Cemal Nar

Cemal Nar

Alimlere Saygı Ve Teşekkürü Unutmayalım

Alimlere Saygı Ve Teşekkürü Unutmayalım

Bir toplumun temel taşları ilim adamlarıdır. İlim adamlarının açtığı çığırda giderek milletler, hatta bütün insanlık rahat ve huzur içinde yaşarlar.

Eski çağlarda bir alim genellikle bütün ilim dallarında uzman olurdu. Mesela bir İbn Sina’yı, bir Fahr-i Razi’yi düşünün. Aklınıza ilk önce hangi yönleri gelir?

Eminim bu soruya kimisi “felsefe”, kimisi “tıp” diyecektir. Hatta müzik dahil belki bütün branşlar sayılacaktır ama, İslamî ilimler unutulacaktır. Oysa onlar, tıpkı enzerleri gibi her şeyden önce kelamcıdır, fıkıhçıdır, tefsircidir, ahlakçıdır.

Şunu demeye çalışıyorum; eski eğitim sisteminde şimdiki gibi belli bir seviyeden sonra ilimler dallara ayrılmazdı. Her ilimden okunurdu. Ama belki en meşhur yönüyle nam salar, insanlarca öyle tanınırdı.

Bugün öyle değildir. Hukukçu tıbbı bilmez, doktor din ilimlerinden anlamaz, mühendis felsefeyle uğraşmaz.

İşte biz ilim adamı deyince bütün ilim dallarını kast ediyoruz. Bir din alimi kadar, bir hukukçu, sosyolog, tarihçi, yönetim bilimci, mimar, mühendis, doktor, fizikçi, kimyacı, matematikçi, uzay bilimci… de içinde yaşadıkları toplumları için büyük nimettirler.



Önemli olan ilimdir ve bununla evrenin keşfidir. Allah Teâlâ’nın evrene koyduğu gizemli kanunları ve nimetleri insanlar ilimle keşfederek hayatı kolaylaştırır ve zenginleştirirler. Bu açıdan bütün ilim dalları kıymetlidir ve bunları bilenlere, evrenin nimetlerini faydamıza sunanlara teşekkür borçluyuzdur.

Toplumlar bu nimetin farkına vardıkları ve onlara teşekkür ederek saygı duydukları oranda, onlardan istifade edebilirler. Ama genellikle bu saygı borcu da gerek olduğu zamanlarda hakkıyla ödenmez.

Çünkü bu ilim ve sanat yolu uzundur, zordur, zahmetlidir, çilelidir, yer yer engellerle doludur ve o engelleri aşmak için gün gelir cemiyetle, gün gelir yöneticilerle ters düşmek ve mücadele etmek de vardır. Anlaşılıncaya kadar az çok hep engellenmemiştir alimler. Az çile çekmemişlerdir. Fakat çoğunlukla sonunda anlaşılmış, sevilmiş, itibar görmüş, hatta zengin bile olmuşlardır.

Bütün bunları boş verseniz de olur, zira alimler şartları ne olursa olsun, mutlu ve huzurlu yaşamışlardır.

İşte bu yüzden, ilim yollarına giren mektepliler, daha baştan büyük hedefler koymalılar önlerine. Büyük düşünmeliler. Çünkü insan genellikle düşündüğünü ve hedeflediği bulur hayatta.

Diyeceksiniz ki, bacak kadar mektepli, nerden bilsin hedefi, büyük düşünmeyi?

Güzel bir soru. Ama cevabı basit.

Bunun için ana babalarının tavsiyelerini, toplumun baskı ve beklentilerini bir yana koyarak, büyük düşünen, hedefi iyi seçen, daha önce o yollardan gidip geldiği için bunun yolunu yordamını, usül ve yöntemini iyi bilen ilim adamlarının ellerini öperek, onları iyi dinleyerek ve izleyerek.

Ben şimdi geriye dönüp baktığımda kaybettiğim yıllarıma çok acıyorum. “Keşke bu kafayla yeniden bir öğrenci olma imkanım olsaydı” diyorum.

Ya da en azından “bu hasretimi şimdiki öğrenciler duysa” diyorum. Bu da bir yarar olurdu benim için.

Bu arada bazı internet yorumcularının da kulaklarını çınlatırım. Yıllarını bir ilmi tahsile harcayan üstatlara o konuda akıl vermeler hadi neyse, ama ya hakaretler?

Bu seviyesizliği aşmamız lazım. Bir harf öğretene kırk yıl köle olmak Hz. Ali’ye yakışan bir irfandır, bir büyüklüktür, bir kıymet bilmedir. Herkesten beklenmez elbette.

Ama unutulmamalıdır ki, hakaret de beklenmez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi