İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Nükleer karaborsanın merkezi İstanbul mu?

Nükleer karaborsanın merkezi İstanbul mu?

Türkiye; kitle imha silahları (nükleer, kimyasal, biyolojik) üreten ve üretme ihtimali olan ülkelere karşı sıkı ambargoya hazırlanıyor. Bakanlar Kurulu'nda imza açılan tasarıya göre; şüpheli ülkelere çift kullanımlı teknoloji transferi yasaklanacak. Kitle imha silahlarının kullanımı için zorunlu maddelerin ve araçların, füze ve fırlatma teknolojisinin, nükleer reaktör basınç tüplerinin, uranyum zenginlestirme sistemlerinin, frekans değiştiricilerinin ve tasarıda liste halinde sayılan maddelerin ve teknolojik araçların söz konusu ülkelere ihracatı kesin olarak yasaklanıyor. (Erhan Seven'in haberi bugün Yeni Şafak'ta)

Sevindirici bir haber. Kitle imha silahlarının yayılmasını önleme konusunda son derece hassas bir tutum. Ayrıca Türkiye, nükleer teknoloji ihraç edecek düzeyde bir seviyeye gelmiş durumda. Mesela, ABD ve İngiltere ile anlaşmadan önce, Libya'nın nükleer çalışmalarında Türk mühendislerin etkisini, bazı malzemelerin İstanbul'da hazırlanıp üçüncü ülkelerden Libya'ya gönderildiğini biliyoruz. Bugün bile, bazı ülkelerin benzer çalışmalarında bireysel olarak rol üstlenen Türk teknik adamların varlığını da… Böyle bir seviyede, Bakanlar Kurulu'nda imzaya açılan ambargo yasasının anlamı çok büyük ve etkisi fazla.

Ama her şey bu kadar mı? Bu kararı bölgesel ve uluslararası düzeyde, silah tüccarları, büyük şirketler ve devletlerarası derin bağlantılarla yürütülen “trafik”teki yerine iyice bakmak lazım. Tabii sadece Ortadoğu'daki miktarı bir trilyon dolar olan kayıtdışı sermaye hareketliliği ile birlikte. önce birkaç haber daha verelim.

Geçtiğimiz hafta Mersin Limanı'ndan geçen bir TIR dolusu silah Türkiye-Iran sınırında tespit edildi. İçinde tank eğitim simülatörü bulunan araç geldiği Almanya'ya geri gönderildi. Bu münferit olay, aslında çok büyük ve uluslararası nitelikli bir trafiğin küçük örneklerinden biriydi. Irak işgalinden hemen sonra başlayan, milyarlarca dolarlık silah sevkıyatının önemli bir bölümünün bu limandan geçtiği biliniyor. “Stoffel Dosyası” adı altında bu köşede detaylı bilgileri verilen trafik, Kuzey Irak'tan İskenderun ve Mersin'e, oradan da bir çok ülkeye devam ediyor. Irak'ın füzelerinin bir kısmı bile buralardan geçti. Artık küresel nükleer karaborsa Mersin'in rolünü tahmin edebilirsiniz. Yılda 600 bin konteyner geçen, kontrol edilemeyen ancak Türkiye'yi yerinden oynatacak ve birçok kelle alacak karanlık trafiğin üzerine kimse gidemiyor.

Yine Halkalı Gümrüğü'nden 36 TIR dolusu malzeme, hiç kayıt altına alınamadan Türkiye'ye sokuldu. İlk bakışta sıradan bir kaçakçılık hikayesi. Alıcı firma olarak gösterilen adresler, boş binalar, bakkallar ya da hiç böyle bir yer yok. Ancak malzemeler farklı ülkelerden geliyor. Beyan edilen malların bir özelliği yok. Ama gerçekten bu araçların içinde o mallar mı vardı?

Şimdi bir başka haber/iddia: Japon istihbaratı “Türkiye'nin İran'a nükleer destek verdiğini” ortaya attı. Onlara göre İran'a nükleer malzeme Türkiye üzerinden sevkediliyor. örnekleri çoğaltabiliriz... Bütün bunlar nasıl bir tablo koyuyor ortaya?

Nükleer karaborsa/kaçakçılık konusunda Türkiye'nin adı her geçen gün daha sık geçer oldu. Türkiye, ABD, İsrail, Pakistan, İran bağlantılı dev bir şebekeden söz ediliyor. Gariptir, bu şebekenin içinde devlet adamları, istihbaratçılar, silah tacirleri birlikte hareket ediyor. Mesela ABD'den Richard Perle ve Mark Grossman'ın bile isimleri geçiyor. Türk ve İsrailli casusların ABD'nin hassas teknolojisini ele geçirip Pakistan'a ve İran'a sevkettikleri iddia ediliyor. Trabzon'dan havalandıktan hemen sonra düşürülen gizemli uçak, İstanbul'un göbeğinde kaçırılan nükleer bilgilere sahip İranlı general Ali Rıza Asgeri, Mersin bağlantılı trafik ve daha nice örnek, derin güçlerin yönettiği nükleer kaçakçılık ve kara para trafiği hakkında dikkat çekici ipuçları veriyor. Silah ve uyuşturucu trafiğine girmiyoruz bile.

Türkiye, Batı'nın desteğiyle nükleer teknolojiye geçmeye hazırlanan Ortadoğu ülkelerine malzeme sağlayarak önemli bir ekonomik girdi sağlama hazırlığı içindeydi. Uranyum zenginleştirme dahil. Mısır, S. Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir gibi ülkeler listede yer alıyor. Diğer yandan ise, ABD'nin baskısıyla İran ve Suriye'ye yönelik ambargo baskısı ağırlaştırılıyor. Tam bu sırada, muhtemelen ABD'nin telkinleriyle, Türkiye böyle bir ambargoya hazırlanıyor. Kime karşı? Tabii ki İran ve karşı gruptaki güçlere karşı. Ama Türkiye'nin, aynı zamanda, bu ülkelere de nükleer malzeme nakleden küresel trafiğin merkez ülkesi olduğu iddia ediliyor.

Resmi politikalar ve içinde derin güçlerin yer aldığı karanlık bir ağ… Hangisi gerçek! Rejim değişikliklerinden Türkiye'deki gibi siyasi krizlere, terörle mücadeleden siyasi suikastlere, terör örgütlerine destekten etnik karmaşa çıkarılmasına kadar uzanan gayri resmi, gayri meşru bir güç dengesi var. Ve bu denge çok şeyi yönetiyor. Bir de resmi, meşru güç dengesi/süreç var. Hangisi daha belirleyici, inanın emin değilim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Karagül Arşivi