M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Gerçek İslam Şehri

Gerçek İslam Şehri

Halkı Müslüman olan bir şehrin, gerçek bir İslam şehri olup olmadığını anlamak için birtakım ölçüler, kriterler (kıstaslar) vardır. Bunları sıralıyorum:

1. Günde beş vakit Ezan-ı Muhammedi okununca şehirde bir hareket, bir kaynaşma başlar, halk akın akın camilere gider, cemaatle namaz kılar, dünyevi hayatı durdurur, alemlerin Rabbine ibadet eder.

2. Müslüman bir şehirde kadınlar ve kızlar tesettürlü olur.

3. Cuma ezanı okununca işyerleri, lokantalar, dükkanlar kapanır; sokaklar, caddeler, meydanlar ıssızlaşır, halk camileri doldurur.

4. İslam medreselerinde icazetli din alimleri, fakihler yetiştirilir.

5. Şehrin okullarında İslami eğitim veren okullar bulunur.

6. Erkek ve kız çocuklar ayrı okullarda okur.

7. Sokaklarda, pazarlarda, çarşılarda alenen yenilmez, içilmez.

8. Toplu ulaşım vasıtalarında kadınlarla erkeklerin yerleri ayrı olur, kadınlar rahatsız ve taciz edilmez.

9. Resmi vesikalarla serbestçe KDV'li, vergili yasal fuhuş yapılmaz.

10. İçki satılmaz.

11. Müstehcen yayın yapılmaz.

12. Bar, pavyon, diskotek, masaj salonu olmaz.

13. İslam şehrinde mahkemeler işsiz, hapishaneler ıssız olur.

14. İslam şehrinde tasavvuf tekkeleri olur ve bunlara bağlı halk zaman zaman topluca zikrullah yapar.

15. İslam şehrinde hafta tatili Cuma günü olur.

16. İslam şehrinde maruf ile emreden ve münkerden nehy eden bir teşkilat bulunur.

17. İslam şehrinde yaşayan gayr-i müslim azınlıkların din, inanç, kimlik ve kültürleri koruma altında olur, onlara zulm edilmez.

18. İslam şehrinde kadınlar ve kızlar seks aleti olarak görülmez, onlara saygı gösterilir, haysiyetleri ve namusları korunur.

Bir şehirde bu saydıklarım yoksa orası Müslümanların yaşadığı bir şehir olur ama bir İslam şehri olmaz.

* (İkinci yazı)
Bizim Başımıza Gelirse?..

Dünyada hiçbir ülke zelzeleye karşı Japonya kadar hazırlıklı, tedbirli olamaz. Japonlar, İslam'ın "Deveni sağlam bir kazığa iyice bağla, ondan sonra tevekkül et" düsturuna uyan bir millettir. Japonya'da yüz kişinin öldüğü bir deprem, bizde halkın yoğun olduğu bir yerde gerçekleşse on binlerce insan kaybı olur.

Doğan Güneş ülkesindeki son kayıplar, yer sarsıntısından çok, denizden gelen dev dalgalar olmuştur.

Bütün tedbirlere rağmen oradaki atom santrallarından biri çökmüş ve etrafına radyoaktif zehirler saçmaya başlamıştır.

Bir insan olarak nükleer santrallara karşı öteden beri içimde bir korku ve ürküntü vardır. Ya Çernobil'de olduğu gibi bir kaza olursa, ya bir depremde çökerse, ya bir sabotaja uğrarsa, yahut bir savaşta düşman tarafından tahrip edilirse...

Büyük barajlar hakkında da böyle korkularım bulunmaktadır.

Milyonlarca vatandaşımız işin farkında değildir ama ahir zaman alametleri hızla sökün etmektedir. Büyük zelzeleler... Volkan patlamaları... Korkunç tayfunlar, kasırgalar... Savaşlar, ihtilaller, iğtişaşlar (Lütfen sözlüğe bakınız)...

İnsanlık çılgın bir devre giriyor.

Medya ahir zaman alametlerinin haberini verirken, halkı uyarmak ve ıslah yoluna girmesi için vermiyor, rating için, heyecan uyandırmak, ticaret için veriyor.

Geçenlerde bendenize bir rüya anlattılar: Bir zat, vefat etmiş bir yakınını kabrinden dışarıya çıkarken görmüş. Ona, "Size haber vermek için kabrimden çıkıyorum. Ahiret aleminde, dünyadan gelecek çok sayıda kimseler için büyük hazırlık var..." demiş.

Biz yine günlük hayatımızı yaşayalım, dünya işlerimizi yapalım ama ahireti de ihmal etmeyelim.

Toplumumuz büyük günahlara batmıştır. Kötü eğitim, kötü medya, kötü propagandalar halkın bir kısmını paraya tapar hale getirmiştir... Cinsel şehvetler toplumu sarmıştır... Sosyal adaletsizlik korkunç boyutlara ulaşmıştır... Zina, içki, kumar, haram yeme, lüks, israf yaygın ve yoğun hale gelmiştir...

İnsanlığa örnek olması gereken Ümmet-i Muhammed paramparça, başsız, teşkilatsız, güçsüz durumdadır. Nice İslam ülkesi zalim rejimlerin, gaddar tiranların pençesi altında ezilmektedir.

Maddi zenginlik arttıkça ahlaksızlık ve günah da artmaktadır.

Müslümanların büyük kısmı ilimsiz, alimsiz, nasihatsiz kalmıştır.

İslam bize ne diyor: "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya işlerini yapın, vazifelerinizi yerine getirin; yarın ölecekmiş gibi ahirete hazırlanın, o uzun yolculuk için azık toplayın..." Biz bu nasihati tutuyor muyuz?

Türkiye Müslümanlarının irşad edici, kurtarıcı, aydınlatıcı nasihatlere büyük ihtiyacı vardır. Böyle nasihatleri şu zümreler yapabilir ancak: İcazetli ulema ve fukaha... Kamil mürşidler ve icazetli gerçek şeyhler... Müslüman hükema ve üdeba...

Siyaset işleri toz duman... Medyada bir hengame ki sormayın... Aile düzenimiz çok bozulmuş... Çocuklar ve gençlik genellikle iyi yetişmiyor... Çok düşük, çok bayağı, çok kaba bir hedonizm toplumu sarmış... Para hırsı nicelerini çıldırtmış, kudurtmuş...

Japonya'daki zelzeleleri, tsunamileri, nükleer santral patlamalarını binlerce kilometre uzaktan tv önündeki koltuklarımıza gömülerek seyrediyoruz...

İleride (ne zaman?) bizim de başımıza böyle şeyler gelebilir. Bunlara, Japonlar kadar hazırlıklı mıyız?

* (Üçüncü yazı)
Kiril Yazısından Latin yazısına

Türk ülkelerinden Kazakistan, Kiril Alfabesinden Latin alfabesine geçecekmiş. Bazıları bu değişikliği bir devrim olarak niteliyor. Bendeniz bu görüşte değilim. Çünkü:

* Ne Kiril alfabesi, ne de Latin alfabesi milli ve tarihi yazımız değildir.

* Müslüman Türklerin milli ve tarihi yazısı İslam/Kur'an yazısıdır. Türkler bu yazıyı bin yıldan fazla kullanmışlardır.

* Çeşitli Türk lehçeleri için en uygun yazı İslam/Kur'an yazısıdır.

* Stalin rejimi çeşitli Türk kavimlerini İslam'dan uzaklaştırmak, onları yabancılaştırmak, kültür hayatlarında büyük bir kopukluk meydana getirmek için onların milli, dini ve tarihi yazılarını değiştirmiştir.

* Bundan 100 sene önce Kırım'da basılan, İsmail Gaspıralı beyin Tercüman gazetesi İstanbul'da ve diğer Türk ülkelerinde rahatça okunup anlaşılabiliyordu. Stalin'in kızıl devrimlerinden sonra Türkler birbirleriyle anlaşamaz oldular.

* Kütüphanemde 19'uncu asrın sonlarında ve 20'nci asrın başlarında Kazan'da, Ufa'da, Orenburg'ta, Bahçesaray'da basılmış gazete, dergi nüshaları, kitaplar var. Bunları yüzde 95 okuyup anlayabiliyorum ama yeni basılan kitapları ve dergileri okuyup anlayamıyorum.

* Türk ülkelerinde yazı, lisan konusunda büyük tahribat olmuştur. Bu tahribatı tamir için, gayr-i resmi de olsa Kur'an/İslam yazısını öğretmekte ve yaymakta büyük faydalar bulunmaktadır.

Kazakistan'ın bütün okullarında Kur'an/İslam yazısı okutulup öğretilmelidir.

Kazak Müslümanlarının, atalarının bir yıldan fazla kullanmış olduğu milli, dini, tarihi yazıyı bilmemeleri kültürel bir ayıptır.

Bütün Türklerin veliyyinimeti olan Ahmed Yesevi hazretleri Türkçeyi İslam/Kur'an alfabesi ile okuyup yazmıştır.

Milletler edebi ve yazılı lisanlarıyla ileri veya geri olurlar.

Sovyet emperyalizmi ve neo-kolonyalizmi, hegemonyası altındaki Müslümanları cahil bırakmak, onların milli kimlik ve kültürlerini erozyona uğratmak, onları sömürmek ve köleleştirmek için dil ve tarih konusunda büyük baskılar, devrimler yapmıştır.

Dikkat buyurduysanız, Arap yazısı demiyorum, İslam/Kur'an yazısı diyorum.

Arap yazısını bugünkü şekline getirenlerin çoğunluğu Arap değildir. Arap yazısını İslam/Kur'an yazısı haline Müslümanlar getirmiştir. Türkler, Farslar ve diğer akvam-ı islamiyye...

Kur'an-ı Azimüşşan Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuş, Kahire'de en güzel şekliyle tilavet edilmiş, İstanbul'da enfes hatlarla Mushaflara geçirilmiştir.

Ezan nasıl milli dillere yapılmış tercümeleriyle okunamazsa, İslam kavimlerinin lisanlarının da Kiril veya başka yazılarla yazılması doğru değildir.

Latin harflerinin ilerlettiği, İslam yazısının gerilettiği iddiası hezeyandan ibarettir. Zor bir yazı geriletseydi, Japonlar, Çinliler, Güney Koreliler bugünkü ileri ve güçlü durumda olabilirler miydi?

Tatar Türkologlarından Alimcan Şeref beyin 1926 Bakü Türkiyat kongresinde okuduğu "Harflerimizin Müdafaası" başlıklı ilmi tebliği, İslam/Kur'an yazısının Türkçeye, Latin yazısından daha uygun olduğunu ilmi bir şekilde ispat etmektedir. (Bu kitabı Bedir Yayınevinden temin edebilirsiniz. Tel: 0212/519 36 18)

Benim bu iddialarıma itiraz edecek Türkçü kardeşlerimiz çıkarsa, onlara şunu söylerim: Kazakistan'ın Kiril alfabesinden Latin alfabesine geçmesi milli bir devrim değildir. Milli devrim yapılmasını istiyorlarsa Göktürk veya Orkun yazısına geçilmesini istesinler...

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi