden çok daha derin bir işlev gördüğünü ve bu derinliğin içinde gizli yapılanma meydana getirdiğini söyler. Buna göre, aktif olarak işleyen süreç içersinde aysbergin büyük bir kısmı suyun altındadır. Suyun altında görünenden çok daha zengin bir katman vardır ve gün içinde pek fark edilmeyen bilinçdışı bu alanda yer alır. Bilinçdışı oldukça zengindir ve bu yönüyle sessiz bir şehir gibidir. İnsan hayatında gelip geçen olaylar, tasvip edilmeyen dürtüler, hayalden öteye gidemeyen beklentiler, hayat bulamamış yaşantılar burada yaşar.

Bilinçdışı mahzeninde tam bir belirsizlik ve muğlak yapı hakimdir. Burada geçerli kurallar yoktur, olaylar gizil bir öykü gibidir. Bilinçdışındaki olaylar sözel olarak pek ifade edilmezler, o yüzden örtük bir yaşantıyı andırır. Bazen gündelik hayatımızı etkilerler ama bizler bunu pek fark edemeyiz. Terapi süreçlerinde kişinin bilinçaltına inilir ve yaşanan sorunun dinamiği tanımlanır. Yani kişi burada bilinçlenir, durumunun farkına varır ve bir değişim sürecine girer... Diyalektik felsefeye göre ise bilinç insanın duygu ve düşüncelerini kapsayan anlık süreçlerden oluşur.

Bağlı bulunduğu disiplin ister psikoloji ister felsefe ister tarih olsun bilinç daha ziyade uyanık olmayı ve farkına varmayı gerektiriyor. Yani, önündeki çukuru görebilen ve yolunu şaşırmadan yürüyen insanın kuşandığı bir şeydir bilinç. O yüzden sadece bilmek yetmez aynı zamanda bilinçli olmak da gerekir.

Eğitim çalışmalarının ana hedefi kişiye sadece bilgi vermek olmamalıdır bununla beraber eğitim bilinçli olmayı ve farkındalık kazanmayı da içermelidir. Bunun için kişi bildiğiyle yetinmemeli aynı zamanda otokritik yapmalı ve düşünmeye vakit ayırmalıdır. Peygamberler ve Allah dostları bilinç düzeyini yüksek tutarak insanlara yol gösterdiler. İnsanlığın öncüleri de, zaman zaman yalnızlığa çekilerek hayatlarını yeniden gözden geçirirler, Yaratıcıyı düşünürler, durumlarını daha da iyiye taşımak için dua ederler. İnziva, itikaf bu anlamda önemli bir fırsattır. Bütün bunlar insanın durumunu yeniden gözden geçirmesi ve tıpkı çocuklukta olduğu gibi ben kimim sorusunu yeniden sorabilmesi için önemlidir.

Bugünün dünyasında herhangi bir konuda bilgi edinmek ve bilgiye ulaşmak zor bir iş değil. Aksine öğrenmek istediğimiz şey bilgisayarın tuşları kadar yakın artık. Ancak öğrendiklerimiz bilince dönüşmediğinden bildiklerimiz bir malumat yığınından öteye gidemiyor.

Allah ( cc) kitabında, yaşadığımız dünyadan örnekler vererek insanı bilinçli olmaya çağırıyor. Çünkü bilgi hiçbir zaman tek başına yeterli değildir. Bu durumda inanan bir mümin olarak bizi kuşatan ve bilincimizi karartmaya çalışan kişi ya da kişilere hiç aldırmadan varlığımızın ve sorumluluğumuzun farkına varmalıyız. Bunun için hiç çekinmeden, utanmadan, çok küçük yaşlarda sorduğumuz gibi, ben kimim? Niçin geldim? Sorumluluklarım neler? Diye Sormalı ve akıp giden zamanın içinde bir yolcu olduğumuzu unutmamalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi