CHP, kongre, sol, demokrasi falan

CHP, kongre, sol, demokrasi falan

CHP’nin 26-27 Nisan tarihlerinde Ankara’da yapılacak 32. Olağan Kurultay’ında genel başkan adaylığı için yarışacak isimlerden Haluk Koç ve Umut Oran, çalışmalarını sürdürüyor.
Malatya’da konuşan Koç, “CHP demokrasiyi hem Türkiye’de yüksek sesle talep etmeli hem de parti içinde kurumsallaştırmalı” derken, delegelere bir mektup gönderen Oran da, “Değişim; sola, sosyal demokrasiye açılmakla mümkündür. Ben bunu sağlamak için adayım” demiş.
Doğrusu ülkenin gündeminde CHP’nin birkaç gün sonra kongreye gideceğiyle ilgili ne bir hava var, ne de heyecan.
Siyaseten sol çizgide bulunan çoğu kişi bile “CHP kongresi hakkında ne düşünüyorsun” dediğimde, “Ne kongresi? CHP’nin kongresi mi var? Ne zaman?” diyor.
Amiyane tabirle söylersek, siyasetle aktif şekilde ilgilenen dar bir çevre dışında kimsenin CHP kongresini “taktığı” falan yok.
Hem de en büyük rakipleri olan AK Parti’nin yargı yoluyla tasfiye edilmek istendiği bir sürece rağmen.
Bu kongre heyecansızlığını kimileri, Baykal’a rakip olan adayların “düşük profilli” olmasıyla izah etmeye çalışıyor oysa problem derin ve kapsamlı.
Bir kere, Baykal’ın seçim kaybetmek kadar kongre kazanmakta da çok usta olduğu biliniyor.
Baykal’ı bir kongreyle koltuğundan kaldırmanın mümkün olduğunu umut eden kaç kişi çıkar bu ülkede. O halde kim, niye heyecanlansın!
Kaldı ki, neredeyse çok partili hayata geçtiğimizden bu yana bir türlü iktidar alternatifi olamayan CHP’nin yaşadığı krizi, salt “liderlik sorunu, kötü yönetim, parti içi demokrasi yoksunluğu vs” olarak görmek, kimileri için “rahatlatıcı” olsa da “gerçekçi” olmaz.
CHP, her şeyden önce derin bir ideolojik açmaz ve kriz içinde.
çünkü “sol/sosyal demokrat” olduğunu iddia eden parti, ne sol, ne sosyal, ne de demokrat!..
Türkiye’de solculuğu laikliğin en katı yorumuna indirgeyip Kemalizmle tevhit etmek suretiyle elde ettikleri “ucube” karışıma “solculuk” diyenler, haliyle de büyük çoğunluğu ezilmiş ve yoksullardan oluşan bir halkla hiçbir şekilde ünsiyet kuramıyorlar ve daha ziyade zengin kesimlerin partisi olup çıkıyorlar.
Sol siyasi hareketler, bazı detaylara inildiğinde, ülkelere göre ufak tefek farklılaşma gösterebilir ama sol olmanın ana koşulu, felsefesini emek sermaye çelişkisine dayandırmasıdır.
“Sol” olmayan CHP, siyasetimizde solun yerinde olduğunu söylüyor.
Gerçekte “olmayan” bir şeyin, siyasal hayatımızın herhangi bir yerinde “olması” mümkün olmadığı için de, bu işler bir türlü “olmuyor” işte.
Kemalizmle senteze girmek suretiyle ortaya çıkarılmış ve otoriter bir laiklik dışında herhangi bir politika üretmesi mümkün olmayan “ucube karışım”la hem iktidar olmak mümkün değil, hem de –hadi varsayalım- iktidar olunsa bile ona “solun iktidarı” denemez.
CHP’nin solculuk adına sergilediği felsefi sefaletten dolayıdır ki, toplantılarına katıldıkları Sosyalist Enternasyonal bile “Bu partinin aramızda ne işi var, çıkaralım” demeye başladı.
Sadece yapılanlara karşı çıkmayı ve bir de çıkarılan her yasayı Anayasa Mahkemesi’ne götürmeyi politika sanan CHP, nelerin yapılması lazım geldiği konusunda ise bir şey söyleyemiyor.
CHP bütün tartışmaları “rejim sorunu” üzerinden yapıyor.
Her tartışmayı rejim sorununa indirgemeyi muhalefetin birinci şartı görüyor.
CHP’nin, işsiz, yoksul, aç ve mutsuz kesimlere, “laiklik”ten başka hiçbir taahhüdü, “Rejimimiz elden gidiyor” dışında hiçbir söylemi yok.
Atatürk’ü de sık sık bir siyasi argümana indirgemek suretiyle istismar ediyorlar.
Partinin vatandaş arasındaki kısaltılmış ismi “Halk Partisi” olsa da, algılanış biçimi hep bir “Devlet Partisi” olarak zihinlere kazınmış durumda.
CHP, halkın değerleri ve inançlarıyla kavgalıymış izleniminin derinleşmesinden başka bir işe yaramayan kronik-itici söylemlerinden de bir türlü vazgeçmiyor.
Toparlarsak;
Kimlik açısından kendi seçmeninin önemli bir bölümünün gözünde bile, “solcu” olarak değil sadece “laik” olarak tanımlanan, politikasızlığa mahkûm, zenginlere hitap eden, halktan kopuk, ülke sorunlarına karşı hiçbir planı, projesi olmayan, siyasi mücadeleyi sık sık Meclis zemininden uzaklaştırıp rejim kavgasına yaslandırmaya çalışan bir partinin kongresi olsa ne olur, olmasa ne olur?
Dahası, sürekli olarak siyasi rakiplerine değişim çağrıları yapan ya da onları yeterince değişmemekle suçlayan CHP, Türkiye’nin belki de değişime en çok ayak direyen partisi.
Kimileri tartışıyor; “CHP niye bir türlü iktidara gelemiyor” diye.
El insaf, bu haliyle bir de iktidara mı gelecekti!
Kimileri de “Birkaç gün kalmasına rağmen niye ülkede bir kongre heyecanı yok” diye dertleniyor.
İyi de;
“Heyecan” dediğin markette satılmıyor ki alıp dağıtasın!..
---------
münaşaka
Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick, artan gıda fiyatlarına paralel olarak açlık savaşlarının günümüzde daha da arttığını ve açlıktan ölümlerin hız kazandığını söylemiş.
Doğrudur.
Batılı ülkelerde obezite sorununun yaygınlaşmasından ve her yıl fitness merkezlerine zayıflamak için akıtılan paranın iki katına çıkmasından da belli zaten.
----------
sözünözü
Sorun, çözümü bilememelerinde değil, sorunu görememelerinde.
(Chesterton)


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi