Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Dürüst ol, akıllı ol, delikanlı ol...

Dürüst ol, akıllı ol, delikanlı ol...

İtiraf edelim: Gölgede kalmıştı ve bunun (hırçınlığı değilse de), mutlaka üzüntüsünü yaşıyordu.

Halefi Sabih Kanadoğlu ‘akil kişi’ konumlandırılmasıyla daha ön plana çıkmıştı; gür sesi, laik cumhuriyet kararlılığını yansıtan çelik bakışları, ‘bu böyle olacak, başka türlü olmayacak’ edasıyla sunduğu çözüm önerileri konuşuluyor, dikkate alınıyor, hatta uygulamaya konuluyordu.

Dostum Vural Savaş üzülmesin de, ne yapsın.

Neden kimse onun ‘yol gösterici’ katkılarını gereksinmiyordu. Ah, aklına gelseydi de, ‘367 saçmalığını’ ilk kendisi telaffuz etseydi, edebilseydi...

Bu konuda önceliği Sabih Bey’e kaptırdı.

Başka konularda da (‘AK Parti kapatılsa da Erdoğan bağımsız seçilebilir’; ‘Ergenekon soruşturmasının sonu Şemdinli davası gibi olur’ açıklamalarını hatırlayalım) önceliği Sabih Bey’e kaptırmış ve bir dönemin yıldız ismi olmasına rağmen halefinin gölgesinde kalmıştı.

Bu haksızlık değil miydi?

Oysa bin bir emekle hazırladığı ‘AK Parti çoktan Kapatılmalıydı’ adlı kitabıyla, halefinin de halefi olan saygıdeğer Abdurrahman Yalçınkaya’ya bir tür ‘paralel iddianame’ imkanı sunmuş, yaratıcı katkılarını esirgememişti.

Esirgememişti de...

Burada araya girip Abdurrahman Bey’in hukukunu gözetmek durumundayım.

Ne yani, Vural Savaş gazete kupürlerinden yola çıkarak kitaplar yazacak, iddianameler hazırlayacak, bu basit ‘kes-yapıştır’ ve ‘derleştirme’ yöntemini Abdurrahman Bey’imiz akledemeyecek?

Hiç olur mu?

Bu, değerli Abdurrahman Bey’imize haksızlık değil midir?

Tabii, başkalarına bühtan olsa da, bu noktada ben, dostum olması hasebiyle Vural Savaş’ın yanında yer almak zorundayım. En azından, halefi gibi ‘akil kişi’ kategorisinde görülebilir, ‘paralel iddianame’ niyetine de okunabilecek kitabına hak ettiği değer verilebilirdi.

Kimse hakkını teslim etmedi...

Neyse ki, dün, yeni ve özgün bir çıkış yaparak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı Yüce Divan’a götürecek dosyanın da yolda olduğunu müjdeledi.

Böylece, halefi Sabih Kanadoğlu’nun bir adım önüne geçmiş oldu.

Başbakan Erdoğan’ı ‘Yüce Divan’a götürecek dosyanın içinde, Sabah ve ATV’nin çalık Grubu’na satılması da varmış.

Dostum Vural Savaş’ın bu öngörüsü gerçekleşir mi?

Daha doğrusu, ‘kapatma davası’ndan sonra bir ‘Yüce Divan süreci’ de başlar mı, bilmiyorum.

Fakat, dün baktım, Sabah ve ATV’nin satış işlemleri sona erer ermez kurgulanmış sessizliğini bozan Hürriyet gazetesi, olayın üzerine balıklama atlamış.

Zaten, köşe yazarları aracılığıyla hadiseyi kaç gündür köpürtüp duruyorlardı.

Kamu bankalarından usulsüz kredi kullanılmışmış...

Bilmem hangi ülkeden sermaye bulunmuşmuş...

Falan filan...

Hadi, Vural Savaş’ı kendi öngörüsüyle baş başa bırakalım ve Hürriyet gazetesinin objektif, dürüst, ‘tetikçi olmayan’ yazarlarına soralım.

Bu sorular, ‘Erdoğan’a yasak getirmezseniz, başınıza bela olur... Aslanı öldürmek için tek kurşununuz var, ona göre ha...’ diyen çakma liberal Cüneyt ülsever için de geçerlidir. (Bu arkadaş, ‘Türkiye, Türkiye’ye bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir’ de demişti bir vakitler, hatırlatayım.)

Patronunuz Aydın Doğan, POAŞ’ı kaç paraya aldı?

Hangi bankalardan ne kadar kredi kullandı?

Bu bankalardan kaçı kamuya aitti?

Kullandığı kredilerin hangi dilimi kaç yıl ‘geri ödemesiz’di?

Daha da önemlisi, bir vakitler elinde 500 milyon dolarlık çekle, BDDK koridorlarını arşınlayıp, ‘Biz sabah grubuna talibiz’ diyen genel yayın yönetmeni kimdi?

Bu sorulara dürüstçe, delikanlıca cevap verin, sonra ‘Yüce Divan’ meselesini konuşalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi