Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Cehenneme Giden Yol Sağa Dönmez

Cehenneme Giden Yol Sağa Dönmez

Hz. Âdem’in dünyaya indiriliş bilgisinden ve dahi dünyaya indiğindeki amel ve düşünüşünden bihaber nadan solcular “Cehenneme Dönen Yol Sola Bükülür” yazımıza itiraz etmişler.
        Sola dönen yol, uhrevî, mânevî ve fikrî cihetten cehenneme giden yolun adıdır. Bu temel ölçüyü göz ardı eden ve dünyevî kavramlarla düşünmek nadanlığından kurtulamayanlar, nâçiz fikirlerim hakkında kötü ve anlamsız sözler etmiş, peşinen “sağcı” yaftasını yapıştırmışlar.
        “Sağ, mülkiyetin sınırsızca kişilerde toplanmasını kabul eder. Sağ, hiyerarşi ve otoriteden yanadır. Sol, özgürlüğü ve eşitlikten yanadır. Sağ ‘gücün hukukunu’, sol ‘hukukun gücüne’ dayanır” babında son derece beylik, bilinen ve bir asırlık harap ve sefil sol zihniyetin pespayeleşmiş aforizmalarıyla karşı çıkmışlar.
       Bir başka solcu nadanın dedikleri daha zavallı ifadelerdi: “Müslüman ve göçmenlerin Batı’da yaşayabilmesinin tek nedeni soldur. Ayrımcılığı hissedince iliklerinize kadar tepki duyarsınız...”
       Soldan duranların dogmatik eblehliklerinin biri de klişeleşmiş “hak ve hürriyetleri gasp eden despot devlete karşı direnenler solun direnişçi ruhunu taşırlar” sözüdür.
       Bu mânada Atatürk”ü, Pir Sultan Abdal’ı, Köroğlu’nu hak arayan ve direnen kahramanlar olarak solda gösterirler. Mevlâna’yı, Hızır Paşa’yı, Abdulhamit Hanı, Vahdettin’i sağcı olmakla itham ederler.
       Cumhuriyet’in, temel haklarını, din ve vicdan hürriyetlerini elinden aldığı ve sonra bazılarını idam ettiği din adamlarının ve sıradan dindar insanların savunmaları ve duruşları sol jargondan bakınca nasıl görünüyor acaba? 
        Mantaliteleri bu kadarmış demek ki. Dünyevîlikten kurtulamamış solda duran safdillere göre, 1789 Fransız İhtilâlinden itibaren sağda oturanlar kralın taraftarları, yani sözde asiller, zâdegan, din adamları ve ruhban sınıfıydı. Bunlar laikleri, yani halkı iktisaden ve sosyal bakımdan ezen ve sömürenlerdi.
      Bu meclisin solundan oturalar ise, yani laiklerin (halkın) temsilcileri, hürriyet, demokrasi ve eşitlik müdafileriydi. Sarayın ve kilisenin hâkimiyetine râzı olmayan, sözde sınıfçılığı reddeden ve hakkını arayanlardı. Saray ve kilisenin adaletine ve idaresine güvenmeyenlerin toplandığı yerdi sol cenah.
       Sağ ise, siyaset ve devlette seçkincilik, ağalık, gelenekçilik, aristokrasi
       Âmenna! Bu bakış, bizim “sol”dan ve “sağ”dan muradımızı ifade etmez.
       Avrupa’nın16. asırdan sonraki vahiyden uzak aydınlanmacı-seküler toplum anlayışına göre bu şema doğru olabilir. Bu şemaya sığınan sola göre sağcılık, statükocudur, gelenekçidir, muhafazakârdır, dinî değerlere göre rol almış olanların hükümran olduğu baskıcı bir devlet ve toplumun varlığıdır. Bu bakış aynı zamanda Marksist anlayışa uygun bir şemadır.
      
      SAĞCILIĞIMIZ KUR’AN’A GÖREDİR
       İslâm’a göre küfür olan ırkçılık, emeğin hakkını vermemek, adaletsizlik, eşitsizlik gibi kavramlar sağda duranlara mal edilmiştir. Avrupa’dan çıkma ithal metaı sağın, Kur’anî anlayıştaki sağ ile hiçbir rabıtası yoktur.
        Semavî dinlerin, en başta İslâm’ın akidelerine bîgâne kalan çeşitli doktrin ve felsefelerin çocuğudur sol ve sağ. İkisi de dünyevî iktidarlarının mücadelesini verirler. İlki, güya komün, özgürlükçü, sınıfsız, sömürüsüz bir devlet ve toplum hayatı öngörür. İkincisi kapitalisttir, sermaye gücünü kullanır, sözde ferdi teşebbüs yanlısıdır. Nihayetinde ikisi de âyetlerin belirlediği ve Hz. Âdem’in dünyadaki hayat ve toplum nizamına muhaliftir.
        Avrupa kaynaklı sağ ve sol aynıdır. Semavî kitaplarda iki yolun da târifi yapılmıştır. Yolun solu cehenneme, sağı cennete gider.
       Yolun solundan gidenler, gitmeye temayül edenler Allah’ın zâti ve subuti varlığı hakkında zihnen ve kalben şüphecidirler, fikirsizdirler.
       Âyette işâret edilmiş olan yolun sağından gidenler, inananlardır. Allah cüz’i irade buyurmuş. İsteyen yolun solundan, isteyen yolun sağından gider.
        “Allah sağ eliyle cennet ehlini yarattı.”
       Abdestte sağ kolu yıkarken “Ya Rabbi, amel defterimi sağ tarafımdan ver, hesabımı kolay kıl” diyen insan uhrevî âlemden istediği bu isteğini dünya görüşü hâline getirebiliyorsa o insan sağcıdır.
       Vakıa Sûresinden bir âyet: “Sağın insanları, ne mutlu onlara!”
       Bir başka âyet: “Eğer sağın insanlarından isen selâm sana sağın insanı!”
       Kur’an’da  sağ taraf “hayır işleri”, sol taraf “şerri” ifade eder.
        Demek ki, nadan solcunun sadece Avrupa çıkışlı sosyo-ekonomik, siyasî ve ideolojik bir kavram olarak baktığı sağ, bu sağ değilmiş.

        SAĞCILIK: HZ. ÂDEM’İN DÜNYA GÖRÜŞÜNÜ SAHİPLENMEKTİR
       Sağdaki yolun vecibeleri vardır: Hz. Âdem’in dünya görüşünü sahiplenmek, soldaki yolun vecibeleri dünyevî doktrin ve felsefelerdir.
         Hz. Âdem Âleyhisselâm Serendip Vadisi’nde ayakları yere değdiğinde ilk yaptığı iş kendisine Allah Katı’nda verilen kelimelerin kılavuzluğunda düşünerek yeni hayatına istikâmet verir. 
        Bu istikâmet, “kitabı sağ tarafından verilen kullara” ait bir gidişattır. İlk peygamber, ilk “Ashabü’l Yemin” dir. Yani Kitabı sağ tarafından verilen ilk dünyalı. Düşüncesinde, kelimelerinde, kavramlarında ve dahi fiillerinde âyetlerin öngördüğü “sağ”ın mânasına bağlı kalarak yürüyen ilk insan.
      Yolun sağı budur. Uhrevî âlemde kendisine söylenenlere sâdık kalarak dünyevî olanı, yani sol istikâmeti tercih etmeyen bir hayat tanzimidir ilk peygamberin yaptığı. Bu mânada sağda olmak, “ manevî kudret, mutluluk, mü’min olmak ve âdemiyet vasfını taşımaktır. 
        Yolun solundan muradımız, âyetler bilgisinden sâdır olan emirlerin hilafına hareket eden, şüpheci, kafası karışık, ilk peygamberin hâl bilgisine bakmadan, Kabil ve İblis karakterli bir düşünüş ve fiilin içinde olanların yürüdüğü istikâmettir.
       Uhrevî yasa gereğince cehenneme giden yol sağa dönmez. Yolun sağı bütün alâmet ve hususiyetleriyle belirlenmiştir. Yolun sağından yürümek, her insanın harcı değildir.  Hz. Âdem’in ölçülerine, yani düşünüş ve fiillerine tâbi olmayan kimse sağcı olamaz. Kendini sağcı kabul eden herkes bu mânada sağcı değildir. 

       YÜRÜRLÜKTEKİ SAĞ, SOLUN AKRABASIDIR
        İster milliyetçi ve muhafazakâr, ister mütedeyyin ve mukaddesatçı fikir ve siyaset içinde olsun, ilk peygamberin dünyadaki tavrına sahip değilse kimse sağcı olmayı hak edemez.
      Esasında dünyevîliği aşamamış, Hz. Âdem’in dünya ve insan bilgisini devlet ve siyasetlerine, insan ve hayat anlayışlarına katmayan sağ ve sol birbirine akrabadır.  
        Hz. Âdem’in sağcılığını taşımayan tedavüldeki hâkim sağ, solun ruh ve fikir ikizidir. Rekabet ve bencilliklerinin, iktidar ve varoluşlarının mücadelesinden doğan dünyevî bir ayrı duruşun adıdır sağ ve sol.
        Hz. Âdem’in dünyaya bakışını ve yaşayışını, ahreti özleyişini ve oğullarına verdiği nasihatını kendine gâye edinmeyen sağ ve sol, tek yumurta ikizinden çıkma, beşerî özelliğinden sıyrılıp yeniden âdemiyetini kazanamamış olanların adlarıdır.
       Aynı dünyevî kaynaktan beslenirler. Bu ülkede Türkçüler, Türk milliyetçileri, Türk-İslâm Sentezcileri, Atatürkçüler, Kemalistler, ulusalcılar, İslâmî geçinen muhafazakârlar ilk peygamberin dünya anlayışına kalben ve fikren iman etmedikleri için sağcılıkları sahtedir.
        Keza Avrapa’daki Hıristiyan Demokratlar, Amerikan’ın Evangelist-Protestan Cumhuriyetçi anlayışı gibi Batı’nın ve Doğu’nun bütün muhafazakâr-sağcı olarak vasıflandırılan sistemleri esasında solun ikizidir. 
       Elbette, Â’raf sûresinin 17. âyetine göre şeytan, insana sağdan da yanaşır ve kandırır. Yani, “şeytan sağ yolda olanlara da musallattır.” 
       Kur’an’daki sağ kavramını bir zihniyet ve nizam anlayışı olarak yorumlayıp dünyadaki mevcut sağ anlayış ve uygulamalara bakıldığında gerçek sağcılığın özelliklerini göremeyiz. Şüphesiz, solcu nadanın kendi benzeri olan, aynı temel argümanlar üzerinde vücut bulan sağcılar hakkında dediği doğrudur:
        “Sağcı, faşisttir, sömürgecidir, emperyalisttir, sınırsız mülkiyetçidir, sosyal adaletten uzak ferdiyetçidir.....”
      Âmennâ! Fakat bu sağcıdan bana ne! Muradım, âyetler bağlamında önce solcunun vaziyetini tasvir ve târifti. Sonra sıra sağcılara gelecekti.
       Ne var ki, sözde bu iki düşman kardeşten solda olanın cehenneme dönen yola mütemayil olduğunu söyleyince, alınganlık gösterip sağdaki benzerinin marifetlerini hatırlattılar: “Sağcıyı görmüyor musun? Bütün zulümlerin başı, bütün dayatmacı rejimlerin adı olan sağcılara ne diyeceksiniz?”
     
       Şunu bilsinler ki, soldakilerin cehenneme giden yolun yolcularından olduğunu söyleyen satırların sahibi sağcı değildir. Solu tenkit edenin mutlaka sağcı olması gerek şeklinde peşin hükümlerle ve dondurulmuş kavramlarla karşı taarruza geçiliyor. Solcu nadanın içinde ukde olan sözünü bir daha cevaplamak istiyorum:
      Amerikalı Bush’un, İngiliz Blayır’ın, İsrail’li İzak’ın sağcı etiket altında görünen kâtiller, sömürücüler, hak ve emek düşmanları oldukları doğrudur. Esasta Rus, Çin, Kuzey Kore, Küba’nın da farklı metodlarla aynı fena özellikleri taşıdığını da itiraf etmeleri gerekirdi.
        Bu azılı sağcı devlet yahut zümreler, izahına çalıştığım “ağyarını mâni, efradını cami” bir sağcı değiller ki, o ceberrutların sıfat ve fiilleriyle itham edilelim.

       TÜRKİYE’DE  “SAĞCI” YOKTUR
       Fakire olumsuz zarf atan solcu nadanların kulakları çınlasın: Türkiye’de sağcı yoktur. Şunu da açık yüreklilikle söyleyebilirim. Bu ülkedeki sağcılık, “sola angaje denilerek” bazı grev ve boykotlarda “kırıcılık” görevi üstlenmiştir. Yani sağın bâzı uçları, sağcı bilinen hükümetler tarafından “grev ve direniş kırıcılığı” olarak kullanılmıştır. 
        Dahası var; Türkiye’de milliyetçi, muhafazakâr, Türkçü gibi alâmetlerle arz-ı endam eden siyasî parti, dernek, dergi, ocak vb. kuruluşlar sağcı tabela ve program altında olmalarına rağmen, gerçek sağ fikir ve nizam anlayışı içinde değillerdir.
        Bu türden sağcı geçinen hareket ve kurumların esasları ve terminolojileri, ağırlıklı olarak Atatürkçü cumhuriyetin argümanlarıdır. Yani Avrupa kaynaklı doktrin ve fikirlere istinat ederler.
       Solda duran safdillere bir tavsiyem var. Bundan böyle kendi durdukları zeminden inkişaf eden Avrupa menşeli ithal sağcılığı bu yazıda târif edilen sağ kabul etmesinler.
       Meselâ, Nihat Atsız ve benzeri fikirdeki kişileri sağın en şedit temsilcileri sayarlar. Bu, zihin ve idrâk körlüğüdür. Bu idrâk körlüğü hem sol, hem sağa ait bir malûliyettir.
       Nihat Atsız ve benzeri çizgidekiler asla sağcı değillerdir. Onlar nasyonal faşist ve sosyal darvinistirler. Irkçı ve dine mugayir ulusçu fetişizmin idolleridir. 
       Keza, Altı Yedi Süleyman ve Morrison Süleyman nâmlarıyla maruf kişinin icra-i hükümet ve anlayışlarının da asla ve kat’a sağcılıkla telifi mümkün değildir.
     
       KOMÜNİZMLE MÜCADELE SAĞCILIK DEĞİLDİ
        Soğuk savaş döneminin taktiği olarak Türkiye’de “Komünizmle Mücadele Dernekleri”nin vatan, millet, bayrak, örf-âdet gibi söylemlerle yaptıkları faaliyetleri, zavallı solcularımız sağcılığın en dehşetengiz ve keskin mümeyyiz vasıfları olarak sayarlar. Hattâ sağcı nadanlar da bu türden faaliyetleri gerçekten sağın muhtevasına uygun ulvi hamleler olarak bilirler.
Oysa gerçek hiç de böyle değil. Bu nam altında yapılan dernek, ocak ve siyasî kuruluşların hiçbir fikri ve faaliyeti aslî mânasıyla sağcı değillerdir.
Bu ülkede ikiz kardeş olan sağ ve solun kaynakları, Avrupa ve Sovyet-Rus menşeli fikirler olarak Kemalist cumhuriyetin bünyesinde toplanan Batıcı modernleşmeden mülhemdir.  
       Öyle ki, Türkiye’de sağcılık hem fikren, hem “sayısal” olarak devletin yedek kuvvetlerindendir. Solu da hileli yönlendiren aynı devlet, sağcıları da karşı direnişlerde ve fevkalâde şartlarda çok yönlü olarak kullanan yine aynı devlettir.
      
       Bütün bunlara rağmen, nadanlıktan sıyrılamayan solcular, aynı teraneleri kullanmaktan vazgeçmezler. Sola göre, sağcılık kurulu düzenin ve statükonun korunmasını isteyenler ve değişim karşıtı olanlardır. Mevcut rejimin yaltakçılığını ve popülist ekonomi siyaseti yapan, ayrıca askerî militarist tavır içinde olanlardır.
Belli kısmı doğru olan bu sözleri solda duranın söylemesi caiz midir? Esasta açıklığa kavuşturulması gereken mesele budur.
Hâsılı, bu ülkede hal-i hazırda kendine sağcı denilen siyasî ve fikrî kuruluşların varlığını, İslâm eksenli sağcılıkla temayüz etmiş hamleler olarak göremeyiz.
Bu ülkede sağcılık altında icra-i faaliyet eden, fikir temellerinde biraz Gökalp teslisi, biraz cumhuriyet dindarlığı, biraz sekülerizm bulunan muhafazakâr akımların ve yine bu “binbir surat”sağcılık kandırmacası altında ulusalcı faşist, milliyetçi-vesayetçi ve kapitalist siyasetin faturasını niye biz ödeyelim? Öyleyse bu sahte sağcılardan bize ne! Hz. Âdem’in dünya görüşü üzere “sağda olmayan” bu taifenin fikir ve uygulamalarını niye üstlenelim?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi