Rahim Er

Rahim Er

Darbeci medya

Darbeci medya

Matbuat döneminden imdilere medyada bir örtülü niyet olarak darbe teşvikçiliği hep sürüp gelmiştir. Sermaye de serlevha da/manşet de çok kere tartışma sebebidir. İkisinin de çıkış noktası daha ziyade suyun öte yakasıdır. Bugün kavga bu ikisinin kısmen olsun yerlileşmeye başlamasından doğmaktadır.
Matbuat tek parti diktatoryasında kuldur. Manşetler, başta kim varsa onun isminden bahisle ..... hazretleri diye yazılırdı. Böyle manşet çekmeyen gazete de kapatılırdı. Aynı matbuat demokrasiye geçildiğinde kükreyen aslan kesildi. Şimdilerde 28 Şubatta birtakım çevik generallerin siparişi üzerine manşetler atıldı, deniyor. Buna verilecek cevap, gazeteni kapatsaydın da bu zillete katlanmasaydın sözüdür. Doğrusu, oldum olası askeri fikren iğfal eden birtakım basındır. Basın ve üniversite iki yandan kulaklara fısıldarlar:
Haydi aslanlarım daha ne duruyorsunuz?
Vatan elden gidiyor.
Cumhuriyet tehlikede.
Yobazlar her yana hakim oldular...
Her gün sütunlardan bu şırıngayı yiyenler cuntalaşıp başa dert olmuşlardır. Sağa-sola iftira yağdıranlar, kendilerinden başka kimseyi görmezler. Dar çerçeveli batıl ve katı bir tarikat gibidirler. İman sahipleri öz yurtlarında parya olarak kaldı, bunlar turist olarak dolaştı.
Basın özgürlüğü deniyor?
Özgürlük, hürriyet ne kelime?
Lafı mı olur? Biz, kalem tutanların mürekkebini şehidlerin kanından üstün gören bir yüksek anlayışın mensuplarıyız. Böyle kalemlere toz kondurur muyuz? Biz, hürriyeti Fransız ihtilaliyle tanımadık. İnsan haklarını da İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinden öğrenmedik. Fikir namusu olanlara, yalana, hileye, entrikaya, darbeye bulaşmamış kalemlere sahip çıkmak bir borçtur. Bir kimse sırf solcu diye, sırf sağcı diye sırf bilmem neci diye kıymetli olamaz. Kıymetli olması onun haysiyetine, üslubuna, sözüne, eserine bağlıdır. Selanik çıkışlı matbuatın kanserli tutuculuğu odur ki kendinden olmayanı kesinlikle görmez. O ister ölsün, ister kalsın, isterse Nobel alsın yoktur. Necip Fazıl’a, ‘bir mısraı bir millete şeref vermeye yeter!’ diyenler, ‘Allah’ der demez ‘sabık şair kendine yazık etti’ dediler.
Tavır şudur: Ya doğuştan bizden olacaksın veya sonradan bize geleceksin. Ana haber bülteni sunucusu ve aşikâr sol hayranı gazeteciyi de yok sayıyorlardı, hatta dalağına kastettiler. Fakat bu kimse ne zaman ki saf değiştirdi dedikodularını bile haber yapmaya başladılar. Yarın işi bitip de silkelediklerinde yine yokluğa mahkum olacaktır. Oda’sından alınan zanlı kendini Abdi İpekçi’nin devamı diye takdim etti. Metin Toker’in devamı demek daha münasip olur. Gazeteci Metin Toker, İsmet İnönü‘nün damadıydı. Çıkardığı Akis dergisiyle 27 Mayısta askeri uçurumdan itenlerin başındadır. Çizgisinden hiç şaşmadı. Gazetedeki sütununda Turgut Özal’a aynen şöyle yazmıştı: ‘Sen istediğin kadar karının, kızının donunu göster biz senin niyetini biliyoruz.’
Basın niyet okudukça, kalem ve kılıç cuntacılıkta birleşir. Çare, bizden diye zanlının heykelini dikmeye kalkışmak, polis ve yargıyı lince yeltenmek değil, öz eleştiridir.
Jurnalcilerle gazeteciler ayrılmalı.
Bu millet yerine göre öz evladını feda ederek yüz yıllar boyunca yaşadı.
Silahlı kuvvetler de kalemli kuvvetler de bir de farklı pencereden baksınlar.
Temiz medya.
Temiz yargı.
Temiz baro.
Temiz üniversite.
Temiz ticaret.
Temiz siyaset.
Temiz ülke.
Temiz insan...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Rahim Er Arşivi