Yılmaz Öztuna

Yılmaz Öztuna

Hâtıralar en tehlikeli tarih kaynaklarıdır

Hâtıralar en tehlikeli tarih kaynaklarıdır

Hâtıralar, siyasî olsun, edebî olsun, hattâ dedikodu niteliği taşısın, zevkle, ilgiyle okunur. Batı’da pek çok kişi hâtıralarını yazar. Türk bibliyografyasında da yüzlercesi bulunmakla birlikte, bizde çok yaygın olduğu söylenemez. Genellikle hem okumak, hem yazmak alanlarında ileri ülkeler çizgisinde değiliz. Kitap ve periyodik tirajlarımız bunun kanıtıdır.
Tarihe mâl olmuş ünlü kişilerin söylediklerini herkes merak eder. Ama hâtıralar en tehlikeli tarih kaynaklarıdır. Bir kişi, çok defa kariyerinin sonunda, şahid olduğu veya olduğunu ileri sürdüğü olayları, sonraki gelişmelere göre gözden geçirip değerlendirerek bize anlatır. Olaylardan işine geleni nakleder, gelmeyeni kaale bile almaz veya ters şekilde yazar. Çok defa yalan da söyler. Zira taraftır. Ya politikada, ya edebiyatta, herhangi bir meslek, parti, sistem veya kuruluşta bir tarafın mensubudur.
Hâtıralar yalnız sıradan okuyucuyu değil, bazen konuyu iyi bilen tarihçiyi bile kandırır. Hiç yalan söylemeyen, şahsî savunma bildirgesi olmayan, gerçekle ve gerçek bilgiyle yüklü, önemli ve orijinal hâtıralar da vardır. Son derecede zekâ, gözlem yeteneği, yazdığı dili estetik üslûpta kullanabilenler mevcuttur. Sayıları o kadar azdır ki, hayret edersiniz.

TARİHÇİLERİN SÜZGECİNDEN GEÇMELİ
İşte size 3 klasik örnek: Ksenefon’un Yunanca Onbinlerin Ric’ati, Yulyus Sezar’ın Latince Galya Savaşı, Bâbür Şâh’ın Türkçe Babür-nâme‘si... Yazarlar, büyük kültürlerini bize yansıtan, müstesna dehâlarını vurgulayan bir başarı ile ana dillerini kullanmışlardır.
Hâtıralar, o dönem tarihi üzerinde uzman (ama palavra uzmanı değil, gerçek uzman) bir tarihçi tarafından yayınlanıp notlanması gerekir. Ki okuyucu, aldatıcı ve karanlık ifadeler üzerinde aydınlatılsın.
Hâtıralar çeşit çeşittir. Meselâ bir kısmı baştan başa tarihî belgelerle doldurulmuştur. Ve bu belgeler gerçektir. Okuyan hemen etkilenir, bazen bu etkiyi hayat boyu taşır. Zira hâtıra sahibi, üstelik tarafsız görünmeye dikkat eder. Verdiği belgelerin yalanlanması zor belâgati ile, kendisi kalem karıştırmadan, siyasî veya edebî hasmını, muârızını (karşıtını) alt etmeye çalışır.
Bu tip hâtıralarda hile şudur: Sonsuz sayıdaki belgeler arasında yalnız işine gelenleri, kendi siyasî veya edebî yahut şahsî tutumunu, kendi hizmetlerini destekleyenleri seçip yayınlamak... Aksini gösteren belgelerden okuyucu, çok defa hattâ tarihçi, habersiz bulunduğu için, büyük bir kitle kandırılmış olur.
Başka bir tip hâtıralarda yazar, sansasyonel, şaşırtıcı şeyler söyler. Akıl almaz itiraflarda bulunur. Okuyucunun son haddine kadar ilgisini çeker. Eskilerin îtirâf-ı zünûb, frenklerin confessions dedikleri türdür. Marki de Sade’ın, Rousseau’nun, bizde Dr. Rızâ Nûr’un hâtıraları bu çeşidin örnekleridir.
Aslında bu tür hâtıralarda da hile vardır. Yazar, çok samimi görünmek peşindedir. Okuyucuyu kandırmak için bütün hünerini kullanır. Kendi aleyhine öyle şeyler yazar ki, okuyucu “kendisi hakkında bunları yazabilen bir kişinin başkaları hakkında söyledikleri de doğru olmak gerekir” diye düşünür.
1974’te Fransız asıllı bir İngiltere düşesi, bu çeşit bir hâtıra kitabı yayınladı. Kendi seks sapıklıklarını anlattı. Konuyu derinlemesine bilmeyen tarihçiyi bile atlatacak, aldatacak maharette yazılmış daha çeşit çeşit hâtıralar kaleme alınmıştır.
Hâtıralar çeşitli maksatlarla kaleme alınır: Zevk için, vakit geçirmek için, telif ücreti kazanmak için, kendini savunmak ve haklı göstermek için, ün kazanmak için, yazarlıkta da başarılı olabildiğini belirtmek için... Ama hâtıra sahiplerinin topunu bu gibi menfaatlerle suçlamam bahis konusu değil. Tarihi aydınlatanlar, tarih gerçeklerini açıklayarak ilme, milletine, insanlığa hizmet edebilmek için yazılanlar da var. Sayın okuyucularım, çeşitli ülkelerden binlerce hâtırat okumuş, bir düzineden fazlasını yayınlamış bir tarihçi olarak söylüyorum: Bu son çeşitten olanları o kadar azdır ki...

HATIRA DEĞİL PALAVRA...
Acemi tarihçiler, mesleğe yeni başlayanlar, az okumuş tarihçiler değil, isim yapmış gerçekten uzman tarihçiler arasında da, hâtıra palavralarını tarih gerçeği gibi kabûl edip okuyucuya ve ilim âlemine sunanlar vardır. Burada hatâ (yanlış), konuya vukuf eksikliği kadar, şahsî temayüllere (eğilimlere) tutsak olmaktan kaynaklanır. Şöyle: Bir partiye, bir rejime, bir kuruluşa, bir zümreye, bir dine, bir tarîka bağlı tarihçi, kendi inanışına paralel olan kanıtları toplar. Böyle hâtıraları bize şahit ve kaynak diye sunar. Zira tarihi, insanları belirli yönlere sevk etmek için kullanmak, bütün ülkelerde geçerli bir iştir.
Ama tarih, ideolojiye, menfaate vasıta edilecek bir ilim değildir. En gerçek ilimlerden biridir. Birkaç temel ilimden biridir. Meselâ sosyoloji ve psikoloji gibi çok önemli ilimler 19. asırda kurulduğu halde tarih ilmi, zamanımızdan 2500 yıl önce kurulmuştur. Hem de Herodot ve Tükidides’in şâheser kitaplarıyla...
Binâenaleyh tarihî olayları şuraya buraya çekmek, nesillerin kafasını yalan yanlışla doldurmak, doğru bir yol değildir. Aldatılmış, kandırılmış, tersine çevrilen veya öyle açıklanan verilerle şaşırtılmış, inandırılmış kuşaklar yetişir. Yüksek kültür, estetik görüş mümkün olmaz, oluşamaz.
Hâtıraları tarih kaynağı olarak kullanılırken, hâtıra yazarının şahsiyetini, kimliğini, ne olup ne olmadığını asla unutmamak gerekir. Hâtıralarını niçin, neden kaleme aldığı bir an için bile pas geçilmeden, anlatılanlar, tarih malzemesi olarak kullanılabilir. Olaylar değiştirilerek anlatılabilir ama, şahsiyetler, hâtıra yazarının görüş açısından sunulur. Bu suretle sahte kahramanlar ve iftiraya uğramış insanlar, gerçek gibi yerleşir. Artık aksini söyleyip yazmak, sorun hâline gelir.
Bununla beraber hâtıraların gerçekleri yansıtması ve değeri, hâtıra sahibinin mensup bulunduğu kültürün seviyesi ile doğru orantılıdır. En çarpık hâtıralar, kültür seviyesi düşük ortamlara hitâp edebilmiştir. Yüksek kültürlü toplumları yalanlara inandırmak çok daha zordur.
Hâtıra yazarı, kitabını okuyanın zekâsı ve bilgisini küçümsememelidir. Ortalıkta pek çok sahte hâtıra kitapları dolaştığını da eklemem gerekiyor. Pek çok yayıncı, şunun bunun hâtıralarıdır diye piyasayı sahte kitaplarla doldurmuşlardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yılmaz Öztuna Arşivi