Yeni başlangıçlar mümkündür

Yeni başlangıçlar mümkündür

Sonunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de isyan etti: 'Bıktım artık'... Başörtüsünün sorulmasından, sorun edilmesinden, sorgulanmasından kim bıkmadı ki?


Yıllardır bu konuyu tartışıyoruz; tartışmakla kalmıyor, başörtüsü kullananlara eziyet ediyoruz. Kimileri eğitimlerini bıraktı bu yüzden, kimileri mesleğini... Kılık kıyafetlerinden dolayı yüz binlerce, belki milyonlarca kadının böyle hoyratça ayrımcılığa tabi tutulduğu başka bir ülke yok yeryüzünde.

TESEV'in yaptığı Başörtüsü ve Ayrımcılık başlıklı son araştırmaya göre 'yasak' sınır tanımıyor. Özel sektör de katılmış devletin yasakçı zihniyetine. Şaşmamak mümkün değil. Ekonomik rasyonalite ile hareket etmesini beklediğimiz özel sektörün sosyal önyargılara yenik düşmesi kaygı verici. Kaygılanmamız kendileri için; rasyonalitesini, verimlilik ve etkinlik ölçütlerini kaybeden bir özel sektör piyasada da kaybetmeye başlar. Son yıllarda olup biten biraz da bu; ideolojik miyopluktan ve sosyal önyargılardan uzak yeni Anadolu sermayesi büyük İstanbul sermayesinden daha iyi bir performans sergiliyor. Öyle anlaşılıyor ki kendi özel alanına devleti sokmayan gerçek burjuvazi Anadolu'dan yükseliyor.

Bürokratik devletin kamu alanlarında hüküm icra eden buyruklarını kendi özel alanlarına taşıyan bir sermaye çevresinin ise ne çağı, ne piyasa ekonomisini, ne de halkın özgürlük taleplerini anladığından söz edilebilir.

Şu gerçek; başörtüsü tartışmaları kimi insanların izan ve vicdan ölçülerini bozdu. Başkalarının hayat ve hatta bedenleri üzerinde tasarrufta bulunabileceklerini vehmettiler. İktidar sahibi olmanın göstergesi başörtülü kadınların özgürlüğünü engellemekten geçiyordu. İnsanların tercihini kabul etmek, meşru ve doğal görmek zor geldi onlara. İktidar oyununa başörtülüleri kurban etmek gibi hiç de adil olmayan bir yola başvurdular. Yükselişi engellenemeyen yeni muhafazakârlığa direnmek adına bu camianın da en mağdur, en korunaksız kesimini, yani başörtülü kadınları adeta 'rehin' aldılar. Vicdanlı bir siyaset değildi bu. Siyaseti tıkadı, vicdanları yaraladı...

Artık yeni şeyler söylemek lazım. Siyaseti gerçek zemininde, gerçek gündemle ve gerçek aktörlerle yapmak zor değil, normal olan. Artık daha fazla inatlaşmanın bir anlamı yok. Birbirimize eşitliği, özgürlüğü nasıl çok görürüz? Toplumsal barışın ve birlikte yaşamanın şartı birilerinin 'üstünlük' iddialarını bırakmalarından geçiyor. Kimse kimseden 'üstün' olamaz. Tarih sözde üstünlerin muhteşem yıkılışlarına sahne oldu. Eşitliği ve özgürlüğü yeni baştan keşfetmemiz gerekmiyor. Bu değerler olmadan modern toplumlarda taşlar yerine oturmuyor; bu taleplerin önünde kimseler duramıyor. Bırakın insanlar, siz dahil özgür tercihlerini yaşasınlar. Modernlik bunu gerektirir.

Yok, modernlikle sorununuz varsa 'gelenek'e bakın. Gelenekte de başka şey vazetmiyor doğrusu. Farklı olana saygının esas olduğu bir gelenekten geldiğimiz iddiasındayız. Hoşgörü bayıldığımız bir söz. Ağzımızdan Mevlânâ, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli'nin sevgisi, büyüklüğü düşmez... Farklılıkların birlikteliğine övgüler dizen bu insanların Anadolu'suna, bir zamanlar ırkı, ulusu ve dini farklı insanların barış içinde yaşadığı bu topraklara kadınların başörtüsüne bile tahammül edemeyen insanlar yakışmıyor.

Herkeste kendini, kendinde herkesi görebilmek gerek. İnsanlığımız, insan kalmamız buna bağlı. Hoşgörünün de, sabrın da, sevginin de kaynağı böyle bir görüşte gizli.

Bugün bayram. Öğrenmeyi başarıp hatalarımızdan dönmemiz, barışmamız için mükemmel bir gün. Zulmetmeyi bırakmak, ayrımcılıktan vazgeçmek, kendimizi sever gibi 'öteki'ni sevmek bayramla mümkün. Milletin kimyasını bozmasın yasaklar, baskı, tahakküm ve hoşgörüsüzlük... Siyasette, piyasada, ticarette rekabet eden ama yine de birlikte sevinebilmeyi, sevinçte birleşmeyi başaran bir toplum olmalıyız.

Hepimiz İbrahim Peygamberin torunlarıyız... Ne oğullarımızı kurban edelim ne kendimizi kör dövüşlere. Bayramın keyfini çıkaralım, huzurunu devşirelim, bereketine erişelim... Unutmayalım; yeni başlangıçlar mümkündür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi