Abdurrahim Karakoç

Abdurrahim Karakoç

Çocukluk arkadaşları

Çocukluk arkadaşları

Hiç yaşlanmadı benim çocukluk arkadaşlarım...
Kimisi fiziki olarak uzaklara düşseler de hiçbir zaman hayalimden çıkmadılar...
Arada bir vefat edenleri duyuyorum...
Amma asla ölmez benim çocukluk arkadaşlarım...
Hatıraları ile her zaman aklımda yaşarlar çocukluk halleri ile...
Dün bir telefon aldım bir dostumdan... “Y.Y. vefat etti” diyordu...
Allah’ın rahmeti üzerine olur inşallah...
Yakın komşumuzun tek erkek çocuğu idi... İlkokulda, daha sonraları hep beraber olduk... Acı-tadlı gençliğimizin kozası içinde büyüdük.
Y.Y. biraz serkeşti... Öğretmenimiz onun için: “Sırtında bir çelek sopa ile dolaşır Y. Eli yeten sopalardan birisini çeker, vurur münasip yerlerine Y.un...
İlkokul son sınıftayız... Daha ne internet var, ne televizyon var, ne evlerimizde telefon... Galiba 1943 yılıydı... İkinci cihan harbinin cafcaflı günleri...
Dünyamızı insafsız diktatörler parsel parsel bölüşmüşler, herkes kendi payına düşen sürüleri evire/çevire güdüyordu...
Öğretmenimiz hiç aklımızdan geçmeyen bir soru sordu:
- Çocuklar diktatör ne demektir, tanıdığınız diktatör var mı?
Her zaman olduğu gibi yine Y. parmak kaldırdı...
- Öğretmenim, diktatör eşsiz bir kahramandır... Bizde Milli Şefimiz İsmet Paşa’dır...
O yıllarda öğrenci dövmek, hatta yaşlı vatandaşlara sopa vurmak suç addedilmezdi... Dolayısı ile öğretmenimiz rahmetli Y.Y. arkadaşımızı kulaklarından çekerek sınıfın ortasına iletip, yer misin? Yemez misin? Kafa göz, ağız burun hoşafa çevirdi...
Ağzını-burnunu temizlemesi için evlerine gönderdi...
Az sonra Y.Y. arkadaşımız annesi Ayşe ile okulun kapısından girdi... Anne Ayşe teyze, Y.’u göstererek, “Muallim bey sen Allah’tan korkmadın mı benim biriciğimi bu hale getirmekten?”
Öğretmenimiz öfkelendi:
- Git be kadın... Oğlunuz devletimizin başı olan Milli Şefimize diktatör dedi... Elbette döveceğim... Bacaklarını kırmadığıma sevin...
Mesele böylece kapandı gitti...
Daha birçok hadiseler vaki oldu amma içlerinde birisi var ki hiç hatırımdan çıkmaz aradan 65 yıl geçmesine rağmen...
Yine öğretmenimiz soruyor:
- Çocuklar Başvekil kime derler?
İlk kalkan parmak Y.Y. parmağı ve verdiği cevap:
“İsmet Paşanın cücüğüne Başvekil derler öğretmenim...”
Yine cetvelli, şamarlı kötek faslı... Yine Y. arkadaşımızın kan revan içinde kalması...
Bugün CHP’nin olağanüstü kurultayı var...
Kongrede diktatörlüğün lafı edilmez, biliyorum...
Sadece istismar için “Atatürk’ün kurduğu parti” böbürlenmesi şelale misali akar...
Atatürklerinin hatırından bile geçmeyen solculuk zuhuratı, sosyal demokrasi hikâyeleri kurultayı renklendirir...
Y. arkadaşım sağ olsa da sorulsaydı:
- Kurultay hakkında görüşü olan var mı?
Yine parmak kaldırır ve muhtemelen /Dersimli torunu Atatürk’ün manevi torunlarından geçmişin intikamını alıyor/ derdi herhalde...
Dersim isyanının bastırılması sırasında en önde bulunan İsmet Paşa değil miydi?
Evet amma:
CHP milletvekili Öymen’in Tunceli güzellemesi üzerine K.K. (Hasan Karakaya’nın müthiş tesbiti) yani Kemal Kılıçdaroğlu nasıl da feveran etmişti...
Epey bir süre devam etmişti bu Tunceli/Dersim sözlü savaşı... Sonra K.K. yelkenleri indirmiş, fırsat kollamaya başlamıştı... Bir uçkur meselesinden CHP’de deprem olmuş, K.K. yönetimin başına gelmişti...
Benim görüşüm ise:
- Atatürk’ün ve İsmet Paşa’nın partisi CHP, Dersim aşiretinin eline geçecek... Sonra ara ki bulasın Ebedi Şef’in, Milli Şef’in partisini...
Acaba kimin cücüğüne “Başvekil” diyecek bu ülkenin devrimci sosyal demokratları?


Eskiden al, kır, doru atlarımız vardı
Biner uçururduk, kanatlarımız vardı
Asfalt yollar çıktı, kaçtı o atlarımız
Ne neşelerimiz ne tadlarımız kaldı...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahim Karakoç Arşivi