Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Bana “gazeteciler suç işliyor” dedirtemezsiniz!

Bana “gazeteciler suç işliyor” dedirtemezsiniz!

Ben bir gazeteciyim. Hep şunu söyledim: Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalimlere karşı olacağım.. İlkesel tutumum bu. O zaman bir gazetecinin zarar verdiği kişinin yanında bir gazeteciye karşı tavır takınmam hiç de garip karşılanmamalı. Bir Müslüman, bir Türk için de tavrım aynı olurdu..
Ha! O kişi suçlu mu? Onu hemen söyleyemem. Ya yargının gerekçeli kararına bakarım, ya da daha önce dosyayı inceler ve vicdani bir kanaata ulaşabilirim..
Yargı kararının her zaman hukuki olmadığını da bilirim. Hem de bunu benden daha iyi bilen az bulunur.. Ve ben bu acıları yaşarken, bir kısım meslektaşımın nasıl yangına körükle gittiklerini de bilirim.. Yargı bugün yeni siyasallaşmıyor, 28 Şubat’ı yaşayanlar bilir. Yargı bugün bu askeri vesayet rejiminin oluşturduğu korku tünelinden çıkıp kendini yeniden yapılandırıyor..
Mahkeme karar veriyordu, o 28 Şubat günlerinde; “Cumhuriyetimizin temel değerlerine karşı eleştiri yapanlar, toplumdan ve meslektaşlarından gelecek ağır eleştiriye tahammül etmeyi de bileceklerdir” cinsinden kararlar bunlar..
Ben “Hakkımı helal etmiyorum” dediğim gerekçesi ile mahkûm edildim gıyabımda.. Oysa o söz gazetenin manşetinde çıkmıştı. Ben yazmışım gibi değerlendirdiler.. Yargıtay da bu kararı onadı. 312 General davasını biliyorsunuz. Vakit’in iki Hasan’ı apansız gözaltına alındıklarında kimseden böyle bir tepki gelmedi.. Ben Demirel’in bir zamanlar dediği gibi “Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz” filan da demem..
Ilgaz Zorlu, Yetkin Gürsel, Erdal Bilaller, Ufuk Güldemir, Soner Yalçın, Erdal Şafak gibi isimler beraat ederken, benim hakkımda herhangi bir isnat bulunmamasına rağmen ben tazminata mahkûm oldum. Ilgaz Zorlu dışında kimsenin gıkı çıkmadı..
Kimsenin haksız yere bir saat bile gözaltında kalmasını istemem. Dilerim, umarım bu arkadaşlar isnat edilen suçu işlememişlerdir.. Bir insan suçlu bile olsa, hakları vardır.. Umarım orada bir haksızlığa uğramazlar ve eğer kuvvetli bir şüphe sebebi ile tutuklanmışlarsa bunda bir kasıt yoktur. Varsa o kastın sahipleri de cezalandırılmalıdır. Kasıt olmaksızın bir mağduriyet sözkonusu olanlar için de tazminat ödenmeli..
Doğrusu, bana sorarsanız, madem generallerin %10’u içeride. En az yazarların bir o kadarı da içeri alınabilir.. Milletvekilleri ve üst düzey bürokratlar için de durum aynı.. Hani götürü usulü değil.. “Onlar da alınsın” diye değil. Bu işler “U borusu” gibidir.. “Bileşik kablar”a benzer.. Ben onun için yıllardır, Media, Mafia, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi ve STK arasındaki karanlık ve kanlı bir ilişkiden söz ediyorum. Birilerinin asıl derdi başka gibi geliyor bana..
“Nasıl bir gazeteciyi tutuklarsınız” derken, aslında o gazete ve gazetecinin okur ve sempatizanlarını yanlarına çekmeye, harekete geçirmeye çalışıyorlar.. Yani Ergenekon ve Balyoz davasını sulandırmak isteyen çevreler böyle bir plan içinde hareket ediyor olabilirler..
Bu işin asıl maksadı da bu kişileri kurtarmak olduğunu sanmıyorum. Seçim öncesi bir kamuoyu oluşturarak iktidarı köşeye sıkıştırmak, yıpratmak, öte yandan da CHP’ye destek vermeye çalışıyorlar. Birilerinin bir yargı tasarrufundan yola çıkarak iktidara karşı yürüttüğü kampanya beni böyle düşünmeye zorluyor.. Yani birilerinin maksadı, “üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek!”
Aslında bu tartışmalar iyi oluyor. Böylece halk, kimin ne zaman, hangi konuda kimin yanında durduğunu görüyor. Kısa süre için de olsa, kimilerinde bir zihin bulanıklığı olması normal. Ama bu tartışma sürecinde taşlar yerine oturuyor.. Basındaki genel yaklaşım belli. Kamuoyunda da.. AK Parti’nin önlenemeyen yükselişi, ya da Erbakan’ın cenazesinde buluşan insanların bir bildiği vardır herhalde..
Biz, “Media tetikçiliği”, “Media linci” nedir onu iyi biliriz.. Bugün ağlayanlardan birçoğu, bir hafta süre ile bütün malûm media gazeteleri, kanallarında aleyhime yayın yaparken, hakaretler yağdırırken “gık”ları çıkmadı. Andıç olaylarına karşı çıkan kaç gazeteci vardı?.. Eklemlenmiş gazeteciler, kimin safında yer aldılar, hatırlayın o zaman.. “Etme bulma dünyası”, bu dünya.. “eden bulur”. Ne demişler: “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste”. Karga besleyenlerin gözlerini, sakınmaları gerek..
Tekrar başta yazdıklarıma geri dönüyorum ve hepimizin bugün oturup, yaşananların bir muhasebesini yapıp, kendi kendimize, “ben nerede yanlış yaptım” sorusunu sormamız gerek.. Sadece kendimiz için hukuk/adalet değil, “herkes için adalet” demeyi öğrenmemiz gerek..
Şimdi bir samimiyet testi yapalım. 28 Şubat’ta, bunlardan hangi gazeteci, o brifinglere, o YAŞ kararlarına, o fişlemelere karşı çıktı, bana söyler misiniz?
Yine de birilerinin, birilerine karşı öfkesi, onları, ötekiler hakkında adaletsizliğe sevk etmemesi, gerek. Bu işin bir kan davasına dönmemesi gerek. Benim durduğum yer burası. Selâm ve dua ile..


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi