Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

İstifa... Hasan Gerçeker dışarı, Kadir Özbek içeri!

İstifa... Hasan Gerçeker dışarı, Kadir Özbek içeri!

Dün de yazdım ya; “eşek”ten düşen merhum Nasreddin Hoca, çocukların gülmesi üzerine; “Düşmeseydim de inecektim” demiş ya, “HSYK üyeleri”nin yaptığı da buydu... “İstifa” etmeselerdi, zaten “gideceklerdi!”
“HSYK’nın 7 üyesi birden istifa etti” ki; millet, kendilerini “kahraman” zannetsin!.. İnsanlar, “vay be” desinler; “Adamlara bak, hukuku savunmak için, koltuklarını bile feda etti!”
“IQ seviyeleri düşük” insanlar, bu istifaları belki böyle algılayabilir ama “perde arkası”nı bilenler bilir ki, “kazın ayağı, hiç de öyle değil!”
“Referandum süreci”nde zırt-pırt kameraların karşısına çıkıp, “siyasi açıklamalar” yapan, bu “HSYK üyeleri” değil miydi?..
O GÜNLERDE SÖYLENENLER
Buyrun, hafızalarımızı tazeleyelim...
HSYK Başkanvekili Kadir Özbek, o günlerde kameraların karşısına geçiyor ve aynen şunları söylüyordu:
¥ “Yargının sorunlarına yanıt vermekten uzak, yargı içinde büyük sorunlar yaratacak ve öyle sanıyorum ki yargıdan kamuoyunun, milletin beklediği çözümlere çok uzak olan bir metindir... Kusura bakmayın ama, yüksek yargı ile dalga geçiyorlar!”
¥ “Taslak, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır. Taslak yargı bağımsızlığını, tarafsızlığını ve güvencelerini tahrip etmeye yöneliktir.”
¥ “Taslak metinde yargının idari ve mali yönden bağımsızlığı dikkate alınmamıştır. Tam tersine idareye bağımlı bir kurul yaratılmaya çalışılmıştır. Yargı reformu adı altında yapılan çalışmalardaki stratejinin yargı reformu olmadığı, tam aksine yargıyı ele geçirme stratejisi ve taktiği olduğu her türlü kuşkudan uzak bir şekilde gayet net ve açıkça anlaşılmıştır.”
¥ “Kuvvetler ayrılığı ilkesi Evren tarafından bile muhafaza edildi. Şimdi bundan daha geriye döndürülmeye çalışılıyor. Bu ne kadar inandırıcı, takdiri size bırakıyorum.”
¥ “Pakistan’da 1995’te darbe sonrası yeni anayasa hazırlandı. Yargıçlar ise topluca istifa etti. Türk yargıçlar, onlardan daha az duyarlı değildir.”
Peki, “bağımsız” ve “tarafsızlık”tan dem vuran bir hukukçu, bu kadar “taraf” olabilir mi?..
HSYK, o dönemde “resmen taraf” oldu ve “Hayır” cephesinde yer aldı...
Başbakan Tayyip Erdoğan, o süreçte bunlara seslenip, diyordu ki;
“Eğer siyaset yapmak istiyorsanız; cüppelerinizi çıkarın, bir siyasi partinin şemsiyesi altına girin, ne diyecekseniz, orada deyin!.. Çünkü, bu siyasi çıkışlarınızla yargıyı yıpratıyorsunuz!..
Makamlarınızı, koltuklarınızı ve rütbelerinizi siyaset aracı olarak kullanmayın!”
Ne oldu sonunda?..
Türk Milleti, “Türk Milleti Adına” karar veren yargıya dedi ki;
“Siz, kendi işinize bakın!”
Öyle ya;
“Hükümet’e yetki” veren de millet, “yargı”ya yetki veren de... O halde, tartışılan ne, paylaşılamayan ne?..
Millet, “yeni bir anayasa” yapmış mı?..
Yapmış!..
Bu durumda, “yetki”lerini “milletin yaptığı Anayasa’dan alanlar”ın yapması gereken ne?.. “Milletin kararına saygı” göstermek değil mi?..
Peki, “HSYK üyeleri”nin yaptığı ne?..
Önceki günkü “istifalar”ın tek bir anlamı vardır: “Biz, milleti takmıyoruz!”
Paşa keyifleri bilir!..
Ama, “istifa” kararını açıklarken; “Elimiz-kolumuz bağlandı... Bir iş yapamıyoruz” demelerinin “şov”dan öte bir anlamı yoktur.
KİM ÇALIŞTIRMIYOR?
Yaptıkları, “dört dörtlük şov”dur, çünkü, adama sorarlar;
“Referandumdan önce mi iş yapamıyordunuz, referandumdan sonra mı?”
Öyle ya;
“Yaz kararnamesi”nin görüşüldüğü 14 Ağustos tarihine kadar “iş” yapıyordunuz!.. 14 Ağustos’tan sonra mı “iş yapamaz” oldunuz?.. O günden bu yana “ne değişti” ki, eliniz-kolunuz bağlandı?..
“Çarpıtma” yapmak yerine, millete niye “gerçeği” söylemiyorsunuz?..
Desenize millete;
“12 Eylül’de, sen kararını verdin ve HSYK’nın yapısını değiştirdin!.. Yeni anayasa ile HSYK’nın üye sayısı 21’e çıktığı için, bizim toplantı yeter sayımız yeterli değil... Dolayısıyla, toplanamıyoruz... İş yapmak istesek de yapamayız, çünkü yeni Anayasa buna imkân vermiyor!”
Şu hâle bakın;
“Türk Milleti Adına” karar verme makamında bulunanlar, “Türk milleti”ne bu gerçeği açıklamıyor da, hâlâ “siyaset” yapıp, güya Hükümet’i suçluyorlar!..
Ama, millet yutmaz bunları!..
O ZAMAN ÇALIŞIYORDUNUZ!
Döner ve sorar HSYK üyelerine:
“Bugün çalıştırılmamaktan şikâyet edip Hükümet’i suçlayan sizler; sırf Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner için tutuklama kararı verdiler diye, Erzurum’daki hakim ve savcıların yetkilerini almadınız mı ellerinden?..
O zaman çalıştırılıyordunuz da,
Şimdi mi çalıştırılmıyorsunuz?!?..
Söyleyin hele;
İlhan Cihaner’i nasıl kurtardınız?..
Çekinmeyin, söyleyin;
Ergenekon sanıklarını tahliye ettirmek için hakimleri izne gönderen, izindeki hakimleri geri çağıran, nöbetçi hakimlerle iş bitiren kimlerdi?”
Milletin ağzı torba değil ki, büzesin!.. Millet konuşur ve işte böyle sorular sorar!..
Dahasını da sorar;
“İş bitirme”ler esnasında ne Adalet Bakanı karıştı sizlere, ne Adalet Bakanlığı Müsteşarı!.. O zaman “çalışan” HSYK üyelerinin, bugün “Çalışamıyoruz” demelerinin hiçbir haklı gerekçesi yoktur!..
AMAÇ KOLTUK!
Bunun bir tek izahı vardır;
“Koltukları kaptırmamak!”
Evet evet; “istifa”ların asıl amacı, “koltukları kaptırmamak”tır!..
Öyle ya;
HSYK Başkanvekili Kadir Özbek, zaten “53 gün sonra gidecek”ti!.. Musa Tekin’in ise “sadece 4 günü” kalmıştı!.. “İstifa” eden diğer “üyeler”in de “yedek üyeler” olduğunu hemen belirtelim.
O halde, “Niye istifa ettiler?” sorusunun cevabına yeniden bakalım:
Efendim;
15 ay sonra “yüksek yargı”da seçimler var... Yargıtay Başkanlığı ve Danıştay Başkanvekilliği için seçim yapılacak... Bu seçimlere “girebilmek” için ne yapmak lâzım?.. Elbette “istifa” etmek!..
“HSYK’daki görev süreleri zaten dolduğuna” göre, hiç olmazsa şanslarını Yargıtay ve Danıştay’da denesinler!.. Kimbilir, belki de “boşalacak koltuk”lardan birine oturabilirler veya “istedikleri bir adayın seçilmesini” sağlayabilirler!..
Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum:
Eğer 15 ay sonraki seçimde Yargıtay Başkanlığı’na Kadir Özbek’in, Danıştay Başkanvekilliği’ne de Suna Türkoğlu’nun seçildiğini duyarsanız, hiç şaşırmayın!..
Sizin anlayacağınız;
“İstifa”ların altında yatan asıl sebep budur!.. Yani, sebep; “çalışamamak” değil, “çalışma”yı Yargıtay ve Danıştay’da sürdürmek!..
Niyet budur, hedef budur!..
Siz o günü bekleyin!.. Göreceksiniz!..
Maksat, “T.S.E. yapılanması” devam etsin!..
Gerçeker’in yerine, Kadir Özbek!..
Nasıl; “yakışır” değil mi?!?..
============================
Eski köye “Yeni CHP”
Gazeteler aynen böyle dedi... CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yarın “gazete ve televizyonların genel yayın yönetmenleri” ile akşam yemeğinde bir araya gelip, onlara “Yeni CHP”yi anlatacakmış!..
Bu da, “eski köye, yeni adet” türünden bir toplantı olsa gerek... Öyle ya; “eski CHP”nin neresi değişti, neresi düzeldi ki, “Yeni CHP”den bahsediliyor?..
Bir şeye “yeni” demekle “yeni” olmuyor ki!.. Önemli olan, “kafa”yı yenilemek!..
Peki, CHP’de “kafa”lar yenilendi mi?..
CHP, “yeni bir yol” mu tutturdu?..
CHP’de “yeni” olan ne?..
“Söylem” mi yeni, “eylem” mi?..
Yeni bir “proje” yok, yeni bir “üretim” yok, yeni bir “ufuk” yok!..
Alın işte; “Abant Kampı”ndan sonra, “gazetecilerle istişare” toplantısı yapma fikri de yeni değil!.. CHP, “AK Parti’yi taklit” etmenin ötesinde yeni bir şey üretemiyor!..
AK Parti’nin “Kızılcahamam Kampı”nı taklit edip, “Abant’ta Kamp” yaptılar... Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “gazetecilerle istişare” toplantılarını “taklit” edip, bu defa aynısını yapacaklar!..
Söyleyin Allah aşkına;
“Taklit”in nesi “yeni”dir!..
AK Parti yapıyor, CHP “taklit” ediyor!..
Bunları yüzlerine vurdun mu, “senden kötüsü” olmuyor... Biz, sürekli bunları söylüyor, “Artık kafalarınızı yenileyin” diyoruz ya, bizden hoşlanmıyorlar.
“Eleştirilere tahammül edemedikleri” için de, bizleri yanlarında görmek istemiyorlar... Gerçi, biz de onların yüzünü görmeye hasret değiliz ya, neyse!..
Efendim, gazetelerin yazdığına göre;
Bay Kemal Kılıçdaroğlu’nun yarın İstanbul’da yapacağı toplantıya; “Yeni Akit hariç, tüm gazete ve televizyonların genel yayın yönetmenleri davetli” imiş!..
Canları sağolsun... Onlar davet etmedi diye, “aç” kalacak değiliz... Bugüne kadar “CHP yemeği”ne muhtaç olmadık ki, bundan sonra olalım...
Ama, mesele bu değil... Mesele; “Yeni CHP” meselesi... Bu “CHP kafası”nın neresi “yeni” Allah aşkına?.. Bize, “eski CHP” de ambargo uyguluyordu!.. O halde “eski” ile “yeni”nin farkı ne?..
Sonuç olarak diyeceğim şu:
Bay Kılıçdaroğlu; “lâf üreteceğine”, ürettiği lâfın altını doldurursa, çok daha iyi eder!..
Ama bunun için “orijinal” olmak lâzım... Çünkü, bu işler “taklit”lerle, “tel maşa” işlerle olmuyor!..
CHP böyle büyümez, sadece küçülür!..
============================
Kılıçdaroğlu’nun formülü ne?
“Mucit” kime derler?.. Elbette, bir şey “icat” edene... Birisi, bir şey “icat” ettiğinde, aynı şeyi daha sonra icat edene; ya “taklitçi” derler, ya da “intihal”cilikle itham ederler.
“Türban sorununu biz çözeceğiz” diyen Kemal Kılıçdaroğlu’na, önceki gün Isparta’da sormuşlar: “Formülünüz nedir?”
Öyle ya; “mucit”lerin bir “formül”lerinin olması gerekir... O halde, “mucitlik” taslayan Kılıçdaroğlu’nun da bir “formül”ünün olması gerekmez mi?..
Kılıçdaroğlu, öğrencilerin sorusuna ne cevap verse beğenirsiniz?!?.. Cevap, aynen şu: “Formülü, önce Sayın Başbakan’a sorun!.. Bakalım nedir onun formülü?!?”
İyi de, Sayın Başbakan “formül” açıklarsa, sen niye “Biz çözeriz” dedin?.. Formülünü sen açıkla ki, görelim “mucit”liğini!..
Başbakan açıklarsa, sen yine “taklitçi” olursun!..
Bırak “iz” sürmeyi!.. Bir “iz” bırak!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi