Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Sonunda gelinecek yer...

Sonunda gelinecek yer...

Öğrendikçe, hakkında ne kadar az bilgi sahibi olduğumuzun şaşkınlıkla farkına vardığımız.

Muhteşem bir kainat...

Büyük bir boşlukta, milyonlarca, milyarlarca, hatta daha fazla gök cisimleri... Sistemler, yıldızlar, gezegenler... Her nasılsa şaşırtıcı bir ahenk içerisinde dönüp duruyor ve insanoğlunun bulabildiği, keşfedebildiği kadarıyla, 'tabiat kanunları' adını verdiği bildik kuralların tamamına inat; hız, yörünge ve uyumluluktan zerre miktar taviz vermeden yollarına devam ediyorlar...

Uzaklık, yakınlık, derinlik ya da yükseklik olarak santimetre, hatta milimetrenin büyük önem taşıdığı; en ufak bir sapma korkunç felaketlere sebep olabileceği halde, asırlardır hiç şaşmadan tıkır tıkır işleyen bir düzen...

Gıda almazsak, yaşayamıyoruz; kullandığımız makinalar enerjileri kesilirse stop ediyorlar.

Peki ama kainatı oluşturan cansız varlıklar, onlar nasıl oluyor da hiç durmadan kendilerine takdir edilen hareketleri gerçekleştirebiliyorlar?

Hızları hiç düşmez mi?.. Enerjilerini nereden temin ederler?.. Hiç mi yorulmazlar?.. Milyonlarca, milyarlarca cismin, başlangıçtan beridir sürdürdükleri ahenkli koşturmacada hiç mi arıza olmaz?..

Öğrendikçe şaşırdığımız, öğrendikçe aklımızı durduran; Kainatı düşündüğümüzde belki bir toz zerresi kadar hükmü olmasa da; Yaratıcı'nın kendisini 'Eşref-i Mahlukat' kıldığı insanoğlunun inananını teslimiyete gark ederken; inanmamak derdinde olanları çıldırtan bir düzen...

Bütün bunların yaratıcısı: Allah (c.c.)...

Muhteşem bir yapı kurmuş ve onu bilebildiğimiz kadarıyla bize musahhar kılmış.

Kendi aramızdaki işleri nasıl tedvir edebileceğimiz hususunda da, dönem dönem Elçiler göndermiş, kitaplar inzal etmiş.

Kitaplarında bildirdiklerine ve elçilerin getirdiklerine inanır ve gereklerini yerine getirirsek mutlu, mesut ve bahtiyar olacağımızı; yok inanmaz ve gereklerine de riayet etmezsek, rahat ve huzur bulamayacağımızı beyan eylemiş...

İnanıp inanmamayı da ihtiyarımıza bırakmış.

Açık ve net...

Bugünlerde, indirdiği kitapların en mütekamil olanını kendisiyle gönderdiği elçilerinden en sonuncusunun, Hz. Muhammed (s.a.v)'in doğum gününü, yani Mevlid'i idrak ediyoruz...

Bugünle alakalı yayınlara baktığımızda, anlatılanları dinlediğimizde, içinde debelenip durduğumuz problemlerin çözümlerinin ne kadar kolay olduğunu anlıyor ve çözüm aradıklarını söyleyenlerin bu çözümler hususunda kör ve sağır olmalarını anlamakta güçlük çekiyoruz.

Oysa çözümler, elimizi uzatabileceğimiz kadar uzaklıkta...

7 milyar nüfus, 200'e yakın devlet, bir sürü uluslararası kurum ve kuruluş, birlikler, antlaşmalar, organizasyonlar, üniversiteler, araştırma enstitüleri... İnsanoğlu, çoğunu kendi ortaya çıkardığı problemlerine çözüm arıyor.

Ya da daha doğrusu, çözüm arıyormuş gibi yapıyor.

Bırakalım kainatın ve dünyanın bilinmeyen taraflarını, kendisi ile ilgili bilinmeyenler diz boyu olan insanoğlu; hayatı bütünüyle ihata edebileceği ve ona kendi koyacağı kurallarla düzen verebileceği kanaatinde.

Bulduk zannedilen hemen her formül; bulanların lehine ve diğerlerinin aleyhine neticeler içeriyor çoğu zaman...

Tarih boyu süren insanoğlunun bu arayışı, bir yönüyle hakikaten göz yaşartıcı. Ama, her şeyi Yaratan'ın gönderdiği kılavuz mesabesindeki elçi ve kitapları yok saymayı tercih edenlerin uzun arayışları sonunda buldukları söylenen dünya görüşleri, bakış açıları, ideolojiler ve bunları hayata hakim kılmak için atılan adımlar, çoğu zaman can yakıcı...

Dünya ve kainattaki her şey, kendisine takdir edildiği şekilde dönüşünü sürdürüyor.

İnsanoğlunun arayışları da sürüyor...

Eskiden bir TV reklamı vardı, malından çok emin satıcının: 'Sonunda bana geldiler' dediği...

İnsanoğlunun sonunda geleceği yer belli... Bulması uzun sürmez inşaallah...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi