Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Batılının uzlaşmadan anladığı

Batılının uzlaşmadan anladığı

Geçtiğimiz günlerde İstanbul'da İran'ın nükleer araştırma ve çalışmaları konusunda bir dizi müzakere yapıldı. Aslında buna ne kadar müzakere denilebilir o da ayrı bir tartışma konusu olabilir. Çünkü, müzakerede tarafların eşitliği söz konusudur, en azından böyle olması gerekir. Yoksa galip devletler ile mağlupların bir masa etrafında oturması ve savaş sonrası durumu belirlemek için görüşmeler yapmasına müzakere demek mümkün olmaz. Çünkü, mağlupların ülkeleri işgal ve galiplerin kontrolü altındayken eşit iki tarafın müzakeresinden söz edilemez. İran'a karşı sergilenen dayatmada peşin olarak İran'ın mağlup taraf olarak kabulü anlamına gelir.

Benzer müzakere adı altında yapılmış görüşmeler kendi tarihimizde de vardır. Bu tür görüşmeler genellikle tek taraflı dayatma ve dikteye dayanır. Mağlup taraf direnmeye çalışsa da pek sonuç alamaz.

Bu noktada İstanbul'da gerçekleşen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri ve Almanya ile Tahran arasındaki müzakere denilen görüşmelerden bir sonuç alınamamış olmasının sebepleri üzerinde durmakta yarar var. Toplantının ardından toplantıya katılan Avrupa Birliği Yüksek Temsilcisi -bu da ne demekse- yaptığı açıklamada, "Uzlaşma yok ama kapıda kapanmadı. Top İran'da" buyurmuş.

Bu noktada söz konusu toplantının bir uzlaşma toplantısı olmadığı, bir dayatmanın İran tarafından kabulünün sağlanması toplantısı olduğunu öncelikli olarak belirtmeliyiz.

Uzlaşma adı verilen bir toplantıda masanın iki tarafında bulunan devlet temsilcileri görüşlerini ortaya koyarlar ve iki tarafın görüşünde bir miktar geri adım atarak bir anlaşmaya varılması ya da varılamaması akla gelir.

Halbuki İran'ın nükleer çalışmaları söz konusu olduğunda başta ABD olmak üzere İran'dan istenen bu çalışmalarına son vermesidir. İstanbul'da da aynı durum yaşandı. Masanın etrafında toplanan Batılı ülke temsilcileri İran'dan nükleer çalışmalarına son vermesini istediler. Aksi halde sorumlu olacağı tehdidinde bulundular. Aynen ABD'nin bugüne kadar sergilediği tavır gibi.

İran istediği kadar "Ülkelerin nükleer çalışmaları kendilerini ilgilendirir. Biz barışçı amaçlarla nükleer çalışmaları sürdürüyoruz. Bu da bizim tabii hakkımız. Eğer bunu yapamazsınız derseniz bizim bağımsızlığımızı yok sayıyorsunuz demektir" desin dursun. İlle de ABD ve İsrail'i rahatsız eden İran'ın söz konusu çalışmalarına son vermesi gerekiyor. İran nükleer çalışmalarına son vermeli ki ABD ve İsrail korkularından kurtulsun. İyi ama ABD ve İsrail'in sahip olduğu nükleer silahlar çevre ülkeleri ve dünyayı rahatsız etmiyor mu? Gerçekten İran'ın nükleer silaha sahip olması dünya barışını tehdit ediyorsa ABD, İsrail ve diğer nükleer silaha sahip ülkelerin elinde bulunanlar barışı tehdit etmiyor da barışa katkıda mı bulunuyor?

Böyle sakat ve çarpık mantık olabilir mi?

ABD ve İsrail'in isteklerini İran'a dikte ettirmek adına düzenlenmiş bir toplantının uzlaşma olarak ifade edilmesinin mantığı olabilir mi? Galiba kendilerini güçlü addeden ülkeler kendilerinden geriye kalan tüm ülkeleri ve insanlarını geri zekalı sanıyorlar.

İran işte işin bu anlayışta gelip düğümlenmesine karşı çıkıyor. "Sadece sizin isteklerinizi benim kabul etmemize uzlaşma denemiz. Uzlaşmada sizlerinde bizim nükleer alanda bir takım çalışmalar yapmayı hakkımız olarak kabul etmeniz gerekiyor" demesi işin doğrusunu yansıtmıyor mu?

Nükleer silahlar elbette insanlık için bir tehdittir. Dünyanın nükleer silahlardan arındırılması yönünde ciddi bir çalışma yapılacaksa buna herkesin katkı vermesi gerekir. Ama, başta ABD olmak üzere bazı devletler ellerindeki nükleer silahları korumakla yetinmeyip artırmayı sürdürürken İran'ın ya da bir başka Müslüman ülkenin barışçı amaçlarla nükleer çalışmalarını yürütmesinden rahatsız olmak dünya üzerinde bizden başka kimsenin nükleer alanda çalışmasına izin vermeyiz anlamına gelir ki bu dayatmaya İran direniyor. Bu bakımdan İstanbul toplantısı sonuç alınamadan dağıldı. Bunun sorumlusu da kesinlikle İran değildir. Buna rağmen kurt kuzuyu yemeyi kafaya koymuş bir takım bahaneler arıyorsa bu alanda yapılan toplantılar hiç olmazsa uzlaşma toplantısı olarak takdim edilmemelidir. Aksi halde Batılı ülkeler dünyayı aptal sadece kendilerini akıllı sanmak gibi bir mantıksızlığı sergilemiş olurlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi