Engin Ardıç

Engin Ardıç

Girme biçimleri

Girme biçimleri

Çok çeşitli şekillerde ve değişik zamanlarda girildi tabii... Bu bile, takvim oyununun "abesliğini" ortaya koymaya yetiyor.
Hani şu, bizde daha yeni akşam olmuş, "ohohooo, siz daha oturun, Yeni Zelanda'da girdiler bile" muhabbeti, hava fişekleri falan. Her yıl televizyonda yayınlarlar bunu bir posta, hiç sekmez. Hangi ahmak etkilenir bilemem.
Ne yapalım hemşerim, California'da da girdiler ertesi sabah, bizim popomuzda pireler uçuyor...
Bunda heyecan yaratacak ne var?
Hani yeni yılın rakamı "yuvarlak" bir şey olsa gene anlayacağım da, 2000 yani "milaaeenyum felaan", alt tarafı 2011.
Başka güneşlerin çevresinde dönen başka gezegenlerde de girmişler midir kendi yeni yıllarına? "Avatar" adlı çocuk filminden çok etkilenen büyümemiş kazıklar ne düşünüyorlar? (Bu film "çevreci" bir filmmiş, bu yüzden de övgüye değermiş, çünkü pis Amerikan uzay emperyalistleri mavi tenli sevimli yaratıkların gezegenini bozuyorlarmış.)
On dakika baktım kaldırdım, isteyene bu akşam televizyonda tamamı da var, içkinin etkisi geçtiyse, mideniz düzeldiyse, kafanızı toplarsanız seyrediniz. (Ayılana işkembe çorbası, bayılana Talcid ya da Kompensan.)
Bendenizin elli dokuz kere girmişliği var o yeni yıl dediğiniz şeye...
Tombala oynayıp her yanı umacı gibi kapalı Nesrin Topkapı'yı seyrederek girdiğim de oldu, Hilton Oteli'nin balo salonunda kafamda oturak şapka, boynumda şeritler, üstümde konfetilerle de...
Beyoğlu'nda Saray Muhallebicisi'nde limonlu terbiyeli tavuk çorbası içerek girdiğim de oldu, Paris'te ıstakoz yiyip şampanya içerek de...
Bir keresinde heves etmiştim de, yılbaşı gecesi hoşluk olsun diye eve ananas götürmek istemiştim, param çıkışmamıştı, alamamıştım, ilk kez ithal edilmişti, tanesi yüz liraydı.
Eh, biz de portakal yemiştik vatanımızın öz bağrından kopup gelen...
Bulvarın ortasında zıp zıp zıplaya zıplaya kafamı havaya atılan şişelerden korumaya çalışarak girdiğim de oldu...
Kırmızı donlu kadınlarla yattığım da oldu, yalnızlıktan ağladığım da oldu yılbaşı geceleri...
Her türlü serserilik de gerilerde kaldı artık çok uzaklarda, çok şükür her türlü umarsızlık da.
Ne yani, bize de kala kala "PTT yöntemi" mi kaldı? Pijama, terlik, televizyon...
Oysa televizyonun "lumpen eğlencelerini" seyredecek adam da değiliz.
Evde oturup müzik dinleyerek falan tabii, iki ahbap gelirse sohbet ederek, çoktandır bıraktığımız içkiden de hanımın çenesi açılmasın diye iki bardağı geçmemesine dikkat ederek perhizi bozup iki fırt alıp, yılbaşı şerefine...
Diyorum. Siz de inanıyorsunuz.
Şaklabanlığın boyutlarına bakın ki, henüz yeni yıla girmiş falan değilim. Bu yazıyı perşembe sabahından yazıyorum, siz de cumartesi sabahı konserve kutusunun kapağını açıp okuyacaksınız.
Belki de öldüm ulan cuma öğle üstü, ötesi var mı, olamaz mı, belki de göremedim giremedim yeni yıla falan, kaldım eski yılda, arkadaşlar da bunu "merhumun son yazısı" niyetine yayınlıyorlar arkamdan?
Bu bile işin abesliğini, gülünçlüğünü göstermiyor mu?
Ama siz benim gibi hayatın ekşittiği yorgun savaşçılara aldırmayınız, tekrar iyi seneler!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Engin Ardıç Arşivi