M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Moiz Kohen’in Büyük Zokası

Moiz Kohen’in Büyük Zokası

TÜRKLERİN tarih boyunca yuttukları en büyük zoka, Tekin Alp takma adlı Moiz Kohen Yahudisinin uydurduğu Moizî milliyetçilik ve Türkçülük ideolojisi olmuştur.

Dikkat buyurunuz, bendeniz Moizî ideolojiyi hedef ve konu alıyorum.Dini bütün milliyetçiler ve Türkçüler üzerlerine alınmasınlar.

İstiklâl Mücadelesini İslâmî bayrak altında yapanlar, Cumhuriyet kurulduktan sonra Dine sırt çevirdiler, İslâm'ı dışladılar ve Moiz Kohen'in (Pardon Tekin Alp'in) zehirli ideolojisini benimsediler. Böylece ebediyete kadar yaşayacak bir rejim kurduklarını sanıyorlardı. Heyhat!.. 87'inci kuruluş yıldönümünde temellerden korkunç çatırtılar geliyor. 1299'da kurulduğunu kabul edersek Osmanlı Devleti-i Aliyyesi 623 sene yaşamıştı.

Kitaplarından birindeki bir bölüme hangi başlığı koymuştu Moiz Kohen TekinAlp?.. "Kahr Olsun Şeriat" diye haykırmamış mıydı?

Türkler, Osmanlı bayrağı altında 600 küsur sene Şeriat-ı Garra-i Ahmediyye uğrunda cihad etmişler, kanlarını i'lâ-i kelimetullah için dökmüşlerdi. Moiz Kohen Tekin Alp bu altı asırlık kutsal geleneği yıkmak, yerine kendi icadı batırıcı ve yakıcı bir ideolojiyi yeni bir din gibi ikame etmek istiyordu.

Moiz Kohen hayli başarılı oldu ama onun zokasını yutan Türkler bu ideolojiden çok zarar gördüler.

İslâm'ın zuhurundan bu yana Türkler Din-i Mübin-i İslâm'a hizmet ettikleri müddetçe zafer, izzet, tevfik, şeref bulmuşlardır. İçlerinden bazı beyinsizler ne zaman İslâm'a ihanet etmişlerse zelil, rezil ve sefil olmuşlardır. Tarih bu dediklerimin şahididir, başka şahit gerekmez.

Birkaç nâdir kalem dışında kimsenin üzerinde durmadığı esrarlı bir konu var: Lozan'ın gizli protokolleri...İşte Türk'ün beli bu protokollerle kırılmıştır, Türkiye'nin bağrında bu protokollerle derin ve onulmaz bir yara açılmıştır.

Herkes meşru sınırlar ve boyutlar içinde milletini, soydaşlarını sever ve onların iyiliği için çalışır ama Moiz Kohen'in kendine mahsus milliyetçiliği ve Türkçülüğü bambaşka bir ideoloji idi. O, Türkleri İslâm'dan kopartmak istiyordu.

Bir kısım Türkler gerek lâiklik, gerek sekülerleşme, gerekse cahillik yüzünden İslâm'dan koptular ama kıyametleri de koptu.

Türk ülkelerinden Özbekistan'ı ele alalım: Orada, Marksist-Leninist zulüm rejimi bile Özbekleri, Türkiye Türklerini bizdeki resmî ideolojinin bozduğu kadar bozamamıştır.

İslâm'ın ilk asrında Ümmet-i Muhammed'i, Yahudi dönmesi İbn Sebe'nin fitne ve fesatları perişan etmiştir. Kıyamet'in yaklaştığı şu devirde de, Türkiye Müslümanlarını Moiz Kohen TekinAlp'in fitneleri perişan etmiştir.

Sekülerleşe sekülerleşe Müslümanlıkları ism ve resmden ibaret kalmış olan bugünün İslâmcıları özlerine dönüp gerçek faziletli Cumhuriyeti ayakta tutabilecekler mi?

Durum pek parlak görülmüyor... Yolcu sarhoş, hancı sarhoş...

Devlet korkunç zelzeleler, krizler içinde sarsılıyor...Terör yangını bacayı sarmış...Terörist başı İmralı cezire-i humayunundan tebaasına sere serpe emir ve talimat veriyor... Edebî, zengin, yazılı Türkçe can çekişiyor...Yeni nesiller, atalarının mezarlarındaki Türkçe kitabeleri okuyamayacak kadar kara cahil... Kokuşma yaygın, yoğun, ve genel...Bedevî ve kırsal kesim kültürü hükümran olmuş...Ülkede kirlenmedik kurum kalmamış...Devleti, halkı, ülkeyi ayakta tutan değerler yürürlükten kalkmış... Hedonizmin ve materyalizmin en bayağısı, en süflîsi, en çirkin hayat felsefesi halini almış...

Acaba 2012'ye kadar dayanır mı dersiniz?

* (İkinci yazı)

ZEKÂT KONUSUNDA FÂCİALAR

HAZRET-İ ÖMER, zekât ödemekten kaçınan kabilelere karşı savaş açıp zekâtı onlardan kılıç zoruyla almaya karar veren Hz.Ebubekir'e sormuştu:

"La ilahe illallah... diyen, namazı kılan Müslümanlara zekât yüzünden kılıç mı çekeceksin?"

"Evet çekeceğim, demişti, çünkü zekât İslâm'ın temellerindendir, vermeyen isyan etmiş olur."

Bugün şu Müslüman memlekette cahillik, kötü niyet, isyan yüzünden İslâm'ın beş temel şartından biri olan zekât farzı neredeyse tâtil edilmiş, yürürlükten kalkmış vaziyettedir.

Sen ne diyorsun, milyonlarca Müslüman zekât vermiyor mu?..

Veriyor ama bu verdikleri zekât yerine geçmiyor.

Zekâtları birtakım kurumlar, cemaatler, fırkalar, gruplar, topluluklar, dernekler, vakıflar; Kur'âna, Sünnete, Şeriata, fıkha tek kelime ile İslâm'a aykırı olarak topluyor...

Ve yine bu toplanan paraların çok büyük bir kısmı yerli yerinde harcanmıyor.

Son birkaç ay içinde yaşanan üç acı vak'ayı tekrar zikr etmeme izin veriniz:

1. Ramazanda Silvan'da üç tekerlerli arabasıyla taşımacılık ve hamallık yapan hasta bir vatandaş akşam evine döndü, hanımı para olmadığı için iftarlık bir şey pişirememişti. Adamcağız çok üzüldü, dört çocuğuna sarılıp ağladı, sonra bitişik odaya geçti ve intihar etti.

2. Ninesine "Nineceğim üç gündür açım..." diye telefon eden ünversiteli çocuk, hiç alışık olmadığı bir inşaata işçi olarak girdi, açlıktan başı döndü, düştü feci şekilde öldü.

3. Erzincan'da günlerdir aç gezen, üstü başı kirlenmiş perişan bir üniversiteli genç gece yatmak için gizlice bir hanın mescidine girdi, polise şüpheli biri var ihbarı yapıldı, yakalandı, onun haline polisler bile ağladı, yardımcı oldular.

Şu ülkenin milyonlarca zekât vereni var ama yukarıda anlattığım üç Müslümana on lira, yüz lira gibi bir zekât veya fitre parası verilemedi.

Çünküüüü:

Zekâtları, şer'an toplamaya hakları olmadığı halde birtakım kurumlar toplamakta ve asıl öncelikle hak sahibi olan Müslüman miskinler ve fakirler mahrum kalmaktadır.

Zekât konusundaki bu yolsuzluklar dinî ve millî bir facia halini almıştır.

Bazı dernekler, vakıflar, cemaatler bu topladıkları zekât paralarının bir kısmıyla neler yapmışlardır?

1. İçlerinde içki satılan, domuz eti pişirilen, İslâm'ın kesinlikle yasakladığı çeşitli fuhşiyyat yapılan lüks otellerde israflı iftar ziyafetleri tertiplemişlerdir.

2. Birtakım din baronlarının reklamlarını yapmışlardır.

3. Kendi cemaat veya tarikatlarının propagandasını yapmışlardır.

Zekâtlar tüzel kişilere değil, hakikî kişilere verilir.

Zekâtlar temlik etmek suretiyle verilir. Yani verilen zekât parası veya malı alanın, verilenin mülkü olacaktır.

Zekât konusunda Kur'âna, Sünnete, Şeriata aykırı bütün ictihadlar ve fetvalar bâtıldır, hükümsüzdür, geçerliliği yoktur.

Öncelikle fakir ve miskin Müslümanların hakkı olan zekatları Şeriata aykırı olarak toplayanlar ve yine Şeriata aykırı olarak sarf edenler Allah'ın gazabına ve lanetine uğramaktan korksunlar.

Zekâtlarını "kaptıran" Müslümanlar zekât borçlarını ödemiş olmazlar. Tekrar yerli yerinde, Şeriata ve fıkha uygun şekilde ödemeleri gerekir.

Eski Diyanet'in "Kurumlara zekat verilmez" fetvası ve kararı doğrudur.

Yeni Diyanet'in, bu eski fetvaya aykırı fetvaları yanlıştır ve bunlarla amel edilmez.

Yüz binlerce miskin Müslüman, milyonlarca fakir Müslüman sürünürken zekâtları Kur'âna, Sünnete, Şeriata aykırı olarak toplayan ve sarf edenler korkunç bir vebal altındadır.

Zekâtlarını onlara verenler de vebal altındadır.

Yazımı bir hadîs-i şerif meali ile bitiriyorum:

"Zekâtta haddi (sınırları, ölçüleri) aşan, zekât vermeyen gidibir." (İbn Mâce, Tirmizî, Ebû Dâvud.)

Şârihler bu hadîsi, "Zekâtı, verilmemesi gereken yerlere veren kimseler sanki zekât vermemiş gibi olurlar" şeklinde açıklamışlardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi