Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Mobbing!

Mobbing!

TBMM'de ayırımcılık komisyonu üyeleri psikolojik şiddeti konuşuyor.


Mahalle baskısı, psikolojik şiddet sayılır mı?



Tamam, bu bir baskı oluşturuyorsa, şiddet var demektir. Şiddeti tümü ile sıfıra mı indireceksiniz?..



Yok canım. Bunun bir sınırının olması gerekir. İşte, orada da işler karışır.



Mahalle baskısı vardır ve olacaktır.. Hindu mahallesinde inek kesmeyeceksiniz..



Hoşgörü çok moda kavram ama hüsnü zan daha doğru bir tanım bana kalırsa.. Ben, birçok şeyi hoş göremem ama hüsnü zan edebilirim.. Hoş görmek, biraz da karşındakini küçümseyen, aşağılama içeren bir bakış bana göre.



Aslında daha doğru bir kavram olarak “tamahhül yükümlülüğü”nden söz edebiliriz.. “Sabırlı” olmamız, “hüsnü zan” etmemiz ve “tahammül”lü olmamız gerek..



Eğer her şeye karşı hoşgörülü olacaksanız, o zaman nasıl karşı çıkacak, protesto edecek, şok edici, alışılmışın dışında tepkiler ortaya koyabileceğiz?..



Uğur Mumcu ile bir paneldeydik; konuşmacılardan biri kalktı, “Aşırı sola karşı olduğunu” söyledi. Bir başkası kalktı, “Aşırı sağa karşı olduğunu” söyledi. Mumcu mikrofonu aldı, “Aşırı ortaya karşı olduğunu” söyledi.. Aromasız, alameti farikaları yok edilmiş, sinir sistemi alınmış, omurgasız bir toplum, ideal bir toplum değildir..



“Dev genç gitti, Sev genç geldi” diye bir şeyi duymuşsunuzdur.. Cinselliğe saplanmış, uyuşturucu müptelası, hayallerini kaybetmiş, hedonist (zevkçi), korkak, kimliksiz kalabalıklar..



Tamam, kavga olmasın ama öfkemizi de kaybetmeyelim. Ama öfkemizi kontrol edelim..



Septik, agnostik, hedonist, atomize olmuş, sürüleşmiş kalabalıklarla bir yere varamayız.. “Kararsız demokratlar”, kaş yapayım derken göz çıkartan sonuçlarla toplumu karşı karşıya bırakabilirler.



Aile dağılıyor. Uyuşturucu ve alkol kullanımı ilköğretime gerilemiş.. Fuhuş, kumar ve alkol, gençlerimizi kendi batağına çekmeye devam ediyor..



“Ağuyu altın tas içre sunarlar, bal da onun suç ortağı.” Peygamberimizin haksızlıklar karşısında susmamayı emreden öğüdünü nereye koyacağız? “İhkak-ı Hak”tan söz etmiyorum ama tepkisizleştirilmiş bir topluluk, en az, her şeye tepki veren ve tepkisini kontrol edemeyen kalabalıklar kadar tehlikelidir bana kalırsa. Zaten asıl sorun da burada denge noktasında ortaya çıkıyor. O noktayı ancak adalet duygusu ile yakalayabiliriz. Barış ve özgürlük ahlakı ile o dengeyi yakalayabiliriz.. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun mazlumdan yana zalime karşı durarak ve bir topluluğa olan öfke ve düşmanlığımız bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecek düzeyde kaldığı zaman bu işin denge noktasını yakalarız..



Peygamberimiz, “bataklık güllerinden kaçınmamızı” öğütler bize..



“Nefs terbiyesi”ni öğütler. “Haksızlıklar karşısında susmamayı”, susarsak “dilsiz şeytan” olacağımızı söyler. Kur’an-ı Kerim bize haksızlıklara, zulme ve sömürüye karşı direnmemizi öğütler, cihadı emreder. Hem de mallarımızla, canlarımızla ve sevdiklerimizle birlikte..



Kulağa hoş gelen şeyler bazen o kadar da hoş sonuçlar doğurmaz. “Cehennemin yolları bazen iyi niyet taşları ile döşenir.” Şeytan, Kur’an-ı Kerim’le bile aldatmaya kalkar bazen insanları.. Anlamını çarpıtır..



Bana kalırsa üniversitede yumurta atan gençler, Futbol holiganlarından daha tehlikeli değil..



Onları onayladığımdan değil, ama giderek bir şiddet girdabına, kumar aracına dönüşen futbol konusunda hiç de gerektiği kadar hassasiyet gösterilmiyor bana kalırsa..



“Endişeli Modernlikten sınırlandırıcı Modernizme, oradan Kemalizm’e” uzayan bir yol olduğu gibi, bu süreç aslında bir geri dönüş yolu da olabilir.. Aslında “Beyaz Türkler”in bir taktiğidir bu. Kontrol edemiyorsan, içeri gir ve sistemi dönüştür.. “Benzeme, benzet” yani..



Sanırım özgürlük yolunda da aynı şey denetleniyor.. Jigaro Kano tekniği yani. Üzerine gelen gücü, öne çekerek savurmak için judonun babası tarafından gerçekleştirilmiş bir teknik.. “Madem özgürlük talepleri ile baş edemiyorsunuz, onlara öyle bir özgürlük sunun ki, insanlar o özgürlükten nefret etsinler”.. “Olmaz olsun böyle bir özgürlük” desinler. Sanki birileri arkadan dolanıp bu yolu denemek istiyor gibi bir hava var..



“Özgürlük” diyerek insanları nefsinin, şeytanın kölesi yapmak.. Tekrar hatırlatmak da yarar var, Sezai Karakoç’un ifadesi ile, Kaside-i Bürde’deki, Kaab b. Züheyr’in şu dizelerini: “Ağuyu altın tas içre sunarlar, bal da onun suç ortağı.”



Selam ve dua ile..


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi