Aziz Üstel

Aziz Üstel

Palavracı, fiyakacı, kıyak kabadayılar

Palavracı, fiyakacı, kıyak kabadayılar

Kabadayıların insanı en güldüreni Palavracı Kabadayılardı eski İstanbul’da. Bunlar eski ortaoyunlarında, bir vuruşta dokuz can narasıyla, somun pehlivanlığına soyunmuş, her koltuğu iki değil dört beş karpuz sığacak kadar açık, göğüs ileri, ayaklar cambaz beygirleri gibi eğitimli, başlarında mevsimine göre fesin üstünde kefiye, kuşak, kukuleta, laz başlığı bağlı, sırtta gene mevsimine göre eski sako bozması çifte kapaklı ceketten yelek bulunan, oyuncu Peruz’un kantolarından birini söylemesine neden olan “var mı bana yan bakan!?” tavrıyla insanların arasından geçen, bacak bacak üstüne atmadan oturmayan karikatür gibi adamlardı.

Bunlar genellikle ödlek, polise dur durak bilmeksizin yaltaklanan, dişli biri gördüler mi el etek öpüp “emret abim... beybabam...” diyen kaltabanlardı.

Meyhane, genelev kapatmak, dost tutmak, kapkaççılığı zanaat edinmek, baskın verilince kama, tabanca elinde “açılın ulan yoksa kıyarım!” diyerek kollarını sallaya sallaya baskına gelmişleri yarıp geçmek bunların savurduğu palavralardandı.

Söyledikleri hiçbir söze inanılmazdı. Çiviye takılıp bir yerlerini çizdirseler, bu “yarayı” girdikleri büyük bir kavganın eseri diye anlatır: Ne zaman bir meyhane ya da gazinodan söz açılsa orada kimlerle ne kavgalar ettiklerini döker saçardı. Ölmüş bir kabadayıdan söz edildi mi de, hemen başka ölmüş kabadayıları tanık gösterip, hiç görmedikleri kimselerle tanış çıkarlardı.

Palavracı kendi semtinde dehşet ve korku salmak, haraç almak, milletin karısına kızına sarkmak gibisinden rezillikleriyle anılır, nefret edilirdi.

Fiyakacı Kabadayı karşısındaki az biraz duraksadı mı kalabalıkta söven sayan, üzerine varıldı mı hemen kaçan, dışarıdan bakıldı mı ahım şahım görülen ama utanmaz arlanmaz bir adamdı! Fiyakacının taciz ettikleri birlik olur, kuytuda onu sıkıştırdı mı temiz bir dayak atardı sık sık.

Eskiden her semtin fiyakacı kabadayı tayfası olurdu. Bunlar Aksaray, Yusufpaşa, Cerrahpaşa, Sultanahmet, Şehzadebaşı, Çeşmemeydanı, Firuzağa, Boğazkesen, Tophane gibi semtlere egemen olmuştu hepten. Bunların en birinci fiyakaları caddelerde, halkın toplandığı kahvelerde ağız dolusu küfür savurmak, arkadan atıp tutmak, genelev taşlamak, kapı kırmak, dükkanlarda meyhanelerde olay çıkarmak ve müşteri kaçırtarak mekan sahibini haraca kesmekti. Bunların üçü beşi toplanır, birinin diş bilediği adamı dövmeye giderdi. Eskilerin “şerlerine ninni” dedikleri adamlardı bunlar işte!

Aksaraylı Kakudi Hasan namında bir fiyakacı, insanları yaka paça bir araya getirir “toplanın hele ulan; size falan yerde yediğim dayağı anlatayım” diyerek söze başlar ama attığı hayali dayakları dizerdi birbiri ardına.

Osmanlının son yıllarında Aksaray çevresinde kurulu ve bir ara bütün İstanbul’a korku salan Onikiler, fiyakacıların en reziliydi. Reisleri Arap Abdullah’tı. Kurnaz Arap oturduğu yerden bunlara racon keser, bu salaklar da taban teper, ev taşlar, kapı kırar, birleşip bir tek adamı döver, onlarca dükkanı haraca keserlerdi. Fehim Paşa Çetesi, Sakallı Mehmet Paşa Çetesi de İstanbullunun yıllarca yaka silkmesine neden olmuştu.

Kıyak Kabadayının şakası olmazdı. Bıçağın ucuna neresi gelirse, tabancasının nişangahı neresi olursa, insan orasından vururdu. Bunlar aman zaman da dinlemezdi. Birbirlerine kızar ve o saat saldırırlardı. Bunların en ünlüsü İstinyeli Salih’ti. Uzaktan geldiğini gören hemen kaldırım değiştirirdi.

Hacamatcı Kabadayı kıyaklardan daha ihtiyatlıydı. Bileyli usturalarını ucundan bir parmak kalıncaya kadar sicimle boğar, genellikle köşe başı, dönemeç, sapa, tenhada durup vuracakları kişileri beklerlerdi. Tersaneli Rıza, “balta başı” diye bilinirdi bütün İstanbul’da. Düşmanını bir atılışta istediği yerden vurur, ama öldürmezdi. Açtığı yara bir santimi geçmez, çabuk kapanır, bir damla kantor yağı ya da Cerrah Mustafa Efendi’nin hazır ilaçlarından sarı merhemle iki günde geçerdi. Zaman zaman yaraladığı adama haber salar, üç beş mecidiye avanta ister ve her seferinde alırdı!

Raconcu Kabadayının işi kabadayı geçinen iki kişiyi birbirine düşürmek, kanlı bıçaklı etmek, sonra barıştırmak ve de barıştırmak için racon kesmek yani hakem olmaktı.

Bunların içine Arap Abdullah raconcuların ağasıydı. Biraz omuzu yüksek gezenler, dostundan ayrılmış, dost tutacak olanlarla, arkadaş dostuyla görüşmek isteyenler gibi bir alay adam bir çuval dolusu sorununu çözmek için Arap Abdullah’ın kapısını çalar, onun görüşünü alırdı.

Bunlar, Galata Rumcasından mandepsi, apeki, şorolo, çıngar, mariz, dikiz, aynasız gibi argo sözcükleri ağızlarından düşürmezdi.

Dost gecesi yapar, dost tutardı, raconcu. Şuna buna tehdit savurmak, kendilerinden daha dişli kabadayılara yataklık etmek, hayatlarında yüzlerini bile görmedikleri ünlü kişilerden “can dostumdur” diye söz etmek raconcu kabadayının özelliklerindendi...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aziz Üstel Arşivi