Tarihî dizilerimizde tâciz analizi!

Tarihî dizilerimizde tâciz analizi!

-Üstadım, aziz hocam, siz ki üzerinize lâzım olan ve olmayan her bir şeyi bilirsiniz; benim bir müşkilim var: Acaba yerli sinemacılarımız tarihî film ve dizi çekerken niçin kahramanlar bir türlü yataktan çıkamamaktadır; bizi bu hususta tenvîr edebilir misiniz?


-A benim lüzûmundan fazla merâkî Çekirgem; bu suâlin öyle çetin bir meseledir ki söyleyen bilmez, bilen söylemez fasîlesinden bir şey. Vâkıâ iyi bir yerli film uzmanı olduğum söylenebilir ama ne desem bilmem ki?..

-Lütfen ipe un sermeyiniz üstâdım, takdir edersiniz ki bu sosyal bir yaradır...

-Mübalağa etme canım... Pekâlâ; önce meselenin tarihî köklerine eğilelim: Ellili yılların tarihî filmleri, şimdiye nisbetle pek müeddeb idi. Filhakika bazı sahnelerde Bizanslı dilberler nim-üryân kıyafetle meyhane sahnelerinde raks edüb esas oğlanı baştan çıkarmaya çalışırlardı fekat asla muvaffak olamazlardı. Altmışlı yıllarda evvelâ Karaoğlan, ardından Malkoçoğlu, bilahire Kara Murat, Tarkan, Bahadır ve emsâli Hun ve Osmanlı yiğitleri, küffar-ı bî-din haatunlarının iğvâsına pek kolay râm olmaya başladılar nedense! Öyle ki, fukara Karaoğlan, bîçâre Kara Murat film boyunca başta Rum ve emsâli Hristiyan dilberlerine Osmanlı yiğitlerinin celâdet ve mehâbetini ibraz ideyim derken doğru dürüst giyinmeye bile fırsat bulamaz, daha çakşırlarını bile tam toparlamadan bir elleri uçkur bağlarında nim-telebbüs halinde küffâra kılıç üşürüp kendilerini helâk ederler idi.

-Niçin acaba?

-Galiba filmin yönetmeni ve yapımcıları, Osmanlı-Türk yiğitlerini batılı Hristiyan fettan güzeller karşısında her daim galebe halinde göstermekten millî ve dinî bir iftihar vesilesi uyduruyorlar, seyircinin de bu durumdan telezzüz ettiğini düşünüyorlardı. Bir taşla iki kuş. Yerli-yersiz aşk sahneleriyle seyircinin hem millî hem de behimî hissiyâtına rüşvet veriliyordu. Dikkat buyrulursa bu gibi filmlerde Osmanlı-Türk hatunları, pek hanım-hanımcık, pek nâmuskâr davranır, binaenaleyh her türlü fevâhiş ve menâhî "karşı tarafa" atf olunurdu.

-Sonra? Biraz daha yakın zamanları tahlil buyursanız?..

-Sonraları Türk sineması "gerçekçilik" diye tatsız ve soğuk bir cereyâna tutuldu; üşüttü. İlhâmını Anadolulu yapımcılar ve sinema seyircisinden değil, Beyoğlu kahvelerine tüneyen bir avuç entel-solcu rejisörden almaya başladı. Eskiden iyi-kötü bir tahkiyesi vardı sinemamızın; gerçekçilik yapayım derken masal anlatmayı unuttu ve matlaştı. Senin şikâyet ettiğin yeni şeyler de bu devrin mirası. Evet, daha iyi dekor, daha iyi kostüm, daha iyi sinema tekniği kullanıyorlar ama seyirci tutmak için bula bula "cinsellik" bahâratına saplanıp kalmış gibilerdir. İmdi bu filmleri ve dizileri gören zanneder ki, haşmetli Osmanlı sultanları, beyleri, paşaları, hasekileri, gözdeleri, câriyeleri her dakika "Akşam olsa da yatsak!" derdiyle muzdarip bir avuç azgın karakterdir. Ha.., imdi diyeceksin ki sevgili Çekirge, cinsiyet hayata dahil değil midir? Âmennâ! Netice itibariyle çocukları leyleklerin getirdiği palavradır fakat seyirci celbedeceğiz diye tarihî filmlere muzır etiketi yapıştırmak da gerekmez. Bazen ben dahi, "Kostüm ve dekor mesarifinden kurtulmak için midir ki baş karakterleri sıkça "Taaşşuk-u Talat ve Fitnat" vaziyetinde resmedip filmi ucuza getirmek mi istiyorlar?" diye şüphelenmiyor değilim hani...

-Aman hocam!

-Amanı-yamanı böyle işte Çekirge; sordun, söyledik. İşin hakikati şudur: Yeni sinema seyircisi, Batılı filmlerin kurgusuna, altyapısına, aksiyon hızına alışmıştır. Bizimkiler gişede ve reytingde başarılı olmak için işin zor kısmına değil, cinsellik gibi kolay ve ucuz kısmına tevessül ediyorlar; lâkin gönlüm isterdi ki, hiç değilse devlet desteğiyle çekilen filmlerde daha idealist gayretler gösterilebilsin... Bakalım, ilerde inşallah!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi