Cemal Nar

Cemal Nar

Güç ve Kibir 2

Güç ve Kibir 2

Gerçekten şu insanın eli, ayağı, kaşı gözü, hatta bütün kaportası, yaşadığı yeri, içinde bulunduğu toplum ve ırkı, tamamen kendi tercihi dışında gerçekleşmektedir. Bir dahli olmadığı bunlarla nasıl övünebilir?

İlim ve servet gibi kısmen çalışarak kazanabilinen güzellikler ise sonsuza kadar kalıcı değildir. İşte gözümüzün önünde bütün bildiklerini unutan ve aklı tamamen giden bunca insan varken, bunca zenginken fakir olmuş “devlet düşkünü”nü görürken, bunlarla bile insan kendini büyük göremez. Görmemeli. Akıl ve iz’an bunu gerektirmez mi?


İnsan iyi düşünürse, kibirin, büyüklük taslamanın gerçekten ahmaklık olduğunu anlar. Eskiler, insandaki kibir hastalığını kırmak için “evvelin bir damla pis su, ahirin ise kokmuş bir leştir. Neyine büyüklük taslıyorsun?” derlerdi.

Evet, “Azamet” ve “Kibriya” sıfatları, ancak yoktan var edici Allah Teâlâ’ya yakışır. O’nun ötesindekileri büyüten, tevazudur, alçakgönüllülüktür. İşte bu yüzden kibirin en kötüsü, bunu bilmesi gereken âlimlerde olan kibirdir.

Bir araya gelmiş aramızda konuşuyoruz. Bir tanemiz, İlahiyat Fakültesinde hoca. Her söze başladığında “biz akademisyenler” diye başlar ve bizim öyle olmadığımızı vurgular. Ama ahmaklığından adının “biz akademisyenler”e çıktığını bir türlü anlamaz. Kimsenin kendisini candan sevmediğini göremez. Ama hepsi öyle mi akademisyenlerin? Değil tabi. İlmî bir söze bile “bağışlayın” diyerek giren mütevazileri de var.

Her zengin de kibirli değildir. Ama öyleleri de vardır ki, tafrasından geçilmez. Etrafında ancak boğazını seven dalkavuklar durabilir. “Nasıl tahammül edebiliyorsunuz?” demişler birisine. “Beleş lokmalar lezzetli” demiş gülerek.

Adam memurdur. Bürokrat mı demeliydik? Hala kahvede kendisini masa başında “mağrur” biliyor. Fakat insanlar aldırmayınca, yalnızlığı seçiyor kırılmış olarak…

Emekli komutan sohbet ederken de komut veriyor. Kime? Kardeşlerine, komşularına, arkadaşlarına! Etrafında alaylı tebessümler ama o bir türlü unutamıyor rütbesini.

Evet, kendilerini büyük ve yüksek “sanal” makamlara çıkartanlar, kendilerini çok yüksek mevkilerde görenler, uçuruma düştüklerinde daha çok kol kafa kırıyor, daha çok yaralanıp eziliyorlar.

Hiç şüphesiz kibir, en tehlikeli vaziyetini, güçlü insanlarda gösterir. Bir insanda hem kibir, hem de güç varsa, ondan insanlık adına iki kere korkmak gerekir. Bütün diktatörler, zalim krallar, faşist militaristler, anarşist ve teröristler, bu tür megola manyaktırlar.

Ülkemizde en garipsediğim ve ayıpladığım olaylardan biri de, zaten fevkalade kibirli olan güç ve kuvvet sahiplerine, aydınların, üniversiteli bilim adamlarının, medyanın ve üst düzey bürokratların yalakalık yapmaları ve onları yanlış davranışlara kışkırtmalarıdır. Oysa onların görevi bu tür kibirli ve güçlüleri uyarmak, yasalara boyun eğdirmek, hukukun üstünlüğüne inandırmaktır. Demokrasinin diktatörlüğe üstünlüğü biraz da buralardadır değil mi?

Ahlâk deyip geçmeyelim efendim. Onun da kaynağı olan dini görmezlikten gelmeyelim. Yoksa fatura “mutsuzluk” olarak karşımıza çıkar hayatın her anında. Daha bunlar, bu dünyada olanlardır. Bunun bir de ahireti vardır elbette. İnansa da var, inkâr etse de…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi