Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Bir savcı bir zanlı

Bir savcı bir zanlı

Gizemli bir savcı var, büyük, komplike bir davayı soruşturuyor.

Davanın içinde darbe girişimi var, kanlı sabotajlar var, cinayetler var... Adeta ülkenin karanlık yılları var.

Attığı her adım, verdiği her karar olay. Üstelik yalnız değil, verdiği kararların mahkeme tarafından onaylanması gerekiyor.

Generalleri gözaltına almış, tutuklamış, sendikacıları, siyasetçileri ve yazarları...

Generalleri almak da kolay değil, sendikacıları, siyasetçileri de, hele yazarları...

Dünya ayağa kalkıyor düşünce özgürlüğü diye...

Kitap yakmak gibi, yazarları sürgüne göndermek gibi bir arka plan var baskı yönetimlerinin icra ettiği... Onun için haklı olarak insanlığın bir refleksi gelişmiş düşünce özgürlüğüne yapılan baskılar karşısında...

"Basılmamış bir kitabı imha etmek..."

Bir savcı böylesine düşünce özgürlüğü duyarlığına sahip bir dünyada böyle bir karar veriyorsa ya dünyayı üstüne üşüştürmeyi göze alacak kadar kafayı yemiş olmalı ya da böyle bir şey yapmayı vazgeçilmez kılacak bir gerekçeye sahip olmalı...

Savcı Zekeriya Öz ve Ahmet Şık'ın, filmin başrollerini paylaştığı yargı-polisiye gerilim filminde görüntü tam da böyle.

Şu sıra, medyada herkes, Ahmet Şık'a ve kitabına yönelik operasyondan dolayı Savcı Öz'e ateş püskürüyor. Savcının yürüttüğü davaya en çok destek çıkanların bile senaryonun bu safhasında kafasının karıştığı gözleniyor.

-Ergenekon senaryosu müthişti. Bu da nesi? Savcının burada üstlendiği rol, her şeyi allak bullak etti.

Bir çevre, başından beri, bu davada savcıyı harcamış durumda. O, kötü rolde ve aslında açılmaması gereken bir davayı açmış, davayı açtığı için de içini doldurmak için habire senaryo üretip, sanıklar bulma çabasında!

Bu çevre, şu anda mutlu, mesut. "Savcı şimdi şapa oturdu" gibi bakıyor işe...

Amerika'yı, Avrupa'yı bile tepki noktasına iten bir şey, Ergenekon'a umut ışığı olmuş gibi.

Ama sanıyorum yine de herkesin kafasında şöyle bir ukde depreşip duruyor:

-Ulan bu savcı bu kadar yaş tahtaya basmaz. Bildiği bir şey olmasa, koca davayı böylesine hedef haline getirecek bir işe girişmez. Bilgisayar hard diskinde kitap imha etmek ne demek? Bunun rüzgârı mahveder davayı. Öyleyse niye yaptı? Biz savcının hangi bilgiye sahip olduğunu biliyor muyuz? Acaba bundan sonraki hamlesi ne, biliyor muyuz? Ahmet Şık'ı, Nedim Şener'i aldı içeriye. Odatv'cileri aldı. Onlarla konuştu teker teker. Sonra tutuklanmalarını istedi, mahkeme de tutuklamayı onayladı. Hadi savcı hesapla hareket etti, peki mahkeme de mi bu hesaba boyun eğdi? Belli ki, daha soruşturma bitmedi. Belli ki, emniyet içinden birileri de savcının huzuruna gelecek. Acaba onlar ne diyecekler? İşin bir ucunda Hanefi Avcı var, bir ucunda Sabri Uzun var, Emin Arslan var...

Ayhan Çarkın diye biri yıllarca uyudu uyudu sonra çıktı, Susurluk için her şeyi açıklayacağım diyerek savcıya başvurdu. Susurluk konusunda yeni yeni bilgiler ortaya çıkıyor.

Bu iş çok dallı budaklı bir iş.

Mehmet Baransu, Nedim Şener'in yazdığı iki yazı arasında farklılıklar buldu ve Hanefi Avcı dosyasında farklı bur durum ortaya çıktı. Odatv olayı henüz tam netleşmiş değil. Halk tv olayı henüz netleşmiş değil. İklim Bayraktar-Baykal olayı henüz netleşmiş değil. İlk Baykal olayı da netleşmiş değil. Belki de savcı, puzzle'ın parçalarını oluşturmaya çalışıyor. Hiç şüphe yok, Savcı, tek tek herkesten daha fazla bilgiye sahip.

Evet, filmi seyreden herkes kendini bir tarafta hissediyor ve ona göre yargılarda bulunuyor ama savcı rolleri ve kişiliği bir film senaryosunda tarif edilmişçesine soğukkanlı... Biz dışarıdan salvolarla onun iradesini çözmeye çalışıyoruz. Muhtemel ki o da, kendi içinde hesaplaşma halindedir. Böyle davalar, düşmanları çoğaltan davalardır. Bundan sonraki hayatınızın tamamı, bu davaların gölgesinde yaşanacaktır. Bunu dikkate alan ve sonuçta herkes gibi etten, kemikten ve sinirden oluşan savcı, kendi içinde geçmiş-gelecek muhasebesi yapmaz mı?

Bizim doğrularımız var.

Ama belli ki savcıların ve hakimlerin de doğruları var.

Acaba hangimizinki daha doğru?

Biz, savcı ve yargıçların bizim doğrularımıza göre karar vermelerini istiyoruz. Niye? Çünkü yaptırıma uğrayan kişileri seviyoruz ve onların yaptığı bize göre suç değil. Peki ya savcı ve yargıçların bildiklerine göre ortada net bir suç varsa?

Acaba ne var ellerinde ve neyi bulmaya çalışıyor bu davayı soruşturanlar? Puzzle'ın hangi parçaları tamamlanmadı acaba?

Bunun cevabını vermek için filmin sonunu beklememiz gerekiyor.

Filmin sonunda ya savcı ve hakimlere öfke duyacağız ya da "Helal olsun, adamlar bütün baskılara rağmen gerçeği bulmakta ısrar etti ve sonuca ulaştı" diyeceğiz.

Bir polis ekibi, Kayseri'deki cinayeti çözdü ve kamuoyu "Bravo" dedi. Darbe vs. gibi davalar ise taraftarları çok çok farklılaşan davalar, onun için, bir cinayet olayını çözmekten bile zordur bu davaları sonlandırmak. Ergenekon yargısının, ateş altında bir dava yürüttüğü muhakkak. Bu davada görev alanların da bunu bildiklerini, dolayısıyla sadece bu bilginin bile, medyadaki o korkunç abanış dışında, yeterli bir baskı oluşturduğunu düşünüyorum.

Ben derim ki, filmin sonunu bekleyelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi