Taha Akyol

Taha Akyol

Ak mı kara mı?

Ak mı kara mı?

AKADEMİK bir toplantıydı... Konuşmamda Türkiye’nin 1980 yılına kadar bilimsel yayınlarda İran’ın bile gerisinde kaldığını anlatmıştım. Çünkü üniversitelerimizde yönetim anarşisi ve aşırı politizasyon yaşanıyordu.
Rakamlarını da vermiştim.
1979’da İran’da devrim patlamış, bilimsel yayın sayıları tepe taklak düşmeye başlamıştı. Devrim kargaşası, üniversiteyi “hizaya getirme” operasyonları, bazı bilim adamlarının kaçması gibi sebeplerden...
Ön sırada oturan çok değerli bir ‘laik’ profesörümüz, memnun, sözlerimi başıyla onaylıyor.
Türkiye’de ise YÖK’ün kurulmasıyla akademik kariyer için bilimsel yayın zorunluluğu getirilmiş, bilimsel yayınlarımız hızla artmaya başlamıştı.
Bugün İran bizim gerimizde ama İran’da da bilimsel yayınlar belli bir hızla artıyor artık.
Laik dostum bunları dinlerken yüzünü buruşturarak rahatsız olduğunu belli ediyordu.
Sonra kendisi üniversite sistemleri hakkında çok güzel bir konuşma yaptı, “mütevelli heyet” modelini savundu. Söylediklerine imzamı atarım.

İran’da bilimsel yayınlar
Ara verildiğinde, konuşmamdan neden rahatsız olduğunu sordum; şunları söyledi:
- İran devriminin bilime verdiği zararları iyi anlattınız ama sonra İran’ın toparladığını söylediniz!
Şaşırdım, rakamlardan ve nükleer kapasitelerinden bahsettim... Bunlara itiraz yoktu, sadece şunu söyledi:
- Ben bu konuda tarafım!..
Ben de taraf olmak objektifliğe engel olmamalı dedim, konuyu kapattık.
Bilimsel çalışmalarla rejimler arasındaki ilişki sorununa Bilim ve Yanılgı adlı kitabımda genişçe yer vermiştim. Burada ancak birkaç noktaya değinebilirim.
Evet bilimsel yayınlarda İran bugün Türkiye’nin epey gerisinde ama son on yılda dikkat çekici bir artış görüldü. Hatta, İran iki dalda Türkiye’nin önüne geçti: Biri kimya, öbürü fizik.
Sebep petrol ve nükleer çalışmalar!
Bütün otoriter rejimlerde bu tür öncelikler görülür ve sonuç verir.
Bu iki dal dışındaki bütün dallarda Türkiye önde; hatta biyoloji ve çeşitli tıp dallarında Türkiye kat kat önde gidiyor. İsteyen internetten UNESCO Science Report 2010’a bakabilir.

‘Taraf’ olmak...
Bugün bunu niye yazdım. İki sebepten:
* Birincisi ve en önemlisi ‘toptancı’ düşüncenin yanlışlığıdır. Bir olguya karşı olmamız onun başarılarını görmemize engel olmamalı, hatta sebeplerini anlamaya çalışmalıyız. Sevdalısı olduğumuz bir olgunun da kusurlarını görmezlikten gelmemeliyiz. Tarihin çeşitli dönemlerine bakarken de çok önemlidir bu.
Ak-kara’cı değil, analitik düşünebilmeliyiz. Yani unsurlarını ayırarak, tahlil ederek, bileşenlerini ve ortamını inceleyerek...
* İkincisi, ‘taraf olmak düşünmektir’ sözü doğrudur. İnandığımız değerlerin taraftarı oluruz; fikirler, felsefeler böyle gelişir... ‘Laiklik’ konusundaki görüşlerin çeşitliliği de böyledir. Objektif olmak ise “maddi olguları” görebilmekle ilgili bir kavramdır.
Taraf olmak duygusal, manevi ve felsefi dünyamızla ilgilidir, çok defa doğuştan kazanırız bunları.
Objektif olmak daha zordur, hatta bazen çok zordur. Karmakarışık olguları analiz edip anlamak için ön bilgiler edinmek gerekir, bazen sonuca da varılamayabilir üstelik.
En kötüsü kutuplaşma dönemlerinde ak-kara önyargılarının güçlenmesidir, böyle bir süreçten geçiyoruz maalesef.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Taha Akyol Arşivi