Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Kılıçdaroğlu, Dursun Önkuzu cinayetinin neresinde?

Kılıçdaroğlu, Dursun Önkuzu cinayetinin neresinde?

Başbakan Tayyip Erdoğan dün “ilginç bir eleştiri”de bulundu Kemal Kılıçdaroğlu’na... “İsviçre bankalarında hesabımız olmadığını en sert şekilde söylediğimizde; yüzleri kızaracağı, utanacakları, sıkılacakları yerde, belge getirmemi istiyorlar” deyip, ekledi:
“Yahu sen; 12 Eylül Halk Oylaması’nda gidip muhtardan bile belge alamadın... Muhtardan belge alamadığın için oy bile kullanamadın!..
Şimdi kalkmış, benden belge istiyorsun... Belge kim, sen kim?”
Sayın Başbakan’ın “vurgu” yaptığı bir cümlesi de şöyleydi:
“Attıkları iftiraları dahi kendileri üretemiyorlar!.. İftiraları bile Amerikalı diplomatlardan ödünç alıyorlar!”
Bence, çok doğru bir tesbit...
Gerçekten de;
“İftira” atarken bile “başkaları”ndan aşırıyorlar, başkalarından “ithal” ediyorlar.
“ELİN KASEDİYLE” GENEL BAŞKAN!
Ama, buna şaşırmamak gerekir.
Çünkü Bay Kılıçdaroğlu; “CHP Genel Başkanlığı koltuğu”na bile “kendi becerisi” ve “bileğinin hakkıyla” oturmadı ki!..
Bay Baykal’ın ifadesiyle;
“CHP’yi yeniden dizayn etmek” isteyen birileri; “Baykal’ın zina kasedi”ni piyasaya sürdü ve böylece Kılıçdaroğlu’na zemin hazırlamış oldu...
Sizin anlayacağınız;
Bay Kılıçdaroğlu; “elin bilmemnesi ile gerdeğe girenler” gibi, “elin kasediyle” genel başkan oldu!..
Söyleyin Allah aşkına;
“Baykal’ın yatak odası görüntüleri” olmasaydı, Bay Kılıçdaroğlu, “CHP’ye genel başkan” olabilir miydi?..
“Baykal’ın kasediyle” genel başkan olmuş bir insandan; şimdi kalkıp da “yerli üretim” beklemek, haksızlık olur!..
Böyle bir insan, elbette “başkalarından medet umacak”, elbette “ithal iftira”lara başvuracak, elbette “Amerikalı diplomatların dedikoduları”na sarılacak!..
N’aapsın adam;
Eteğinde taş yok ki, döksün!..
“Malzemesi” yok ki, üretsin!..
Ne diyordu İbrahim Tatlıses;
“Şanlıurfa’da Oxford vardı da, biz mi okumadık?!?”
Bay Kılıçdaroğlu da aynı durumda;
“Türkiye’de iftira malzemesi vardı da, biz mi kullanmadık?”
Kılıçdaroğlu, yerden-göğe haklıdır!..
N’aapsın adamcağız;
“CHP’li arkadaşlar çalışıyor” ama “üretim” yapamıyor ise, elbette “ithal iftira”lara sarılacak!..
Bu, Kılıçdaroğlu’nun değil, “CHP’li arkadaşlar”ın hatasıdır!.. Sürekli “çalışıyorlar” ama, “avara kasnak” gibi, sürekli boşa dönüyorlar, boşa çalışıyorlar!..
“Üretim” yok... Ortada “ürün” yok!..
İSPAT SANA DÜŞER!
Elinde “belge” olmayınca da, “iftira”larını “soru” şeklinde ifade ediyor;
“İsviçre bankalarında 8 gizli hesabın var mı, yok mu?”
Başbakan da kürsüye çıkıp, “Yok” diyor, “Bir tek kuruşum yok!”
Kılıçdaroğlu, alıyor sazı eline;
“Yoksa, ispat et!”
Hoppalaaa!..
Be adam, “iddia”yı ortaya atan sensin!.. Dolayısıyla, “ispat” etmek de sana düşer!..
“Yok” diyor, “Sen ispat edeceksin!”
Ardından da akıl öğretiyor;
“İsviçre bankalarına yazı yaz, hesabın olmadığına dair belge iste!”
El insaf!..
Be adam; bırak “İsviçre bankaları”nı, “muhtar”dan bile belge alamayan sen değil misin?..
Şu hâle bakın;
“Muhtar”dan bile “belge” getiremeyen bir insan, kalkmış “İsviçre bankaları”ndan belge istiyor!..
Adama sorarlar;
“Muhtar nire, İsviçre nire?”
DURSUN ÖNKUZU CİNAYETİ!
“İspat et!.. Belge getir” tartışmaları devam ederken, bugünkü 1. sayfamızda “şok bir soru” soruyoruz Bay Kılıçdaroğlu’na;
“O cinayette, sen neredeydin?”
Efendim, haberimizde de okuyacağınız gibi; 1970’li yıllarda Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’nda öğrenim gören “Ülkücü öğrenci”lerden Dursun Önkuzu, solcu öğrenciler tarafından “insanlık dışı bir işkence”yle ve “hunharca” öldürülür!..
Dursun, henüz “22 yaşında”dır!..
Önce, ağzına “bisiklet pompası” dayanır ve “ciğerlerine hava basılır!”
Sonra da, okulun 4. katına çıkarılır ve oradan aşağı atılır!..
Tam bir vahşet!.. Tam bir hunharlık!..
“İnsan” olan bunu yapmaz!..
Ama “Solcu”lar yapmış işte!..
PROF. AÇIKGÖZ SORUYOR
Olay bu... Gelelim “soru”ya:
“12 Eylül Darbesi”nden önce; birçoğu gözlerinin önünde olmak üzere 13 ülkücü arkadaşını kaybeden Prof. Dr. Namık Açıkgöz, 40 yıl sonra bugün, soruyor Bay Kemal Kılıçdaroğlu’na;
¥ “23 Kasım 1970’te, Teknik Öğretmen Okulu’nu basan ve 4 gün süreyle işgal eden solcu öğrenciler arasında sen de var mıydın?”
¥ “Dursun Önkuzu’nun ciğerlerine bisiklet pompasıyla hava basılırken, sen neredeydin?..”
¥ “Ciğerlerine hava basılıp, zaten öldürülen Dursun Önkuzu’nun cesedi okulun dördüncü katından atılırken, onu atanlar arasında sen de var mıydın?”
Olay, tam bir vahşet!..
Tam bir barbarlık!..
Sorular da, dehşet!..
Şimdi sıra, Bay Kılıçdaroğlu’nda...
Muhabirlerimiz, dün arayıp, bu olayı sormuşlar kendisine... Bununla da yetinmeyip, aynı soruları “yazılı” olarak da iletmişler!..
Ama, Kılıçdaroğlu’nda “tık” yok!..
KILIÇDAROĞLU CEVAP VERMELİDİR!
Oysa, bu “vahşi cinayet”e bir açıklama getirmelidir!..
Meselâ,
Diyebilir ki;
“Evet; diğer solcu öğrenciler gibi, okul baskınına ben de katıldım... Ama, Dursun Önkuzu’nun ciğerlerine pompayla hava basılması olayında ben yoktum... Ben, o esnada şuradaydım!..
Yine, Dursun Önkuzu’nun dördüncü kattan atılması eyleminde de yoktum... Benim o vahşi cinayetle bir ilgim yoktur!.. O insanlık dışı cinayeti işleyenler, filanca filanca kişilerdir... Ben, o esnada, okulun filanca yerindeydim!”
Bunları söyleyebilir!..
Ya da, diyebilir ki;
“Ben, o baskının hiçbir aşamasında yoktum!.. Prof. Namık Açıkgöz, beni, herhalde başkaları ile karıştırdı!”
Oysa, Prof. Açıkgöz, iddialı;
“Kemal Kılıçdaroğlu, okulun basılması ve işgal edilmesi eyleminde vardı!”
Şimdi, Kılıçdaroğlu’na düşen;
¥ BİR: O yıllarda, Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu’nda görevli olmadığını, belgelerle ispatlamaktır!..
¥ İKİ: Teknik Öğretmen Okulu baskınına katılmadığını, çünkü 23 Kasım 1970 günü, başka bir yerde bulunduğunu belgelemektir!..
¥ ÜÇ: Baskın eylemine katıldıysa, bile; Dursun Önkuzu’nun ciğerlerine “bisiklet pompasıyla hava basanlar” ve “4. kattan atanlar” arasında bulunmadığını; “şahit”ler getirerek, “yer ve saat göstererek” ispatlamaktır!..
Zira, iddia “korkunç”tur!..
İnanın, haberi okurken bile tüylerim diken diken oldu... Hayır, Bay Kılıçdaroğlu’nun bu kadar “gözü dönmüş”, bu kadar “vahşi”, bu kadar “insanlıktan çıkmış bir canavar” ve “gözlerini kan bürümüş bir katil” olabileceğine asla ihtimal vermiyorum!..
Ama, Prof. Namık Açıkgöz, ısrarla; “O baskında Kılıçdaroğlu da vardı” dediğine göre, Bay Kılıçdaroğlu, hiç olmazsa “eylem arkadaşları”nın kimler olduğunu açıklamalı ya da; “Yalan!.. İftira!..” diye haykırmalıdır!..
Ama, mutlaka konuşmalıdır!..
Çünkü, ortada “ithal bir dedikodu” değil, “yerli bir iddia” vardır ve son derece de “korkunç”tur!..
Evet, evet;
Bay Kılıçdaroğlu mutlaka konuşmalı ve bu “korkunç iddia”ya, bu “hunhar cinayet”e bir açıklama getirmelidir!..
KEMAL-CEMAL VAK’ASI!
Eğer bu “vahşet”e bir açıklama getirirse, yine bir “cinayet” olayını soracağım kendisine!..
Hani, kendisinin ifadesiyle, “soğanla kırmızılaştırdığı yumurtaları” sattığı Bingöl’ün Genç ilçesindeki “gençlik yılları” var ya, işte orada “Cemal” adlı bir arkadaşının “nasıl öldürüldüğünü” soracağım kendisine!..
1965 yılında, Genç ilçesinde Cemal’i kim öldürdü ve Kemal Bey o esnada neredeydi?..
“1965’teki bu cinayeti” de soracağım Bay Kılıçdaroğlu’na... Ama önce, “Dursun Önkuzu cinayeti”ni anlatsın!..
Tabiî; “şahit”lerle, “belge”lerle!..
Kendisinden “açıklama” bekliyoruz...
=================
Örtülüler “eli sopalı” değildi!
Gölcük Donanma Komutanlığı’na yapılan baskında, bir “binbaşı”nın odasının tabanındaki “gizli bölme”lerden çıkan “10 çuval dolusu belge” ve “darbe karşıtı komutanları sürgüne göndermeyi” hedefleyen “darbe plânları” konusunda; “Ne malûm orasının gizli bölme oluğu?!?.. Belki de, bir korunaktır!” diyen, diyebilen “yüzsüz”ler, iş “polisin müdahalesi”ne gelince, tam bir “Arslan” kesiliyorlar...
Diyorlar ki; “Solcu öğrencilere karşı acımasızca müdahale eden, onlara biber gazı sıkan, tekmeleyen, yerlerde sürükleyen polisler, başörtülü öğrencilerin eylemlerinde hiç şiddet uygulamamıştı!”
Yalan!.. Hem de belgeli, ispatlı bir palavra!.. “Karanlık 28 Şubat Süreci”nde, eylemlere bile katılmadığı halde “darp” edilerek “çocuğunun düşmesi”ne yol açılan Nuray Canan Bezirgan olayı, tek başına bir örnektir!..
Ama, yine de soralım: O eylemlerde, “sopalı pankart” taşıyan, pankartın “sopa”sını polise vuran, polise “tekme” ve “yumruk”larla saldıran “bir tek kız öğrenci” gösterebilir misiniz?.. Hayır, gösteremezsiniz... Çünkü “başörtülü” öğrenciler “hak” peşindeydi, “harp” peşinde değil!.. Anladınız mı “Arslan”’lar?!?


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi