Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“Gurbet, Dindiremediğimiz Bir Sızıdır”

“Gurbet, Dindiremediğimiz Bir Sızıdır”

Gurbet ve hasret, Müslüman insanın iç âleminde varolan yanma ve arayış duygusunun med-cezir hâlindeki varoluş kelimeleridir. İnsan iç evinde daima yaşayagelen gurbet ve hasret duygusu vehbî de olabilir, kesbî de.

İnsan yaratılırken gurbet ve hasret hassalarını beraberinde getirir ve bu duyguları iç içe olan bir hâl ve oluşun terkibi olarak sürekli yaşar. Dahası ibadetlerin huşû ve vecdinden hemen sonra insan-ı kâmil olanın yüreğini emr-i hak vâki oluncaya kadar saran kavurucu bir hâldir.

Bu bakımdan Hazret-i Yakub namaz kılarken, göz ucuyla oğlu Yusûf’a bakardı. Allah, derhal Hazret-i Yakub’a buyurur: “Ey Yakub! Bana ibadet ederken, oğlun Yusûf’u gönlüne getirir ve göz ucuyla ona bakarsın. Sana âhirette edeceğimi, dünyada edeceğim ve benden gayrıya nazar eden gözlerini onun firâkı ile ağlamaktan ağartacağım. Benden gayrıya meyleden gönlünü, onun gamı ile dolduracağım.”

Bu yazgıdandır ki, oğlu Yusûf’un hasretine ağlamaktan gözlerini kaybetti, oğluna kavuşuncaya kadar gönlünün hasret ateşi dinmedi.

Âh gurbet! Hangi insanların yüreğine daha çok oturursun? Gurbetsiz insan ne türlü bir insandır? Gurbet, şairlerimizin firâk dedikleri, hicran dedikleri yakıcı hâller değil midir? Firak-ı yâr, Firak- vatan, Firak-ı dost, Nâr-ı Firak gibi mazmunlar, İslâmlaşmış edebiyatımızın birer mazmunlarıdır. Muhteşem çağlarımızda şairlerimiz, hem beşerî, hem de mânevî gurbetin duygularını dile getiren “firaknâmeler” yazmışlardır.

Gurbette yaşamanın hüznünü manzumlaştıran edebî eserler yüreğimizi kavî kıldığı için en mânalı olanlarıdır. Halk edebiyatımız bir baştanbaşa gurbet hikâyeleriyle doludur. Âşık Garip ve Kerem ile Aslı gibi gurbet temasının işlendiği sayısız hikâyelerimizin olması, milletçe gurbet duygu ve düşüncesini dünya imtihanının sebeplerinden biri olarak görmemizdendir.

Geleneğe göre âşıklığın üç şartı varmış: Pir elinden dolu içmek, güzel sevmek ve gurbete çıkmak. Şair ve ozanlar çoğu zaman gurbet ortamında neşv ü nema bulur ve turnalardan, seher yelinden sıladan haber getirmesini isterler. Aradaki engellerden ve olumsuzluklardan yakınırlar.

Gençliğimizde çoğumuz “Gurbet içimde bir ok / her şey bana yabancı” şarkısını dinlemişizdir de, gurbet arabeski yüzünden kaldırımlarda ve sokaklarda az sabahlamamışızdır.

Ne çok üzülürüz, geçimlerini sağlamak ve mesleklerini devam ettirmek için gurbet ellerde ömür tüketenlere. Bayramda, cenazede, düğünde gurbette olanların hâli nicedir! Dualarımız arasında sıla-i rahim arzusuyla yanıp tutuşanlara da yer verilmeli.

Allah kimseyi gurbet derdine uğratmasın; kimseyi gurbet derdine uğramak bedduasına muhatap kılmasın, demeliyiz dualarımızda. Nice yolunu şaşırmış, kötü huylara kapılmış bedbaht evlatların, analarının ve babalarının “Gurbet derdine uğrayasın” bedduasına uğrayıp da gurbet ellerde sürünmeleri ne menem bir kaderdir?

GURBET VE HASRET BİRBİRİNE HASIM DEĞİLDİR

Gurbetin diğer hâli, yâni duygu ve oluş karşılığı hasrettir. Gurbetten hasrete uzanan bâzı hallerde kısa, bâzı hallerde uzun yollar vardır. Bu yolun has sanatları olan şiir ve musikide gurbet temaları çokça işlenir. Kültürümüzde gurbet ve hasret, birbirine muhasım veya tez-antitez “hâllerden” değildir.

Ruhlar arasında, ilimler arasında, kalpler arasında gurbet var olduğuna göre hayatımızın her safhasında gurbet bizimle var olacaktır. Her insan bir parça önce beşerî gurbeti yaşamalıdır. Gurbeti tatmayan, hasreti bilmez.

“Gurbet, adamı terbiye eder” demekte bir atasözümüz. Ham olan gurbette pişer, olgunlaşır. Gurbet perişanlığı görmeyen, yurdunun, yuvasının kıymetini bilebilir mi? Kırgız romancı Cengiz Aytmatov hayat hikâyesini anlattığı bir röportajda gurbet hakkında şöyle diyordu:

“Eskiden ata babalarımız, gurbete giderken bir avuç vatan toprağını beline bağlarlarmış. Toprak çeksin diye. Taze gelinler, kocalarına ekmeğin ucundan ısırtırlarmış, kalan ekmeği de saklarlarmış, ekmek çeksin diye.”

Dünyevî da olsa, manevî de olsa gurbet ve sıla arasında hasret rabıtası vardır. Bir yazarın ifadesiyle, “gurbet, galiba bizim Orta Asya’dan gelirken edindiğimiz ve henüz dindiremediğimiz bir sızıdır.”

Ehl-i irfan meclislerinde gurbet ve hasret sohbetleri dinlemenin lezzetini tadanlar bahtiyar insanlardır. Gönüldaşlarıyla seher vakitlerine dek ayağı yerden kesilircesine gurbet sohbetinden sarhoş olanlar var mıdır etrafınızda?

Dost muhitlerimizde ve yanı başımızda ne de çok gurbet sızısı çekenler vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi