Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Bat Süheyl bat

Bat Süheyl bat

Demiştim ya, “Bu Süheyl’de çok ekmek var” diye... Hanidir görmüyoruz, demeçlerini dikkate almıyoruz, böyle biri yokmuş gibi davranıyoruz ama o bir şekilde kendisini gündeme sokuveriyor.

Mahut “kâğıttan kaplan” demecini okumuştum ama görmemeyi tercih etmiştim.

Biliyordum, küçük çaplı bir kıyamet kopacak.

Biliyordum, CHP yandaşı kalemler “Biri bu Süheyl Batum’u durdursun, partimize zarar veriyor” kıvamında yazılar yazacak.

Biliyordum, TSK işi ciddiye alıp, “TSK’yı günlük siyasi tartışmaların içine çekme gayretini üzüntüyle izliyoruz” gibilerden “fevkalade üzüntülü” bir açıklama yapacak.

Biliyordum, Süheyl Batum açıklamayı üzerine alınmayacak ama yine de örtük bir özürle işi geçiştirecek.

Biliyordum, özrü kabahatinden büyük olacak.

Nerden mi biliyorum?

Belagatiyle övünen adamların uğrayacağı akıbet budur da, ordan...

Kıymetli Süheyl Batum da belagatine çok güveniyor, belagatine hayran... Muhatabının üzerinde uyandırdığı etkiden çok hoşlanıyor ve “sözün şehvetine” kaptırıp gidiyor.

Fakat, beliğ konuşmakla, “ağzı kalabalık” olmayı karıştırıyor.

Karıştırınca da böyle oluyor işte... Bir çuval inciri berbat ediyor.

Oğuz Atay yaşasaydı, “Bat Süheyl, bat” derdi.

Dün, TSK, Batum’un “kâğıttan kaplan” nitelemesine cevap verdi.

Batum da TSK’nın cevabını cevapladı ve ortaya tadından yenmez bir polemik çıktı.

Batum niçin TSK’ya sallama gereği duydu?

Üzerinde durmamız gereken soru bu bence.

Bir kısım CHP’liler, buna Süheyl Batum gibi “merkez”de yolunu şaşırıp naçar sola düşmüş “belagat ustaları” da dahil, son zamanlarda 27 Nisan muhtırasını dillerine dolamaya başladılar.

Hayır, “muhtıra”nın kendisine karşı değiller.

Niçin “sonuna kadar” gidilmediğinden şekvacılar.

Nitekim, muhtıra yayınlandığında, neredeyse sevinç çığlıkları attılar... Peş peşe, “Biz dememiş miydik?” anlamına gelen açıklamalar yaptılar.

Dersim itirafçısı Onur Öymen, “Genelkurmay’ın tespitleri bizim tespitlerimizden farklı değildir. Altına aynen imzamızı atarız. Türkiye’yi Atatürk düşmanlarına teslim etmeyeceğiz” dedi.

İkna odalarının mucidi Nur Serter, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin önünde, şanlı ordumuzun önünde saygıyla eğiliyoruz. Türk ordusu çok yaşa. Türk ordusu, 27 Nisan’da bizim sesimizi duymuş, bizim sesimize sahip çıkmış, demokrasiye sahip çıkmıştır. 27 Nisan’da Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek iradesine sahip çıkmıştır” itirafında bulundu.

Kaset mağduru Deniz Baykal, laf kalabalığına getirip, “ordumuzun hassasiyetleri” filan diye geveledi...

Nuray Mert’leri, Ertuğrul Özkök’leri, Bekir Coşkun’ları, Tufan Türenç’leri, Yılmaz Özdil’leri kuyruğa girip, parlamentonun Cumhurbaşkanı seçme ısrarını taaccüple karşılayan yazılar yazdı ve bu “güzel atmosfere” katkıda bulundu.

Muhtırada söylenenler fiiliyata geçirilseydi, yani TSK üzerine düşen liderlik (!) görevini yerine getirip “örtük” bir müdahalede bulunsaydı ve Gül’ün Çankaya’ya çıkmasını engelleseydi, daha da memnun olacaklardı.

Muhtıra suskunu Süheyl Batum, bugün kalkmış, TSK’nın “kâğıttan kaplan” olduğunu, iktidara geldiklerinde 27 Nisan kalkışmasından ve Yaşar Büyükanıt’tan hesap soracaklarını söylüyor.

Hakkıdır...

Büyükanıt “beklenen” darbeyi yapsaydı bu kadar alıngan olmayacaktı...

Demek ki, bütün mesele, muhtıranın “darbe”ye dönüşmemesiymiş...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi