Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Erdoğan’ı dinledim, “halkın sesi”ni aktarıyorum

Erdoğan’ı dinledim, “halkın sesi”ni aktarıyorum

Gazetedeki tek işim “yöneticilik” ve “yazarlık” değil... Aynı zamanda; özellikle saat 19.30-20.00’den sonra “okurlarımla sohbet” ediyorum... Kâh; bir “dert”lerini anlatıp “çare” soruyorlar, kâh “sıkıntı”larını anlatıp “ilgililere ulaştırmamı” istiyorlar.
Dün, aldığım “not”lara baktım da, epey birikmiş... Onun için, bugün “memleket”ten değil, “millet”ten söz edeceğim.. Tabiî; gelen telefon ve faksların hepsi “çözüm bekleyen sorunlar”la ilgili değil!..
EVLİ EVİNE, KÖYLÜ KÖYÜNE!
Meselâ; Bursa’dan arayan İrfan adlı okurum, “emekli generallerin lojman meselesi”ne takmış kafayı... “Nasıl olur” diyor; “Hem emekli olmuşlar, hem de orduevlerinde müstakil odaları veya lojmanları var!..”
Üst düzey bir “kamu görevlisi” veya “bürokrat”ın emekli olduktan sonra “kendi evine taşındığını” söyleyen okurum, “emekli generaller”in de kendi evlerine gitmesi gerektiğini ifade edip, ekliyor:
“Onlar oralarda kaldıkça; oralardaki subay ve astsubayların etkilememesi mümkün mü?..
Hem emir verirler, hem talimat!..
Kimisi de, çamurlanan ayakkabısını sildirir!.. Bir subay veya astsubayın, emekli generalin önünde diz çöküp de, onun ayakkabısını temizlemesi, benim çok ağırıma gitti!..
Bunu yetkililere iletin de;
Generaller emekli olduktan sonra, lojmanları boşaltıp, derhal kendi evlerine gitsinler!..
Evli evine, köylü köyüne!”
MALİYECİ KEMAL’E GÖNDERME!
Erzincan’dan bir okurum da, “Maliyeci Kemal”e takmış kafayı... Hani, “Ben maliyeciyim, ben hesap uzmanıyım!.. Hesap kitap işini iyi bilirim” diyor ya; okurum, “Lise 1”de okuyan bir arkadaşını anlattı...
Hemen bütün “Lise 1” öğrencilerin “dört işlem”i çok iyi bildiği, “kerat cetveli”ni sular-seller gibi ezberlediği bir dönemde, “tembel arkadaş”ına sormuş öğretmen;
“8 kere 6 kaç eder?”
Biraz düşünüp, cevap vermiş;
“58 eder!”
“Olmadı, bilemedin” demiş öğretmen; “iyi hesapla!”
Hesaplamış, “50 eder” demiş!..
Öğretmen, “yine bilemedin” deyince, öğrenci büyük bir pişkinlikle demiş ki;
“Bilemedim ama,
Yaklaştım değil mi?!?”
Okurum, “Maliyeci Kemal Bey”in de; “Her aileye sosyal yardım” konusunda, sürekli “farklı rakamlar” telâffuz ettiğini belirtip, ekledi:
“Ne açlık sınırında bulunan insan sayısını biliyor, ne de ne kadar ödeme yapılacağını!..
Ama, yaklaşıyor!.
Böyle giderse; hükümetin şu an yaptığı sosyal yardımların miktarına yaklaşacak!..”
MELİKGAZİ BELEDİYESİ’NE
Dediğim gibi; “ülke meseleleri” hakkında “görüş” açıklayan okurlarım da var, “kendi meselelerine çözüm arayan” okurlarım da!..
Bakmayın, “kendi meseleleri” dediğime... “Kendilerini” ortaya koyuyorlar ama, aslında “çevredeki insanlar”ın dertlerini de dillendirmiş oluyorlar.
Meselâ, Kayseri Melikgazi’de, “belediye dükkanları”nda “sözleşmeli kiracı” olarak iş yapan “esnaf”ın derdi...
“Gecekondu Önleme Bölgesi”nde “market” işleten okurum; “7 yıldır orada iş yaptığını, Belediye’ye güvenerek yüklü miktarda borç altına girdiğini” ama şimdi, ortalıkta “dükkanlardan çıkarılacaklarına” dair şayialar dolaştığını ve bu yüzden çevredeki esnafın bunlıma girdiğini belirterek diyor ki;
“Ne olur, bu sorunumuzu Melikgazi Belediye Başkanı Sayın Memduh Büyükkılıç’a iletin... Biz, kiralarımızı zamanında ödüyoruz... Bizden yana hiçbir problem yok...
Biz, sayın başkanın Makro Market’le ortaklığı olduğu için bize zorluk çıkardığı iddialarına da inanmıyoruz...
Ama, bu söylentiler bizi fena halde rahatsız ediyor, uykularımızı kaçırıyor.
Bizim, bu şekilde çalışmamıza izin verilsin ki, sayın başkanla ilgili iddiaların fos olduğu anlaşılsın.
Sayın başkan, bize sahip çıksın!”
GURBETÇİLERE PASAPORT ZULMÜ
Bu arada, “yurtdışından” da telefonlar geliyor... Meselâ,. Almanya’daki gurbetçiler, “bürokrasi”den şikâyetçi...
Özellikle, “pasaport değişimi” onlar için tam bir “işkence” ve hatta “zulüm” halini almış.
Daha önce; “pasaport değiştirmek” veya “süresini uzatmak” için ya “elçiliğe”, ya da “konsolosluğa” gidiyorlar ve işlerini orada hallediyorlarmış!..
Ama, şimdi “randevu” sistemi getirilmiş... Hem de nasıl? “Türkiye’deki bir telefondan” randevu alacaklar!..
Meselâ; “0090-216-444 30 20”yi arayıp, “randevu” alacaklar!..
Ama, ulaşmak ne mümkün?..
Ya meşgul, ya cevap veren yok!..
Tabiî, “internetten de randevu alabilirsiniz” diyorlar... Ama bilmiyorlar ki; Almanya’daki çoğu gurbetçi; bırakın, “internet” kullanmayı, doğru-dürüst “okuma-yazma” bile bilmiyor!..
Tamam, “yenilik” yapın da; insanların durumunu da dikkate alın!.. Aksi halde, getirdiğiniz yenilik, tam bir “işkence”ye dönüşür!..
Kaldı ki; bu “yenilik” de bir işe yaramıyor... Meselâ, bir gurbetçi, günler süren “sinir harbi”nden sonra, verilen telefona ulaşıyor ve “randevu” alıyor!..
Ama, ne zamana?!?
Adamın “pasapot”unun süresi “4. ayın sonunda” bitiyor... Verilen randevu ise “6. ayın sonu”na!..
Bu adam; 2 ay, ne yapsın?..
Hadi, bütün programlarını iptal edip, beklesin!.. Ama, bir de “zamanında işlem yaptırmadığı” için “ceza” ödeyecek iyi mi?!?
Dilerim, Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu, konuya el atar da gurbetçileri bu “işkence”den kurtarır!..
Tamam, “yenilik”lere itirazımız yok ama “yenilik” getirilirken, “eski insanlar” da dikkate alınsın!..
Tabiî, onların çoğunun “vatandaşlık numarası” olmadığı da gözden ırak tutulmasın!..
DİŞ TEKNİSYENLERİ ZORDA
“Yenilik” dedim de, aklıma geldi...
Nevşehir’den arayan bir okurum; “20 yıldır Diş Protez Laboratuvarı çalıştırıyorum” dedi ve ekledi:
“Allah’a şükür, bugüne kadar işler iyiydi... Hem ben ekmek yiyordum, hem de yanımda çalıştırdığım 10-15 kişi...
Ama, son 5-6 aydır çok zor durumdayım... İşçilerimi çıkarmak zorunda kaldım!.. Çünkü, ben bile bir lokma ekmeğe muhtaç durumdayım.
Hükümet’in her işi özel sektöre gönderme politikasını doğru buluyorum... İyi ama; devlet diş protezi yaptırma işini niye kendi üzerine aldı?..
30 liraya malolan protezi, şu anda 9-10 liraya yapmak zorunda kalıyoruz... Bu da bizi mahvediyor.
Türkiye’de 17 bin diş hekimi, 15-20 bin diş teknisyeni var... Hepsi mağdur, hepsi aç!.. Acaba, eski sisteme dönülemez mi?..”
ANTALYA’DA BİR OKUL!
Bu talebi de; “aidiyeti cihetiyle” Sağlık bakanı Sayın Recep Akdağ’a iletip, “ilgilerine-bilgilerine” sunduktan sonra; şimdi de Milli Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu’ya seslenmek istiyorum...
Sayın Bakan;
Antalya’da, İstiklal İlköğretim Okulu diye bir okul var, bilirsiniz... İşte bu okulun yönetiminden “şikâyet”ler yağıyor.
Bir ara devreye girip, “okul yönetimi” ile bizzat görüştüm, “şikâyet”leri aktardım ama, baktım, hiçbir değişiklik yok!.. Ben de, size havale ediyorum.
“Şikâyet”lerin ana konusu şu:
Okulda, özellikle “fakir çocukları”na karşı, tam bir “ayrımcılık” uygulanıyormuş!.. Meselâ, “parasal katkı”da bulunmayan öğrencilere “ödev” verilmiyor, böylece “okuldan soğuma”larına yol açılıyormuş!..
Hatta, bazı sınıflarda, “bazı öğrencilerin isimleri” zikredilerek, arkadaşlarının arasında küçük düşürülüyormuş!..
Bu aşağılamaların; onların “minik yürekleri”nde ne gibi “travma”lara yol açacağını, en iyi siz bilirsiniz!..
Ama, sadece “çocuk”lara değil;
Onların “anne”lerine de hakaret ediliyormuş... Meselâ; “çocuğunun durumunu öğrenmek” için, okula “şalvarlı” gelen bir “anne”ye denilmiş ki;
“Sen, benim karşıma bu kıyafetle nasıl gelirsin?.. Önce, buraya nasıl gelineceğini öğren!”
Bunun gibi; daha nice aşağılama ve daha önce “tepeden bakma”cılık!.. Sayın Çubukçu; ben, bunlara telefon açıp, adam gibi anlattım... Baktım ki bir değişiklik yok. Size havale ediyorum!..
Umarım ilgilenirsiniz.
“DEVLET, MİLLET İÇİN!”
Aktaracağım, daha çook “dert”, daha çook “sorun” var... Bunlar, “öncelikli” konulardı... Fırsat bulduğum bir günde, inşaallah “diğer şikâyetleri” de aktarırım!..
Son olarak derim ki;
“Bakan”ından “Belediye Başkanı”na, “ilgili”sinden “yetkili”sine kadar, hemen herkes, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; “Devlet, millet içindir” prensibine uygun hareket etmek zorundadır!..
Erdoğan; “hizmet”lerin merkezine nasıl ki “insan”ı, nasıl ki “millet”i alıyor, memur ve bürokrat da, “önce millet” demelidir...
Aksine bir tavır, bütün “çaba”ları boşa çıkarır!..
Başbakan Tayyip Erdoğan;
“Halkın sesine kulak verin” diyor ya, ben de “halkın sesi”ni aktardım işte..
Gerisi, “yetkili”lerin bileceği iş!..
=============
Sarkozy, dersini aldı
“Kısa boylu” veya “kel” olmak bir “aşağılık kompleksi”ne yol açar mı?.. Demek ki, açıyormuş!.. Meselâ, Yaşar Nuri Öztürk’ün, “saçsız” olmaya tahammülü olmadığı söylenir.
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy de, “boy fakiri” olmaktan dolayı “aşırı kompleks”e girmiş... Boyunu “uzun” göstermek için, “yüksek topuklu ayakkabı” giydiğini bütün dünya biliyor.
Yalnız, bu “yüksek topuklu ayakkabı” giymek;
Onu biraz “kadınsı” davranmaya ve hatta “oryantal/dansöz” olmaya itmiş olmalı ki, sürekli “kıvırıyor!”
Fransa’da iken, “Türkiye’nin AB üyeliğine şiddetle karşı çıkan” bu adam, dün geldiği Ankara’da “enerji işbirliği” önermiş, iyi mi?..
Birçok “kıvrak figür” sergilemesi üzerine, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, zaten “kerhen” kabul ettiği Sarkozy’ye, tokat gibi sözler sarf etmiş: “Türkiye, büyük ve onurlu bir ülke... Sakın bizimle oynamaya kalkmayın!.. Türkiye, eğer bir gün AB’ye girerse, unutmayın ki; Fransa’ya rağmen girecektir!”
İşin doğrusu, Türkiye, Sarkozy’nin gelmesini “istemiyor”du!.. “Yüzsüzlük” edip, geldi... Tabiî “müsteşar düzeyi”nde karşılanmakla kalmadı, Gül ile de, “sadece 35 dakika” görüşebildi!..
Demek oluyor ki; “yüksek topuklu ayakkabı” ile, belki “uzun” görünebilirsin ama “büyük” olamazsın!..
Sarkozy, dün Türkiye’nin “büyüklüğü” karşısında “küçüldü!”
Dilerim, bundan sonra “apartman topuk” kullanmaya kalkmaz!..



Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi