Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Mübarek, Ergenekoncular ve CHP, ayrı ayrı dillerde aynı şarkıyı söylüyor

Mübarek, Ergenekoncular ve CHP, ayrı ayrı dillerde aynı şarkıyı söylüyor

Ne bu ya hu! Her yerde silah, her yerden ceset fışkırıyor.. Toprağı sıksan şüheda fışkıracak.
Çanakkale, Allahuekber dağları değil sadece sözkonusu olan. Ermeni mezarları ya da Ermenilerin katlettiklerinden, çoluk çocuktan da söz etmiyorum.
Dersim ne olacak, Kürt isyanları sonrası yaşananlar, tenkil, tedip, tehcir, faili meçhul cinayetler..
Çankaya’nın bahçesinden bile ceset topladı bu millet.. Fikriye’yi kim vurdu ya da Topal Osman’ın cesedi nerden çıktı?.. Meclis’ten ceset topladık. Başbakan astık, bakan astık sehba kurup..
Ulus’tan Kızılay’a idam sehbaları dizdik, sarık-sakal, pamuk tarlasına döndü memleket.
Dersim’in kayıp kızları ya da Karabekir’in gürbüzleri kim bilir şimdi neredeler..
60-70 yıl geçti hâlâ bu sır aydınlatılamadı.. Sağ-sol, Kürt-Türk, Alevi Sünni, laik-İslamcı kavgasında az mı mezar kazıldı, az mı insan gömüldü.. Faili meçhuller, kayıp insanlar..
Her şey tek partinin siyasi illüzyonları ile gizlendi.. Sofrada belirlenen milletvekilleri, açık oy, gizli tasnif. Mübarek’e ilham kaynağı olan seçim sistemi bu.. CHP’nin geçmişi Mübarek’e, Türkiye’nin bugünü Özgürlük meydanındaki halk için sağlam bir model oluşturuyor.. Savcısız avukatsız, temyizsiz mahkemeler eliyle susturulan bir halk var. CHP’nin adaleti böyle bir şeydi..
Mübarek CHP’yi; CHP Hitler’i, Musolini’yi, Stalin’i örnek alıyor ve onlara esin kaynağı oluyordu, aynı zamanda uygulamaları ile.. Çünki zaman zaman boynuz kulağı geçiyordu!
Mısır’daki Mübarek zihniyetinin kökleri bu anlamda Firavun’a, onun çağdaş bir versiyonu olan Hitler, Musolini ve Stalin rejimine dayanıyor. Mısır’daki İhvan hareketi ise, Firavun sarayında büyüyen bir Musa’ya nisbet edilebilir ancak.
Hâlâ insanlar yakılıyor, hâlâ insanların üzerine ateş açılıyor, hâlâ birbirimizi öldürüyoruz.. Hâlâ kan davaları sürüyor.. İstiklal Mahkemeleri’nde kaç kişi asıldı, hâlâ bilmiyoruz..
Kozmik odanın sırrı hâlâ çözülemedi. Aksoy, Mumcu, Ersever, Üçok, Hablemitoğlu, İpekçi cinayetlerinde tetiği kim çekti? “Kurşun sıkan da kurşun yiyen de bizden” diyen başbakanın vicdanı rahat mı? Yüzbin kişinin kanı pahası darbe planı yapan Çevik Bir geceleri rahat uyuyabiliyor mu?
Silahlarını toprağa gömenler, kin ve öfkelerini vicdanlarına gömebiliyorlar mı?
Faili meçhullerde ölen ölüyor da yaşayanlar nasıl yaşıyorlar.. Onların eşleri, çocukları, anne-babaları.. Yaşamak mı denir buna.. Ve hâlâ bunların tetikçiliğine, bunların avukatlığına soyunanlar yok mu? Hâlâ meydan okumayı sürdürenler..
Mübarek’i dinlerken, bizim Ergenekoncuları, Balyozcuları düşünüyorum. Ayrı ayrı dillerde aynı şarkıyı söylüyorlar.. Mübarek’le Erdoğan arasında paralellik kurma iddiaları ise çok komik..
Tunceli’nin Çoleneser bölgesinde, içerisinde yaklaşık 230 kişinin, kadınlar ve erkekler ayrı şekilde gömüldüğü bir toplu mezar ortaya çıktı. Savcılığa başvuruda bulunan İHD’den Barış Yıldırım, “Kurbanlar 1937-38 yılları arasındaki Dersim Askeri Harekatı’nda öldürülenler” diyor. Bunları, kayıtları tutulmadan imha etmiş olabilirler mi, o da belli değil..
Hep diyorum ya, birileri bizim kanlarımız ve gözyaşlarımız üzerine kendilerine iktidar ve servet üretiyorlar. Melek maskeli şeytanlar bunlar. Ve Media, Mafia, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi, STK saflarında gizlenmiş vaziyetteler.. Türkiye’nin derin gerçeği bu. Bu sır çözülmeden kimseye huzur hakkı yok. Kimsenin malı, canı, namusu güvencede değil demektir.. Kürt sorunu, insan hakları tartışmaları, başörtüsü sorunu hep bu derin gerçekten besleniyor..
CHP de MHP de BDP de bu sırrın açıklanmaması için ne lazımsa yapıyor..
Asker ser veriyor sır vermiyor. Yüksek yargı direniyor. Bürokrasi sessiz bir bekleyiş içinde.. Kimse mevzilerini terk etmek istemiyor..
Bana kalırsa Mübarek, aynı zamanda sadece CHP’nin tek parti dönemi uygulamalarını değil, Türk derin devletini, Ergenekonu da modellemiştir. En azından Mübarek’in kılavuzu İsrail ve ABD olduğuna ve bu işin mimarı da onlar olduğuna göre, İhvan’ın bu Ergenekon ve Balyoz dosyalarını iyi bir şekilde inceleyip, Türkiye tecrübesinden bu anlamda yararlanması gerekir..
Sahi Zir vadisindeki silahlarla ilgili gizlenen gerçek ne? Amerikalıların orada ne işi vardı? Mesela orada Amerikalılar değil de Ruslar varsa ne değişir?.. İngilizler bu işin neresinde duruyor?.. MOSSAD ne yapıyor, bütün bunlar olurken.. Bakalım Türkiye’nin derin gerçeği hangi “gömü”den ya da “karanlık oda”dan, “kozmik oda”dan çıkacak?! Biz askeri alanlarda arama yaparken, bakarsınız onlar şehrin göbeğinde bir yerde “Karanlık bir dehlizde”, mesela ayakaltı bir yerde, bir dergâhın karşısında tezgâh açmış olamazlar mı? Selâm ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi