Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Ekşi’ler, acılar gitsin... Artık normalleşsin Türkiye!

Ekşi’ler, acılar gitsin... Artık normalleşsin Türkiye!

Hemen her hafta olduğu gibi, geçen hafta da oldukça “gerilimli” günler yaşadık...
Bir yanda Karadeniz’de kurulması plânlanan Hidro Elektrik Santralleri etrafındaki tartışmalar, bir yanda Çankaya Köşkü’nde verilecek “29 Ekim Resepsiyonu”na “askerlerin katılıp, katılmayacağı” üzerindeki tartışmalar.
Türkiye gündemini işgal eden bu tartışmalar yaşanırken, gazeteniz Yeni Akit, gündeme getirdiği “farklı haberler”le dikkat çekti... Öncelikle, Yeni Akit’in “yeni yüzü”nün beğenildiğini, “bol haberli, çok yazarlı” bir gazete olmamızın, “okuyucularımız”ın yanısıra “meslektaşlarımız” tarafından da takdirle karşılandığını görmekten dolayı son derece mutluyuz...
YENİ AKİT, YENİ RÖPORTAJLAR
Gerçekten de, “haber”lerimiz çoğaldı... Sayfalarımızda yaptığımız yeni düzenleme ile, hem daha fazla, hem de daha ayrıntılı haber verme imkânına kavuştuk...
“Renkli sayfalar”ın artması da, “görsel” yönden bir zenginlik kattı. Bu arada, “özel haber”lere de ağırlık verdik... Yeni Ankara Temsilcimiz Yener Dönmez ve genç muhabirlerimiz Aslan Değirmenci, Ali Eyvaz, Fatih Akkaya, Hasan Tosun ve Ertuğrul Cesur, gündeme damgasını vuran “haber”leri ve “röportaj”ları ile sizlerin de takdirlerini kazandılar.
Ankara Temsilcimiz Yener Dönmez’in, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile yaptığı görüşmede, “ulaşım” alanında nereden nereye geldiğimiz, çok net olarak ortaya konuldu... Akit, bu görüşmeyi, Salı günü, “Ulaşımda çağ atladık” başlığı ile verdi ki; gerçek de bu... Öyle ya; özellikle “bölünmüş yol”ların 4 bin 326 kilometreden 16 bin 973 kilometreye çıkarılması, başlı başına bir “devrim”dir.
Haberlerimiz ve yazılarımız üzerine bizi Malatya’dan arayan Ali İhsan adlı okuyucumuz, duygularını şöyle dile getiriyordu:
“Eskiden kağnıların ve at arabalarının bile gitmekte zorlandığı duble yollara kavuştu Malatya... Bu dağlar nasıl delindi, bu tüneller nasıl açıldı ve bu yollar nasıl yapıldı?.. Değil bu yolları görmek, eskiden hayâl bile edemezdik.”
Çok doğru... Eskiden “hayâl” bile edilemeyen nice işler yapıldı Türkiye’de...
Peki, bunun sırrı ne?..
Bunun sırrı; geçtiğimiz hafta Ankara Büromuzu ziyaret edip, “hayırlı olsun” deme nezaketi gösteren AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in sözlerinde olsa gerek.
Ankara Temsilcimiz Yener Dönmez ve muhabirimiz Fatih Akkaya ile görüşen Hüseyin Çelik, özetle diyordu ki;
“Siyaset, milletin avukatlığını yapmaktır... Biz devletin değil, milletin partisiyiz.”
İşin sırrı, işte burada...
“Hizmet”in merkezine “devlet”i değil de, “millet”i oturtursan, “yol” da yapılır, “baraj” da!
ASELSAN’DAKİ SIR ÖLÜMLER
Ancak, yine de “engel”ler yok değil...
“Türkiye’ye hizmet” etmek isteyen niceleri, bunun bedelini “can”larıyla ödediler.
Geçen hafta Perşembe günkü manşet haberimiz, bunun çarpıcı bir örneği idi...
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı merkezli olarak başlatılan, daha sonra genişletilen “fuhuş çetesi” operasyonunda ele geçirilen belgeler, “ASELSAN’daki sır ölümler”e de ışık tutuyordu... ASELSAN’da çalışan 4 mühendis, güya “intihar” etmişlerdi...
Ancak; “tank ve uçak yazılımı” ile görevli Hüseyin Başbilen, Halim Ünal, Evrim Yerçeken ve Burhanettin Volkan isimli mühendislerin, ardı ardına “intihar”(!) etmeleri, bunların “cinayete kurban gittiklerini” gösteriyordu.
Nitekim, Perşembe günü yayınladığımız “çete notları”nda geçen “ASELSAN ve SAGEM’e yoğunlaşalım... Sorun çıkaranlar var!.. Gereken yapılmalı” şeklindeki ifadeler; ortada “intihar” değil, “cinayet” olduğunu gösteriyordu...
Akit, işte bunu manşet yaptı:
“Sır ölümler de çete işi.”
Muhabirimiz Murat Alan’ın bu haberi; hem “bilim dünyası”nda, hem de “yargı ve medya dünyası”nda geniş yankı uyandırdı... Olayı soruşturan Savcı Fikret Seçen, ASELSAN’daki ölümlerin “cinayet” olabileceği ihtimalini değerlendirmeye başladı... Akit’in haberinden sonra, diğer gazeteler de olayın bu yönünü haber yapmaya başladılar...
Dileriz olay aydınlanır ve mühendislerin acılı aileleri, evlatlarının “intihar” etmediğini öğrenip, rahatlarlar!..
SAVCIYA KATAKULLİ
Murat Alan’dan söz açmışken, onun bir haberinin daha, “yargı camiası”na bomba gibi düştüğünü belirtmek durumundayız.
Murat Alan’ın, geçtiğimiz Cuma günü “Savcıya katakulli” başlığı ile yayınladığımız haberi de, hayli ses getirdi.
Olayın özü şuydu:
Darbe Günlükleri Dosyası’nın “yetkisizlik” iddiasıyla Ankara’ya gönderilmesinde tam bir “Alicengiz oyunu” oynandığı öğrenildi...
Akit’in edindiği bilgiye göre; dosya, Savcı Zekeriya Öz’ün elindeydi... Ama, bir “katakulli” ile alınıp Savcı Mehmet Ergül’e verildi...
Ergül de, dosyayı “yetkisizlik” gerekçesiyle Ankara’ya gönderdi.
Oysa, Ankara’ya giden bütün dosyaların akıbeti “meçhul”dü... Bu dosyanın da “sümenaltı” edilmesi, kuvvetle muhtemeldi.
Ancak, Akit; her zaman olduğu gibi, bu olayı da titiz bir şekilde takip etmekte kararlıdır.
İstiyoruz ki; Türkiye bu tür “katakulli” ve “GATAkulli”lerden kurtulsun...
Bugünkü 1. sayfamızda da göreceğiniz gibi; “Ergenekon sanığı” komutanlar, “Hapiste hasta, dışarıda dansta” olmasınlar!..
RESEPSİYON, BİR FIRSATTI
Geçen hafta, “Terbiyesizlik” başlığı ile manşete taşıdığımız bir olay da; “Komutanların, Başkomutan’ın Köşk’teki davetini boykot etmeleri”ydi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, her yıl “eşli” ve “eşsiz” olarak verdiği “29 Ekim Resepsiyonu”nu bu yıl teke indirdi...
Yani, “başı açıklar” da, “başörtülü”ler de aynı resepsiyonda buluşacaklardı... Çünkü bu, “Cumhurun bayramı”ydı... Ama askerler, sırf “başörtülüler de gelecek” diye resepsiyona katılmadılar ve Orduevi’nde “alternatif bir resepsiyon” düzenlediler... Bu bir “terbiyesizlik”ti, bir “saygısızlık”tı!..
Asker jargonuyla hem “disiplinsizlik” ve hem de “emre itaatsizlik”ti!.. Öyle ya, davette bulunan “Başkomutan”dı ama komutanlar, “emir” telâkki etmeleri gereken “Başkomutan’ın daveti”ne icabet etmiyorlar ve bir anlamda “Cumhura kafa tutuyor”lardı!..
Bu tavır, elbette tartışılacak ve bundan böyle de “asker-millet kopukluğu”nun gündemde kalmasına yol açacaktır...
Aynı şekilde, resepsiyona gelmeyen CHP’nin de; “milletten kopuk” oluşu, konuşulmaya devam edilecektir.
Aslında, bu resepsiyon; “normalleşme için bir fırsat”tı... Ne var ki; Genelkurmay ve CHP, bu fırsatı kullanamadılar.
Öyle inanıyoruz ki;
Halkımız, bunu değerlendirecektir.
“Bütün renklerin buluştuğu” resepsiyonda “haki renk”in bulunmaması, “cumhur” tarafından bir kenara not edilecektir.
“Cumhur” artık görecektir;
“Gerilim çıkaranlar”ın kimler olduğunu...
OKTAY EKŞİ, HADDİNİ AŞTI!
“Gerilim” deyince, Hürriyet Başyazarı Oktay Ekşi’den söz etmeden geçmek olmaz.
Bütün dünya ülkelerinde, bırakın “Hidro Elektrik Santralleri” inşa edilmesini; “enerji ihtiyacı”nı karşılamak için “nükleer santraller” kurulurken, Türkiye’deki “kompleksli aydın”(!)ların, hidroelektrik santrallere bile karşı çıkması, herhalde “çevre duyarlılıkları”ndan değil; “Batılı güç odakları”nın etkisinde kalıyor olmalarından olsa gerek...
Bunlardan biri de Oktay Ekşi idi.
Oktay Ekşi, geçen hafta öyle bir yazı yazdı ki; “kantarın topuzu”nu iyice kaçırdı... Karadeniz Bölgesi’nde yapılması plânlanan hidroelektrik santralleri konusunda yazdığı yazıda Hükümet için; “Bunlar analarını bile satan zihniyet” ifadesini kullandı ki; bu yenilir-yutulur bir ifade değildi... “Hakaret” ve hatta “iftira” sınırlarını bile aşan bu “küstahça” tavır; Başbakan Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, bütün kamuoyu tarafından tepkiyle karşılandı.
Erdoğan, haklı olarak; “Ben bu zihniyetle mücadele etmem, savaşırım!” deyince, vatandaşlar Hürriyet binasının önünde “protesto gösterisi” yaptı ve Ekşi’yi “istifa”ya çağırdı... O da, “istifa” ettiğini açıkladı...
Şimdi ise vatandaşlar, siyasiler ve STK temsilcileri yeni bir çağrıda bulunmaya başladı;
“Hürriyet’ten istifa etmen yetmez, Basın Konseyi’nden de istifa et!”
Öyle sanıyoruz ki;
Basın Konseyi üst yönetiminde bulunan meslektaşlarımız, bu “çağrı”ları değerlendirecek ve “gereğini yapacak”tır!..
Yapmalıdır da!..
Çünkü, Oktay Ekşi;
“Yaşlanan beyni ve ihtiyarlayan bedeni” ile, artık bu ülkeye bir şey veremez!..
Bıraksın artık kalemi, kâğıdı!..
Köşesine çekilip, “1960 Darbecileri” tarafından getirildiği “Kurucu Meclis”te yaptığı görevden dolayı aldığı “paraları” saysın!.. “
Hakaret” ve “iftira”dan başka “verecek” bir şeyi kalmadığı için, “darbecilerin bahşettiği ulufe”yi “almaya” devam etsin!..
Çünkü, 1960 Darbesi ne kadar “illegal” ise, kurduğu Basın Konseyi de o kadar “illegal”dir!.. Akit’in, zaten “tanımadığı” bu kuruluşu, artık hiç kimse tanımasın!.. Bitsin artık bu “çifte standart”lar, bu “gerilim”ler!..
Türkiye, artık “normale” dönsün!..
Selam, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...









Sibel ERASLAN
[email protected]
Sümeyye Erdoğan niçin resepsiyonda değildi?
Çünkü 29-31 Ekim günlerinde Gaziantep’teki 10. Kadın Buluşması’ndaydı.
Resepsiyon’dan çıktıktan sonra aynı gece geçtiğimiz “Geçmişten Günümüze Kadınların Emeği ve Üretkenliği” konulu kadın zirvesindeydik.. Yaklaşık beş yüz kadının buluştuğu toplantılarda, sivil toplum alanındaki kadın tecrübelerinin tartışıldığı oturum Sümeyye Erdoğan moderatörlüğünde gerçekleşti. Sümeyye, bir süredir babasına kendi uzmanlık alanında danışmanlık veriyor, master konusu olan sivil toplum örgütlenmesi konusundaki vizyonu ile o da kadın buluşmalarına iştirak etmişti. Babasına gittiği her yerde gösterilen yakın ilgi, ona da gösterildi, Sümeyye ile fotoğraf çektirme konusunda yarıştı genç kadınlar... Alçakgönüllü, çalışkan ve kararlı haliyle göz doldurdu Başbakanımızın küçük kızı.
AK Parti kurucularından Fatma Ünsal Bostan’ın gelecek seçimlerde başörtülü olarak bağımsız milletvekilliğine adaylığını koyacağını açıkladığı oturumda kadınların siyasi tecrübeleri, emekleri ve yaşadıkları engeller tartışıldı. Katılımcılardan Eczacı Hayrunnisa Kökbıyık Saadet Partisi’nin GİK üyesi iken, son olaylardan sonra Numan Kurtulmuş ile birlikte partisinden ayrılan bir isim olarak yaşadığı deneyimlerden söz etti. AK Parti Gaziantep milletvekili Fatma Şahin, hem çalışkanlığı hem de kadın meselelerine hakimiyeti konusunda yetkin bir isim, zirvenin tüm oturumlarını dikkatle takip etti, onun misafirperverliği ile Gaziantep kültürünü tanıma fırsatımız oldu. Gaziantep Kalesi’nde yapılandırılmış yaşayan tarih koridorlarında gezen heyetimize Antep’in Milli Mücadele sırasında verdiği insanüstü çabayı anlattılar. Sokak ortasında annesine söz atılınca Fransız askerlerinin üzerine yürüyen kahraman çocuk Şehit Kamil’in rölyefleri önünde duygulu anlar yaşadık. Yine Kuvayı Milliye’ye levazım taşıyan on dört çocuğun, bir değirmende kıstırılarak Fransız askerlerce şehit edilmeleri hadisesi de bir şekilde siyaset ve kadın ile ilişkili konulardandı. Çünkü savaşlar, işgaller, en çok kadınları ve çocukları vuruyor... Gaziantep’in Milli Mücadele sathında verdiği şehitler arasında 164’ü kadın, 64 tane ise resmi kayıtlara geçmiş Gazi ünvanlı kadın olduğunu öğrendik... Fatma Şahin TBMM tarafından Gaziantep’e verilmiş istiklal ve şeref madalyasının kaybedilmiş olduğunu farkedince, TBMM’ye başvurarak şehrin madalyasına kavuşmasına vesile olduklarından da bahsetti...
“Medya Alanında Kadınların Emeği ve Üretkenliği” konulu oturumda Ayşe Böhürler, Nihal Bengisu, Halime Kökçe ve Ayşe Keşir birlikte konuştular. Genel Yayın Yönetmenliği, Yazı işleri Müdürlüğü gibi önemli konumlarda halen kadınların olmadığı medya sektöründe, kadın ya son sayfa güzeli olarak ya da reklam tüketicisi olarak yer bulabiliyor. Medyanın ticari meta haline indirgediği kadın konusu toplumsal bir körlük anlamında...
Hasibe Turan’ın başkanlığını yaptığı “Edebiyat-Sanat Alanında Kadınların Emeği”ni konuştuğumuz son oturumda ressam Hülya Aktaş ve şair Melek Arslanbenzer ile birlikteydim. İnsanın makinist bir tutkuyla ancak ürettiği zaman ve ürettiği kadarıyla değerli olabileceği düşüncesine karşı olduğumu ifade ettim. Kadın üzerindeki başarı ve kariyerist baskıyı da eleştiriye açmak gerekiyor.
Türkiye’nin her yöresinden katılan kadın simalar, yüksek performanslar sergiledikleri şehirlerinden haberlerle gelmişlerdi. Bülbülzade Eğitim Sağlık ve Dayanışma Vakfı’nın 48 bin yoksulu giydirdiği sevgi mağazasını gezdik. Ekonomik gücü yeterli olmayan çocuklara vakıf bünyesinde verilen dersler, modern sınıflarla onların ismi adeta bir marka olmuş, geniş kütüphaneleri, bilgisayarlı ev ödevi hazırlama merkezleri ile Antep’in kılcal damarlarına kadar işlemiş bir vakıf örneği... Kadınlar buluştular ve hizmetlerini anlattılar Gaziantep’te...




Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi