Haşmet Babaoğlu

Haşmet Babaoğlu

Gece, şehir ve ben

Gece, şehir ve ben

"Bir şehri şehir yapan şey... yol kenarındaki bir parmaklığın yüksekliği ve bir gizli sevgilinin şafak vakti o parmaklığın üzerinden sıçrayıp kaçışıdır" der ya Italo Calvino...
Hatta daha da ayrıntılandırır hani...
"Bir şehri şehir yapan şey... bir saçağın eğimi ve bir kedinin o saçak üzerinde kayarcasına yürüyüşüdür."
Şehir... Kedi...
Bir de gece...
Ve gece yağmur sonrası şehre inen sükûneti de eklemeli bu üçüne...
Ben İstanbul'u nicedir böyle seviyorum.
***

Şimdi abartıyorum sanacaksınız, biliyorum...
Ama sokaklardaki çöp konteynırlarını artık modern bir heykel, tarihi bir çeşme gibi ciddiye alıyorum.
Çünkü gece herkes ortalıktan çekildiğinde bir konteynırın yanından geçerken çöplerin arasından başını kaldırıp "burada ne işin var" der gibi bakan güzeller güzeli kedide...
Bozuk, kırık dökük bir kaldırımda yağmurun bıraktığı ışıklı izlerde...
Bambaşka bir şehir estetiğinin işaretlerini algılıyorum.
***

Geçen hafta yine gece yürüyüşlerine vurdum kendimi.
Yağmurun dindiği, birkaç uykusuz bakkalın küçük televizyonlarında dizi tekrarlarına takılıp kaldığı, çocukların çoktan yataklarına gönderildiği saatlerde caddelerden sokak aralarına saptım..
Eski huyumdur.
Canım sıkıldığında...
Çok zaman önceye ait "keşke"lerimi; şimdinin içimi yakan özlemlerini dindirmek istediğimde...
Kaderle kozlarımızı bir kez daha paylaşma vakti geldiğinde...
Gece çıkar, dolaşırım.
***

İki ayrı gece, iki farklı semtte; Kadıköy ve Fatih'te uzun uzun yürüdüm.
Neden oralarda, anlatayım...
Kadıköy Çarşısı hiperaktiftir! Baş döndürücü bir hareketlilikten sonra bitkin düşer, kafayı koydu mu uyur.
Gündüzcüler çekip gitmiş, rüyaları bile ıssızlaşmıştır ama biraz ötede kafeler, barlar, börekçiler kıpırdanmaya devam eder.
Severim o halini!
Fatih'te ise yorgunluktan çok dalgınlık vardır.
Sokaklar tenhalaşır ama evlerdekilerin duaları her saat biraz daha kalabalıklaşır.
At Pazarı'nda zencefil çaylı, nargile fokurtulu hayat devam eder. Sanki orada bütün bir semtin uzanmış yatarken soluk alıp verişini duyar gibisinizdir.
***

Tamam! Dolaştım durdum, paçalarıma sular sıçrattım da ne oldu?
Dilimin ucuna kadar gelip de adını bulamadıklarımı hatırladım mı?
Özlemlerimi, kederlerimi dindirebildim mi?
Ne gezer!
Ama Fatih'teki gece...
Eski Kafa'dan toparlanıp çıkarken Mevlana İdris'in bir şiirinden alınıp kapının üzerine kondurulmuş dizelere takıldı gözüm.
O günden beri aklımdan çıkmıyorlar.
Şöyleydi...
"ağlamak gerekiyorsa biriniz ağlasın/ biriniz akşam olsun yeniden/ biriniz yağmuru dansa kaldırsın."
Ben de buraya yazıyorum işte...
Yürüyüş gecelerimden birinde becereceğim elbet bunu! Yağmuru dansa kaldıracağım!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Haşmet Babaoğlu Arşivi