Mehmet Şeker

Mehmet Şeker

Derin milletin soylu sesi

Derin milletin soylu sesi

Salkım Söğüt'ün gölgesinde Bayram Bilge Tokel'le sohbet ettik. Altı soru, üstü cevap... Buyurun. "İnsanoğlu türküsüz kaldığı zaman gurbettedir" diyor merhum Fethi Gemuhluoğlu. Siz her hafta Ülke'de Salkım Söğüt ekibi olarak, bizi sılaya götürüyorsunuz. Bu yolculukta ilk dikkat çeken husus, kalite ve samimiyet... Emeği geçenlere hem teşekkür borçluyuz, hem tebrik. Kabul edin, gönülden kutlayalım ama bu arada işin sırrı nedir, onu da bir nebze açıklayın.

Türkü söylerken ben de uzun yolculuklara çıkıyorum. Bu bazen yeni gurbetlere, bazen da sılaya doğru oluyor ve çoğu zaman türkülerle sıla-ı rahm ediyorum. İşin sırrına gelince, aslında sen söyledin: Samimiyet... Evet, sanat samimiyettir. Hele müzik, özellikle de türkü söz konusu ise... Çünkü türkü yürekten söylenirse yüreğe gider, 'yürekten gelmeyen yırağa (uzak) gider' derler. Türkülere hayatında yer ayıran herkes hesabi değil, hasbi olmalı. Türküleri süse, gösterişe boğmadan, onları kendimize değil, kendimizi türkülere feda ederek okumak; yüreğimizin sesini ifade etmek...

*

Programda kimleri konuk ettiniz? Hepsini zikretmek zor fakat bir kısmını olsun sayar mısınız?

Bugüne kadar Salkım Söğüt'ün gölgesinde ağırladığımız sanatçı, yazar ve akademisyen dostlardan bazıları şunlar: Neşet Ertaş, Mehmet Erenler, Mehmet Özbek, Abdurrahman Kızılay, Mükerrem Kemertaş, Aysun Gültekin, Gülşen Kutlu, Bircan Pullukçuoğlu, Emel Taşçıoğlu, Ali Sultan, Erol Parlak, Cavit Tebrizli, Okan Murat Öztürk, Cengiz Özkan, Nida Ateş ve Nevzat Kösoğlu, Ali Akbaş, Mustafa Çalık, Ahmet İnam, Naci Bostancı, Cemal Kurnaz, Necmeddin Türinay...

*

Biraz da imkânsızı konuşalım. Âşık Veysel sağ olsaydı veya Muharrem Ertaş, Davut Sulari, programa davet etseydiniz, onlara ne sorardınız?

Ustalar ustası bu isimlere soru sormak yerine saatlerce onları dinlemeyi tercih ederdim, ama madem sordun, söyleyeyim: Muharrem Ertaş'a, "Allah'ın, sizi sırf bozlak çalıp çığırmak için yarattığını düşünenler, sizce haklı mı?" diye sormak isterdim. Bir de, vefatından sonra yazdığım 'Abdal Usta'nın Sazı' şiirimi kendisine okuyarak neler düşündüğünü öğrenmek isterdim. Âşık Veysel'e, "Atatürk'e yazdığınız şiiri kendisine okumak için aylar süren yolculuktan sonra Ankara'ya gelip de, elinizdeki 'köylü sazı' bağlama ve kılık kıyafetiniz yüzünden, zaptiyelerin sizi Ulus'a bile sokmak istemedikleri ve hatta bir rivayete göre sazınızı kırdıkları o an neler düşündünüz?" diye sorardım. Davut Sulari'ye, "İnsanları olduğu gibi âşıkları/ozanları da Alevi/Sünni diye ayıranlar gittikçe çoğalıyor; siz kendinizi ne hissediyorsunuz?" diye sormak isterdim.

*

Yarının dünyasında, türkülerin yerini nasıl görüyorsunuz, tahmininiz ve temennileriniz nedir?

Yarının dünyasında türkülerin yerini, dünün ve bugünün Türkiyesi'ne bakarak az çok tahmin edebiliriz: Türkülerin sustuğu, pustuğu, sindiği, hele hele yok olduğu bugüne kadar görülmüş şey değil. Bundan sonra da görüleceğe pek benzemiyor. Türküler hayata sanıldığından çok daha bağlı ve bunun içindir ki onlarla birlikte değişerek -ama başkalaşmadan- devam ediyor. Yani türküler müzikolojinin olduğu kadar sosyolojinin de konusu olmayı çoktan hak ediyor. Türküyü sırf folklorun konusu saymak çok yanlış, hatta büyük cehalet. Müziğe 'musiki' demeyi çok önemseyen ve bunu marifet sanan kesim için türküler, "Türk Musikisi"nin kapsama alanı dışında kalan ilkel, kaba, basit folklorik köylü ezgileridir. Oysa asırlardır canlılığını, dinamizmini kaybetmeden, hâlâ insanların yüreğini titretmesindeki sırrı anlamaya çalışarak, 'halk musikisi'nin, 'Türk musikisi'nin aslı, özü, temeli, ana gövdesi olduğunu herkesin idrak etmesi gerekir artık.

*

Aytmatov, bir eserinde, esir düşen Han'ın son arzusu olarak, yanına herhangi bir çoban getirmelerini ve ondan türkü dinlemek istediğini anlatır. Bugünün Han'ları, bu karatın neresinde görünüyor?

Hiçbir yerinde görünmüyorlar... Kazara içinden böyle bir düşünce geçen Han diyelim bu topraklarda çıksa bile, gerici, yobaz, çağdışı, hatta rejim düşmanı yerine konulacağını bildiği için bunu söylemeyi kolay kolay göze alamaz. Ayrıca bizim çobanlarımızın söyleyeceği hiçbir türkünün, havanın, bugünün 'Han'larınca anlaşılıp beğenileceğine ihtimal veremiyorum. Onlar için dağdaki çobanlarımızın değerini, 'oy'larının bir profesörün, hatta bir manken kızımızın oyu ile eşit olup olamayacağı tartışmasından çıkacak nihai karar belirleyecektir.

*

Hayattaki modernleşmenin türkülere etkisini sormak isterim.

Türkülerin hem bireysel, hem tarihi ve toplumsal hayatımız içindeki yeri ve duruşu, etkilemeye de, etkilenmeye de açık oluşu, türkülerin kayda değer özelliklerinden sadece biri. Bunca patırtı, kütürtü, hengâme arasında, büyük bir seviye ve olgunluk içerisinde kırıp dökmeden söyleyeceğini söyleyen milletin bu 'derin' özelliği en çok türkülerinde tezahür ettiği için, türküler, 'derin milletin soylu sesi' olmaya devam ettiği sürece yaşamaya ve yaşatmaya da devam edecektir. Gerisini türküler değil, varsın modernleşmenin kendisi düşünsün...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Şeker Arşivi