M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

İstanbul Depremi Yaklaşırken...

İstanbul Depremi Yaklaşırken...

İstanbul Teknik Üniversitesi Afet Yönetim Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, İstanbul idarecilerini, halkı, iktidarı ve bütün ilgili ve sorumlu kişi ve makamları uyarıyor. Milliyet Gazetesinde yayınlanan "Deprem Sonrası Toplanacak Alan Yok" başlıklı yazıdan bazı can alıcı cümleleri aşağıda okuyacaksınız:

1. İstanbul Teknik Üniversitesi Afet Yönetim Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu uyarıyor: "Deprem şurada, fay hattı burada, tsunami tehlikesi vesaire... Bunları belirledik de ne oldu? Biz sadece tespiti yapıyoruz, sonra oturuyoruz ağlıyoruz. Çözüm? Çözüm yok. Ben vatandaş olarak Üsküdar'da oturuyorum. Bir afet olduğu zaman, evim hasar görürse, Japonya'daki gibi nereye gideceğimi, nereye sığınacağımı, bir tas çorbayı nereden alacağımı bilmiyorum. Bunu vatandaşlar bilmiyor. Normal bir günde benim bunlardan haberim yoksa afette nasıl olacak?.."

2. İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Prof. Cemal Gökçe şöyle diyor: "İstanbul'da boş bulunan her yere, kamu, belediye ya da vakıf arazisi olan her yere binalar yaptılar. Dolayısıyla insanların evlerinden çıktıktan sonra toparlanacakları alan kalmadı... Sahil bantları problemli... Diyelim ki, Bakırköy'de oturuyorsunuz, sahile çıktınız. Sahil yolu dolgu... O dolgunun depremde yıkılıp su altında kalmayacağının garantisi yok... Şişli'de nerede toplanacak insanlar?.. Ali Sami Yen'i, eski Likör fabrikasını yıkıp yerine rezidans yapıyorlar."

3. İMMOB Mimarlar odası genel başkanı Eyüp Muhçu: "17 Ağustos 1999 depreminden sonra yeni açık alanlar, park alanları, deprem anında buluşma alanları yapılması gerekirken tam tersine, var olan açık alanların, yapılaşma yoluyla ortadan kaldırılması söz konusu. Bunlardan birisi Kadıköy'deki Kuşdili Çayırı (Eski Salıpazarı arazisi). Burası Kadıköy'de deprem sırasında buluşma ve sığınma alanı olarak kullanılabilecek en önemli yer. Sit alanı olmasına rağmen, buranın bir alışveriş merkezi vs. şeklinde betonlaştırılması için yoğun çaba sarf edilmekte. Ataşehir, Ataköy, Bahçeşehir gibi yerleşim alanlarının ortak donatı ve yeşil alanları da ortadan kaldırılıyor..."

Evet üç uzman kişi böyle uyarıyor... Daha nice uyarılar var. Nice ilgili ve bilgili uzman feryat ediyor.

1999 depreminden sonra çatlak plak gibi tekrarlanan "Depreme alışalım... Depreme alışalım..." teraneleri bizi gerçekten depreme alıştırdı. Depreme doğru dürüst hazırlanacağımıza yan geldik yattık, hazırlık yapmadık. İstanbul'da büyük bir deprem olduğunu düşünelim. 10 binlerce bina, kimisi yassı kadayıf gibi çökerek, kimisi ağır hasar görerek oturulmaz hale geldi. 100 binlerce ölü... 100 binlerce yaralı... Zelzeleden sonra milyonlarca İstanbullu sokağa çıktı. Bu milyonlarca insan nerelerde toplanacak, nerelerde barınacak, içecek suyu, bir tas çorbayı veya bir dilim ekmeği nasıl bulacak, yaralılar nasıl tedavi edilecek?.. Bu soruların cevapları yok.

Dev şehirde milyonların toplanabileceği alanlar, parklar, açık sahalar yok.

Gerçekten çılgın bir hırsla bütün yeşil sahalar, açık alanlar tahrip edildi, üzerlerine çirkin ve iğrenç yapılar kondu.

Evlerinden dışarıya fırlayan milyonlarca depremzedenin tuvalet ihtiyaçları bile büyük bir problemdir.

İdarecilerimizin bunları şimdiye kadar düşünmesi, plan ve program yapması, çare ve çözüm bulması gerekirdi.

Japonya'daki son felakette yağmacılık olduğuna dair herhangi bir haber okumadım. Japonların ahlâkı, karakteri, disiplini böyle bir şeye imkân ve fırsat bırakmaz. Bizde büyük zelzeleden sonra yüz kızartıcı, korkunç bir yağma furyası başlayacaktır. Buna karşı tedbir alındı mı acaba?

İstanbul'da büyük deprem olursa, yazlığı olanlar oralara nasıl gidecekler? O da büyük mesele...

Boğaz Köprüleri yıkılır mı?

Henüz işletmeye açılmadı ama denizin altındaki tüp geçit sağlam kalır mı?

Deprem konusunda dünyanın en hazırlıklı ve tedbirli ülkesi Japonya... Onların halini görüyoruz.

Her şeye rağmen orada insanların toplanacakları, barınacakları alanlar var. Afetzedelere su ve yiyecek veriliyor... En önemlisi de o ülkenin halkı panik yapmıyor.

Evet, soru şu: İstanbul'da büyük bir deprem olursa yıkılıp çökmeyen evlerden kaçıp sokaklara çıkan halk, nerelerde toplanacak, nasıl barınacak, ne yiyip içecek, tuvalet ihtiyaçlarını nasıl karşılayacak, yüz binlerce yaralı nasıl tedavi edilecek?

Bir soru da şu: Yüz binlerce ölüyü gömecek mezar yeri var mı? Konunun aşinası olanlar 'yok' diyor...

Uzmanlar, 19 Ağustos depreminden sonra inşa edilen binaların çoğunun çürük olduğunu iddia ediyor.

Yazıklar olsun!.. Depreme alışmıştık ama hazırlanmadık, gereken tedbirleri almadık...

İstanbul şehrinin üç kelimeden ibaret kısa tarifini yapayım: Depremini bekleyen şehir...

Deprem yaklaşıyor... Bir kesimin azgınlığı gün geçtikçe artıyor... Lüks, israf, fuhuş, zina, içki, kumar, haram yeme, eğlence, zevk u safa, gurur, kibir, fısk fücur, nifak şikak, isyan tuğyan.

Otobüslere binen binlerce taraftar vasıtaların camlarını kırkmışlar, pencerelerden sarkıp holiganlık yapmışlar.

Şehrin genelevlerinde resmi TC vesikalarıyla yasal fuhuş yapılıyor. KDV'li, gelir vergili, kapısında emniyetli olsun diye polis bekleyen genelevler. Öyle ya kadın hakları, hürriyetleri ve haysiyetleri bahis konusu olunca gereken bütün tedbirler alınır.

Seçimlere az kaldı. Birtakım adaylar vekil olabilmek için bir milyon doları harcamayı göze almışlar. Bu parayı nasıl çıkaracaklar? Maaş ve yolluklarla çıkmaz ki...

Cinayetler, tavuk gibi adam boğazlamalar, fakir çoğunlukla zengin azınlık arasında korkunç uçurum, zekatlar bile o biçim toplanıyor, futbolcular, mankenler, şarkıcı ve türkücüler.

Sodom ve Gomore... Bizans ve Roma... Lut kavmi... Nemrud'lar Firavun'lar, yüksek binalar diken Şeddat'lar...

Pompei ve Herculanum... Patlamaya hazırlanan Vezüv... Depremin ayak sesleri...

Depreme alışan beyler ve hanımlar!.. Size soruyorum: Alıştığınız depreme hazır mısınız? Gereken tedbirleri aldınız mı?

(Bu yazıyı bundan on sene önce yazmış olsaydım, Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanırdım...)

*(İkinci yazı)
KÂMİL MÜRŞİDLER

İstanbul Boğazından geçen gemiler, kılavuz kaptan alırlarsa geçişleri emniyetli oluyor. Bazen bir gemi masrafı azaltmak, tasarruf yapmak için kılavuzsuz geçiyor ve hem kendini, hem şehri tehlikeye atıyor.

Hayat, İstanbul Boğazında bulunanlardan çok daha fazla ve çeşitli akıntılarla, tehlikelerle doludur. İnsanların binde 1'i bile kendisini çekip çevirecek olgunluğa, birikime, tecrübeye, bilgiye, kültüre, sezgiye, sağduyuya sahip değildir. İnsanoğlunun rehberlere, mürşidlere, kılavuzlara, yol göstericilere ihtiyacı vardır. İslam'da böyle kişilere mürşid-i kâmil denir.

Her mürşid, kâmil değildir.

Mürşid-i kâmilin, kendisini rehber edinen Müslümana ne gibi faydaları olur?

1. Sahih inanç ve bilgiler konusunda.

2. İyi bir insan, iyi bir Müslüman, iyi bir vatandaş olması konusunda.

3. Ahlâk ve karakterinin iyi olması konusunda.

4. Günahlardan, ayıplardan, çirkinliklerden, isyandan, azgınlıktan uzak durması için.

5. Dünyada haysiyetli bir hayat sürmesi, ahirette ebedî saadete sahip olması konusunda.

Bu devirde halkın büyük kısmının aklı fikri, baş amacı çok para kazanmak, iyi bir hayat sürmek gibi şeylerdir. Kâmil mürşid bağlılarını, müridlerini, kendisinden el alanları bu konuda uyarır, dizginler, frenler.

Kâmil mürşid haram kazançlara karşıdır. Ona bağlanan haram yemez.

Vatandaş zengin bir insan, kâmil bir mürşide bağlıysa, bu mürşid ona lüks ve israflı bir hayat sürdürtmez.

Kâmil mürşid, müridlerine ihlası öğretir.

İstikameti, yani doğruluğu ve dürüstlüğü öğretir.

Gurur ve kibir tuzaklarına düşmekten korur.

Tek cümleyle kamil mürşid insanlığı ve Müslümanlığı öğretir, yaşatır.

Eskiden padişahların bile mürşidleri varmış. Merhum Sultan II. Abdülhamid'in birkaç şeyhi vardı. Bunlardan biri Şazelî tarikatının Darkavî koluna mensup Şeyh Muhammed Zakîr el-Medenî idi (Allah sırrını takdis etsin). Şeyh Hazretlerinin ölümünden sonra Padişahın saltanatı sarsıldı.

Kâmil mürşidler, bağlılarından para ve maddî menfaat talep etmezler.

Kâmil Mürşidlerde Kur'ana, Sünnete, Şeriata aykırı hal ve tavır olmaz.

Mürşid geçiniyor ama Şeriata aykırı işler yapıyor, o zat kâmil değildir, kendisinden keramete benzer işler sadır olsa, onlar keramet değil istidractır.

Bir kâmil mürşid bulmak, ona intisap etmek nasip meselesidir. Böyle bir nimet herkese nasip olmaz.

Bir İslam ülkesindeki kâmil mürşidler, o ülke için çok büyük bir nimettir. Onlar halkın ıslahı için çalışırlar.

Böyle muhterem zevatın duaları üzerimize sayeban olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi