Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Hınzıra bak sen

Hınzıra bak sen

Arada sırada eleştirsem de severim, sayarım, kimi hususlarda hakkını teslim ederim ama kusura bakmasın, Ertuğrul Özkök saçmalıyor.

Yazısına “Tak tak tak... Ailenizin hınzırı, cemiyetimizin muzırı yine kapıda” diye başlamış.

Muzırlık yapıyor.

Daha doğrusu, muzırlık yaptığını sanıyor.

Hınzırca önerilerle aklımızı tavana fırlatacağını düşünüyor.

Belki de, “Vay canına... Olayın bir de bu yönü varmış, nasıl aklemedik” dememizi bekliyor.

Evet, muzır tarafları vardır.

Hınzırlıklar yapmaktadır.

Dolayısıyla, kendisini çekilir kılmaktadır, ama...

Bu defa olmamış.

Niçin olmadığını, olmayacağını birazdan anlatacağım. İsterseniz önce yazısından orta büyüklükte bir alıntı yapalım.

Buyuruyor ki Özkök:

Eğer demokratik özerkliğe sahip bir Kürt bölgesi varsa (olacaksa); demokratik özerkliğe sahip bir sahil bölgesi neden olmasın?

Bu ülkenin Kürt vatandaşının “kimliği” konusunda hassasiyeti varsa; sahil vatandaşının da “yaşam tarzı hassasiyeti” var.

Ülkenin Kürt vatandaşı bu statü ile Ortadoğu’ya bakmak istiyorsa; sahil vatandaşı da Batı’ya bakmak istiyor.

Kürt vatandaşı bir yerel parlamento, Osman Baydemir gibi bir Başbakan istiyorsa; sahil vatandaşı da bir yerel parlamento, Yılmaz Büyükerşen gibi homofaber bir yerel Başbakan istiyor.

Kürt vatandaşı kendi “iç güvenlik kuvvetini” istiyorsa; sahil vatandaşı da eşiyle, çocuğuyla, arkadaşıyla gittiği restoranda kendisini rahatsız etmeyecek, kimlik sormayacak, fişlemeyecek bir iç güvenlik kuvveti istiyor.

Kürt vatandaşı “anadilde eğitim” istiyorsa, ikinci resmi dil talep ediyorsa; sahil vatandaşı da çocuğuna çok daha kuvvetli bir ikinci dil olarak İngilizce istiyor.

Kürt vatandaşı yerel hizmetlerde kullanmak üzere vergi koyma hakkı istiyorsa; sahil vatandaşı da içkisine
yerel düzeyde vergi indirim hakkı istiyor.

Özkök’ün saptamaları (yani kâbus senaryosu) bu şekilde uzayıp gidiyor.

Sağolsun, Akşam gazetesine verdiği mülakatta, “Ahmet Kekeç benim gazetemde olsa ondan çok farklı bir şey çıkarırdım” diyordu, lütfediyordu, yani bu satırların yazarını beğendiğini söylüyordu.

Ben de kendisini beğenirim.

Okurum da.

Düşüncelerinden hoşlanmam ama yazdıklarını kayda değer bulurum.

Kendisi de benim gazetemde olsa, ondan çok farklı bir şey çıkarırdım...

Mesela, aklının ermediği konularda muzırlık ve hınzırlık yapmaya kalkışmayan, memleket meselelerine “sit-com yaklaşımıyla” bakmaktan özenle kaçınan, “daha ciddi, daha derli toplu, daha az kurnaz bir Ertuğrul Özkök” yaratırdım...

Bu hali de hoş ama her zaman çekilmiyor.

Şimdi gelelim yaptığı hınzırlığa.

Evet, Güneydoğu’da etnik temele göre ayrışmış bir “özerk bölge” fikri kaçınılmaz olarak öteki bölgelerde de aynı fikrin doğmasına yol açar, yol açabilir.

İyi de, Kürt varlığının karşısına koyacağımız şey, sahil vatandaşı mıdır?

Kimdir sahil vatandaşı?

Nedir?

Hangi etnik, kültürel, yaşamsal, düşünsel, tinsel, tensel, dinsel, ussal talepler temelinde varlıklarını sürdürüyorlar ve niçin “öteki”nden ayrışmak istiyorlar?

Ötekinde ne görmek istiyorlar da, göremiyorlar?

Sahilde bulundukları için mi “öteki”nden ayrışmış oluyorlar? “Öteki”nden ayrışmak için mi sahillere kaçıyorlar?

Nasıl oluyor?

Sabrım ve zamanım olsaydı, Özkök’ün asıl demek istediği şeyi, bilinçaltında yatan vahşi “kastçı” yaklaşımı kurcalardım... Biraz eğlenirdik... Hani, “Pis köylüler geldi, şehirlerimizi berbat etti” yaklaşımı...

Ama bu saçmalığı daha fazla sürdüremeyeceğim. Burada kesiyorum...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi