Akif Emre

Akif Emre

"Devrimler çağı"nda medya/nın hakikati

"Devrimler çağı"nda medya/nın hakikati

Hepimizi kuşatan medya çağındayız... Bu söz nakarat haline gelse de hayatımızı ne denli sarsacağını kestiremiyoruz. Bizzat bu algı eksikliğini de onsuz yapamaz hale geldiğimiz medya 'ortamına' borçluyuz.

Medya önceden savaşlar çıkarırdı söz gelimi... Sahte gerçeklikler üzerinden, algı yanılsamaları üzerine yükselttikleri ölümcül kötülükleri başımızdan savmak için kahramanlar üretilirdi (hala da üretiliyor). Bir tür yarı ilah gibi beynimizin kıvrımları arasına sızan kurtarıcıları bekler hale gelir ve zihnimizde kısa devre yapan değer yargılarından bağımsız hale gelen zaferlerini kutsardık. Pierre Bourdieu'nun çarpıcı tespitiyle bir tür "yaratıcı"/lar yaratan işlevi görüyor medya. Her şeye muktedir kurtarıcılarımızın olması için kötülüklerin olması gerekiyordu.

Medya Ortadoğu'yu kurtarmak için savaşan kurtarıcılar sundu bize. Iraklıların kötülüğün karanlığından kurtarılması, petrole batan karabataklara yaşanabilir bir dünya sunulması için kahramanlara ihtiyaç vardı. Bu süreçler geçildi.

Artık Ortadoğu'da devrimler çağını yaşıyoruz. Bu kez yine Bourdieu'dan mülhem, "inanç üretimi" (the production of blief) devrede. Arapların gerçek talepleri üzerine yükselttikleri isyanları nasıl algılamamız gerektiği üzerinde imaj geliştirmekle meşgul medya. Kötülüklere karşı "üretilen" batılı kurtarıcıların himayesinde yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşayan bir halkın, medya oryantalizmine kurban edilerek, "nasıl" değil ama "niçin" kurtarıldığına bizi ikna etmeye çalışıyor. Dünyanın en büyük zenginliklerinin üstünde aç ve çıplak gezen insanları harekete geçiren nedenler kadar bu insanların talepleri üzerine de algı çalışması devrede. Gelecekten neleri bekledikleri, daha doğrusu neleri beklemeleri gerektiği empoze edilirken aynı zamanda bunca yoksulluk ve yoksunluk nedenleri olarak sahte gerçeklikler gösteriliyor.

Tüm bunları tek başına yapmaya muktedir mi medya? Yoksa bizzat kendi belirleyiciliğini (yaratıcılık gücü/iddiasını) bizzat medyanın kendisi mi inşa ediyor? Tümüyle yadsınacak, bir kenara atılacak sorular değil bunlar?

Medya aynasında İslamcılık

Bir inanç üretim sistemi olarak medya, Arapların devrimler çağına girdiğini ilan ettiği bu zaman diliminde önce inançları sarsarak yeni imajlar, kanaatler hatta modern pagan dinler icat ediyor. Bir anda devrimlerin kötülük timsali haline dönüşen diktatörlerin, tiranların kurtarıcılarımız nezdinde yegane meşruiyetlerinden birini oluşturan İslamcı hareketlerin dönüşümü meselesi gündemde.

Hem artık "doğunun durağanlığı" tezini parçalayan Arapların neleri gerçekleştirmek üzere devrim yapmış oldukları hem de özelde İslamcıların nereye evrilmesi gerektiği meselesi akademik olduğu kadar medyatik alanın ana konusu.

Şiddetle özdeşleştirilerek önünün kesilmesi için her türlü despotizmin mubahlaştırıcısı olarak işlev gören İslamcılık tanımı artık yeni bir çerçeveye oturtulmaya çalışılıyor. Bu bağlamda sosyologlardan siyasal bilimcilere uzanan ve birçoğu stratejik merkezlere rapor hazırlayan kimi İslamcı uzman sosyal bilimcilerin yeni duruma dair söyledikleri dikkat çekici.

Yok sayamadıkları, Arap devrimleri sürecinde de hiç de fena görüntü vermediği anlaşılan İslamcılığın tanımlanması sosyal bilimcilere alan açtı. Medya bir inanç üretim merkezi olarak artık İslamcılıktan en anlamak gerektiği konusunda kolları sıvamış görünüyor.

İslamcılığın sevimlileştirilmesinden çok İslamcıların sevimli hale getirilmesi daha önem kazanıyor. Oysa İslamcılığın hayat tarzı, inan, kültür; yani medeniyet değerleriyle küresel sisteme alternatif olma iddiası "kurtarıcılarımız" nezdinde yeryüzü cennetinden yani batı medeniyet halkasından uzaklaştırılmamız için yeterliydi. Ne var ki artık bu coğrafyanın küresel sisteme dahil edilmesi yani eklemlenmesi zamanı çoktan geldi. Küresel kapitalizm biraz da eklemlenerek ve eklemleyerek yaygınlaşan bir şey...

Tam bu noktada devrimler çağını yaşayan Arapların, yani Müslüman Ortadoğu halklarının küresel sistemle kendiliğinden var olan muhalefetini giderecek, eklemlenmelerini sağlayacak bir sürecin başladığına ikna edilmemiz gerekiyor.

Yani Ortadoğu'daki Müslümanlar ait oldukları değerleriyle var olmayı deneyip sisteme alternatif mi olacaklar, yoksa müşteri haline mi gelecekler? Medya yeni inançlar üreterek, sahte tatlar ve hazlar sunarak bu coğrafyanın elindeki gerçek imkanı çekip alacak süreci tetikliyor.

Bu sürecin en önemli aktörünün de İslami hareketlerin olması kaçınılmaz. Bu nedenle İslami hareketlerin dönüşümü meselesi, "evrensel değer"lerle barışık İslamcılık üretilmesi, bunun teşvik edilmesi devrim sonrası coğrafyada kritik safhayı oluşturuyor.

Söz konusu Müslümanlık olunca medyanın sunduğu sahte gerçeklikler, yalancı umutlar ne kadar geçerli olabilir? Tarihi tecrübemiz bu coğrafyanın sahte kahramanları da, sahte gerçeklikleri de deşifre edecek hakikat bağına sahip olduğunu gösteriyor. Yeter ki medya mesajın yerine geçmesin.

Görünen o ki, bu konuyu daha çok konuşacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Akif Emre Arşivi