Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“Aksakalın Kitabı”ndan Okuma Parçası:

“Aksakalın Kitabı”ndan Okuma Parçası:

“Aksakalın Kitabı”ndan Okuma Parçası:

“Kamalovizm’in Girdiği Yere” -1-

Sizlerle, yeni okuduğum “Aksakalın Kitabı”dan seçtiğim, Asya’nın uzak tarihinde Oğuzlara mensup ve bu adla anılan bir “budunun” trajik tarihini bir aksakalın destansı dilinden dinleyerek kaleme alan Hazarlı yazarın okuma parçasını paylaşmak istiyorum.


“Aral ile Hazar Denizi arasında bir ülke vardı. Tarihte Asya’nın üzerinde güneş batmayan bir ülkesi idi burası. Sonra bir kısım asker ve aydınlarında zihniyet değişmesi ve çürümesi başladı. Töre bozuldu, il’in değerleri yağma edildi. Gerisini o mutsuz ülkenin yakın tarihine şahit olmuş bir aksakaldan dinleyelim:

“Bak evlât! Elli yedi yılında dokuz subay hâdisesi olarak darbeler tarihine geçen askerî örgütün başı olan darbeci Yarbay Faruk Jüventürkev hazmedemediği ve “mürteci” dediği Oğuz milletinin değerlerini ve din-i mübin’i manipüle etmeyi bir risale yazarak ortaya koyar. Altmış Darbesi sonrasında iyice pekiştirilmek istenen resmî ideolojiyi, yani Kamalovizm’i kendince yeniden ihya etmek için “Layiklik ve Din-i Mübin” adlı 14 sayfalık bir dinî risale yazar.

“Altmış Darbesinin imkânlarıyla 1968’de korgeneralliğe terfi eden ve Genel Kurmay Harp Tarihi Başkanı olan Faruk Jüventürkev, Kamalovizm’in totaliter ideolojisini bütün şeditliğiyle sürdürmeye niyetlidir. Baskı altındaki Oğuz milletini kendince yeniden tanzim etmek için din-i mübin’i, laik-Oğuz cumhuriyetinin kurucusu Sarı Kamalov’un görüşlerine dayanarak anlatmaya çalışır, din-i mübin âllamesi kesilir ve yerli Lutherciliğe kalkışır. Din-i mübin’i, Batının laikçi ve aydınlanmacı nazariyelerinden ilham alarak kendi aklınca tefsir ve içtihat eder.

“Sarı Kamalov’un din-i mübin hakkındaki görüşlerini Luthervarî bir açılımla “bilgisiz, cahil ve geri” dediği millete anlatmaya koyulur. Askerî ve sivil Kamalovistlerin yığınlarca trajik zihniyetlerinden sadece biri olan 14 sayfalık risaleden despotik laikçi ulusçuluk fikrinin nasıl patolojik bir ruh depreşmesi olarak tezahür ettiğini anlamak mümkün.

“Adı geçen laikçi askerî bakışla yazılmış dinî risaleden kısalttığım birkaç bölüm, Oğuz milletinin bin yıllık din-i mübin’le yoğrulmuş değerlerini bir çırpıda tasfiye eden pozitivist-despot Kamalovist askerî tavrın şedit ve şerirliğini anlamaya yetecektir.

“ Ah, yazıcı evlât ah! Ne zulümler, ne acayip devlet uygulamaları gördük biz. Önce ‘Kamalovizm’in Girdiği Yer’ başlığıyla verilen kısmı anlatmak istiyorum:
“Kamalovizm’in girdiği yere; İlim, hürriyet, fazilet, layik (laik) din anlayışı, vicdan hürriyeti, saf temiz Allah inancı, doğruluk, mertlik, merhamet, şefkat (...), doktor, hastane, şifa, bolluk ve bereket, medenî kıyafet, tıraşlı yüz, mühendis, mimar, artist, profesör, avukat, milletvekili, medenî kıyafetli asrî kadın, köylüyü uyandırmak, köylüyü efendi kabul etmek, âdil mahkeme, millî musiki, medenî okul, millet severlik...girer.”

“Risalenin 13. sayfasındaki “Kamalovizm’in Girdiği Yer” başlığı bu minval üzere uzayıp gidiyor. O günden bu yana askerî zihniyetin dayatmacı tavrının sürdüğü ve çizgisinin kırılmadığı görülüyor.

“Risaledeki ikinci başlık ise, “Softalığın ve Gericiliğin Hüküm Sürdüğü Yer.”

“Bu başlık altındaki şenaat kokan iftira dolu sözlerle Aral ile Hazar Denizi’nin arasındaki Asya’nın en necip milleti Oğuzlara ve Oğuzlukla aynı anlama gelen din-i mübin’e saldırılmaktadır:
“Şerefsizlik, zillet, hurafe, iftira, zulüm, merhametsizlik, türbe pencerelerine bağlanan bezler, muska, üfürükçülük, mikrop ve hastalık, fakirlik, dilencilik, milliyetsizlik, Arap goygoyculuğu, tevekkül, tembellik, geri kalma, ahiret hayâli (...), yerlerde sürünme, adaletsizlik, vazifeden kaçmak, çarşaf, peçe, kafes, harem, kadın esareti, kadın satışı, sanatsızlık, ırkçı, Turancı, gerici, rüşvet, iltimas, gözyaşı, cehennem korkusu, satılmış kalem sahipleri...”

“Kamalovizm’in mal bulmuş mağribi gibi sahiplendiği ilk başlıktaki ibareleri açıklamaya çalışayım:

“İlim anlayışı, kışla tarzıyla öğretim veren üniversitesinden belli. Bin yıllık medeniyete istinat etmeyen, Batının materyalist-seküler- aydınlanmacı bilimini bunca yıldır tâlim ettirdiğini sağır sultan bile biliyor.

“Hürriyet” kavramının Kamalovist rejimde ne mânaya geldiği açık. Din-i mübin’le ilgili değer ve vecibeleri bütün veçheleriyle yaşamamak şartıyla her türlü düşünce ve Batılı hayata hürriyet vardır.

“Faziletten” kasıt ise, din-i mübin’in ahlâk ve değerleriyle mücehhez bir fazilet değildir asla. Kamalovist cumhuriyetin, yani Altı İlke’nin faziletlerinden bahsediliyor.

“Layik” (laik) din anlayışından maksat Batıda uygulanan âdil bir laiklik değil, Kamalovist ilkelerin bütünüyle hâkim olduğu ulusçu bir devlet laikliğidir istenilen.

“Vicdan hürriyeti”yle, din-i mübin’in hayata müdahale etmeyeceği, sadece ferdin vicdanında yer alması gereken bir hürriyetten bahsediyorlar. Din-i mübin’le donanmış bir vicdanın hayatın her sahasında neşv ü nema bulması tehlikeli bir vicdandır onlar için.



“KAMALOVİZM’İN YENİ OĞUZ PROJESİ VE LAİK BUDUNCU DİN ANLAYIŞI”

“Gelelim “saf temiz Allah inancına.” Kamalovist cumhuriyet rejiminin resmî din anlayışına bizatihi Sarı Kamalov ve kadrosunun aydınlanmacı-laikçi zihniyeti damgasını vurmuştur. Bu sebeptendir ki bu ülkede din-devlet münasebetleri hep gergin ve çatışmalıdır. Kendi din ve Allah anlayışlarını millete baskı yoluyla benimsetmeye ve yeni Oğuz projesine uygun bir ulus oluşturmaya çalışmışlardır.

“Bu zihniyetin Allah anlayışı bizzat Sarı Kamalov’un görüşleriyle ağırlık kazanmıştır. Bugün mevta olan Korgeneral Faruk Jüventürkev’in Comte ve Lüthercilik kokan risalesindeki sözde “temiz Allah inancının” kaynaklarını Sarı Kamalov’un beyanlarında ve el yazılarında aramak gerek:

“İnsanlar ilk devirlerde pek âcizdi. Kendilerini koruyamıyorlar, hiçbir olayın da sebebini bilmiyorlardı. Kendilerini koruyacak bir kuvvet aradılar. Sonunda insanlık, vicdanında bir kuvvet yarattı. O da işte ‘Allah’tır. Her şeyi ondan beklediler, ondan istediler. Hastalıktan, felâketten korunmayı hep Allahlarından istediler. Fakat modern çağlarda, insan her şeyi Allah’tan beklemedi. Ancak toplumdan bekledi. Her şeyin koruyucusu insan toplumudur. Bizi koruyan, refah içinde yaşatan toplumdur. Bu sebeple topluma önem vermek, onu kuvvetlendirmek ve yaşatmak lâzımdır. Bunun için her türlü gelişme ve güven kaynağı toplumdur.”

“Bak, evlât, anlattıklarımı iyi yazasın ki, Oğuz budunun çocukları bizim gibi kandırılmasın ve sonrada eziyet görmesinler.

“Sarı Kamalov bu düşünceleriyle, Kant, Feuerbach ve en çok ta Auguste Comte gibi Batılı düşünürlerin “yaratıcı” anlayışlarından etkilendiği gayet açık. Kurduğu laikçi cumhuriyetin otuzlu yıllarında şöyle demişti:

“Modern çağlarda insanın her şeyi Allah’tan beklemek yerine, toplumdan beklemeyi öğrendiğini, insanlığın gelişim evrelerini ilk devirler ve modern devirlerdir. İlk devirler metafizik evredir; modern devre ise pozitif evredir.”

“Onun din ve Allah anlayışı, Allah’ın vahyinden bağımsızlaştırılmış metafizik nazariyeleri bir “kült” olarak ortaya koyan pozitivist-akılcı Comte’un görüşlerinin aynısıdır:

“İnsan dünyaya geldikten sonra da, daha ilk andan doğanın ve birçok yaratıkların karşısında savunmasızdır. (...) Büyük oymak ve toplumlarda ata korkusu yerine geçen Tanrı korkusu, insanların kafalarında sayısız yasaklar yaratmıştır. Bu sözler üzerine birçok gelenekler ve görenekler insanları düşünce ve davranışta bağlamıştır.(...) Buyurganın gücü için dinlerden çıkan sınırdan başka bir sınır tanınmıyordu. Buyurganın yapması gereken şey, Tanrının yasakladığı şey olacaktı. Doğanın her şeyden büyük ve her şey olduğu anlaşıldıkça doğanın çocuğu olan insan kendinin de büyüklüğünü ve onurunu anlamaya başladı.”

“Sarı Kamalov yukarıdaki fikirlerini Comte’udan olduğu gibi iktibas ederek elde etmiştir. Comte, Allah ve din anlayışı yerine, insanı bünyesinde eriten “İnsanlık Dini” dediği “Toplum” kavramını koymuştu. Onun “Üç Hal Kanunu” tekamülüne göre, Allah kaynaklı vahiy ve metafizik devrini tamamlamış, pozitif, tecrübî ilimler ve keşiflere bağlı bir metafiziği tekamülcü bir toplum fikrine bağlamıştır. Bu metafiziğe “yeni dinin tanrısı İnsanlık, âlimler, ilmi keşiflerdir” demiştir.

“Durkheim’in içtimaiyetçilik teorisini alan Yeni Oğuz çizgisi de bu anlayışın farklı bir taklididir. Bu anlayışta Allah, din-i mübin akaidindeki gibi değildir. Bilinemez, akıl ve fikirle öğrenilemez soyut bir “yaratandır.”

“Bu görüşe göre, yaratanın vahyi ve şeriatı yoktur. Dini anlayış ve normlar tevil edilebilir, devirlere göre değişebilir. Din ve Allah inancı insanların vicdanında ve kalplerinde olmalıdır. Hayatın ve idarenin içinde “buyurganlığı” ve uygulamalarıyla olmamalıdır.

“Korgeneral Faruk Jüventürkev’in “temiz Allah inancı” da yukarıdaki görüşlerin benzeridir. Demek ki, “temiz Allah inancı”nı on dört sayfalık Kamalovist risaleden öğrenerek aydınlanmalıymış bu millet! “Kamalovizm’in girdiği yerdeki doğruluk” sözü de bir aldatmacadan ibarettir. Kamalovist devlet adamları ve bürokrasisi de yolsuzluğa, adam kayırmacılığa, suiistimal etmeye teşne olmuşlar, kendilerine yontmaya çalışmışlardır.

“Kamalovist olduğunu söyleyen askerî ve sivil bürokrasinin birçok hâlleriyle doğruluktan nasibinin olmadığı vesikalarla bilinmektedir. Doğruluk bir çağa ve modern sistemlere has bir meziyet değildir ki, sırf Kamalovizm adlı rejim geldi diye herkes yukarıdan aşağı doğru ve dürüst olsun.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi