İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Aynı utancı bir kez daha yaşamayalım

Aynı utancı bir kez daha yaşamayalım

Açık söyleyelim; gönlümüz bütün bölgede hak ve özgürlüklerin genişlemesinden, refahın artmasından, adil kadroların iktidara gelmesinden en önemlisi de 20. yüzyıla özgü baskıcı rejimlerin değişmesinden yana. Böyle olunca da iki okyanus arasında uzanan ve yeryüzünün eksenini oluşturan kuşaktaki özgürlük dalgası bizi heyecanlandırıyor. Yüz yıllık uykudan uyanacağımızı, uyanmamız gerektiğini, buna gücümüzün yeteceğini düşünüyoruz.

Bu kuşağı hatta dünyanın güç dengesini değiştirebilecek dalgaya ne kadar ihtiyacımız olduğunun bilincindeyiz. Bu yüzden, Kahire'de, İskenderiye'de, Şam'da, San'a da sokağa çıkanların talepleri, sesleri belki hepimizin geleceğine ışık tutacak. Yolumuzu aydınlatacak, bize öncülük edecek, Osmanlı'nın çöküşü sonrası oluşturulan sömürge düzeninin, kaynak-iktidar ticaretinin sonunu getirecek. Bütün bunlar olmalı, bu kuşak, insanlığın medeniyet merkezi özgürleşmeli, onuruna, tarihine ve kendisine sahip çıkacak hale gelmeli.

Temel inancımız bu yönde. Ama endişeliyiz, tedirginiz, şüphelerimiz var ve bu şüpheler giderek güç kazanıyor. Aslında Batı ile coğrafya arasındaki tek yönlü yönetme, kontrol etme, sömürme ilişkisinin bir şekilde devam ettiğini, onların desteğiyle ayakta duran rejimleri devirmek isteyenlerin de giderek onların kontrolleri altına girme emareleri gösterdiğini görüyoruz.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı-İngiliz savaşlarına bakalım. Direniş hareketleri, özgürlük isteyen topluluklar, milliyetçi gruplar hatta İslami gruplar, Osmanlı sonrası için ne istiyorlardı? Özgürlük, vatan, devlet! Bunu kimlerle sağlamayı seçtiler? İngiltere'nin siyasi askeri desteğiyle, parasıyla, silahıyla. Bazı cemaatlerin bile İngiliz istihbaratının kontrolünde olduğunu öğrendiğimizde nasıl da şaşırmıştık!

Peki ne oldu? Bu kuşak istila edildi, talan edildi, bağımsızlık adı altında tarihinde hiç olmadığı kadar bağımlı hale getirildi. Ve bu gün sokaklara çıkanlar işte yüz yıl önceki özgürlük yanlılarının tercihleriyle kurulan düzenleri yıkmak için can veriyor?

Aynı senaryo yine tekrar eder mi? Özgürlük talepleri üzerinden yeni bir bağımlılık ilişkisi şekillenir mi? Yüz yıl önceki hayal kırıklığı yeniden yaşanır mı?

Hiçbir gerekçe şu anki rejimlere meşruiyet sağlayamaz, biliyoruz bunu. Ama burada çok ciddi bir sorunumuz var: Adına ister Arap isyanı, Arap devrimi ister özgürlük dalgası diyelim, fay hatlarını hareketlendiren dalga elimizden alınıyor. Birileri bu devrimi çalıyor, yeni bir düzen inşasına girişiyor. Enerji kaynakları üzerinden, Şii-Sünni ayrışması üzerinden, hak talepleri üzerinden çok kirli ve çok kanlı bir hesap yapıyor.

Elbette bu hesap var diye baskıcı rejimler onaylanamaz, hak talepleri provokasyon olarak nitelenemez, küçümsenemez. Ancak tedirginliğimiz anlaşılmadan, durduğumuz yer netleştirmeden devam edersek bu heyecan bizi vuran bir kurşuna dönebilir. İkisini de dikkatlice değerlendirmek, tarihsel bir sorumluluktur. Bu coğrafyanın en ağır bedelini ödeyen bizler bu konuda en çok dikkat etmesi, en iyi hesabı yapması gerekenleriz. Liderleri ve rejimleri devirmek kanlı olabilir, ama ondan sonra uğrayacağımız hayal kırıklığı bir yüz yıl daha bu topraklarda kan dökülmesi anlamına geliyor, bilmek zorundayız.

O zaman bir şeyi netleştirelim: Durduğumuz yer özgürlükleri desteklemek ama kontrolün kimde olduğunu çok iyi bilmektir. Eğer kontrol başkalarının eline geçiyorsa bir uğursuzluk başlayacak demektir. O zaman heyecan dışında başka bir gözle değerlendirme yapmak bir zorunluluktur. Çünkü önümüzde iki seçenekli tek bir yol yok. Ya direnişçiler ya despot liderler seçeneğine mahkum edilemeyiz.

Bunu görmek için gelişmeleri okumayı öğrenmemiz gerekir. Libya'da direnişçilere destek vermek için Fransa bütün Avrupa'yı seferber etti. ABD operasyona katıldı ve sonra organizasyon NATO'ya devredildi. Haftalardır ABD, İngiliz ve Fransız özel harekat birimleri bu ülkede kara operasyonları yapıyor. Direnişçiler de eğitiliyor. Fransa'nın bir yıldır bu çevrelerle bağlantılı çalıştığına dair bilgiler geliyor.

Ama aynı Batı; Bahreyn'de direnenleri bastırmak için çalışıyor. Yüzde sekseni Şii olduğu için mi? ABD ve İngiltere Suudi ordusunu Bahreyn'e gönderdi. Neden? Yönetime başkaldıranları ezmek için. Peki hani Libya'da özgürlükçüler destekleniyordu? Yarın S. Arabistan'da ayaklanma olsa bu ülkeler ne yapacak? Tabi ki ayaklanmayı kanlı bir şekilde bastıracak. Rejim ve özgürlük arasındaki tercihlere dikkat edelim.

Son iddia şu: ABD, S. Arabistan'a Bahreyn'i işgal etme emri verdi!

Mesela Suriye'de... Batılı ülkeler bu ülkede sokağa çıkanlara tam destek veriyor. Hatta ABD ve Fransa, göstericilere sert davranılırsa Suriye'ye askeri müdahale yapmaktan söz ediyor. ABD içinde bazı kuruluşlar, Irak savaşı öncesinde olduğu gibi, "hemen saldıralım" demeye bile başladılar.

Şimdi çelişkiyi görüyoruz. Bazı ülkelerde özgürlük isteyenler destekleniyor, rejimler bombalanıyor, bazı ülkelerde ise rejimler destekleniyor, özgürlük talepleri bastırılıyor.

O zaman ortada hepimizi yanıltan bir oyun var. Öyleyse bizler; özürlük taleplerini sonuna kadar destekleyeceğiz. Yüzyıllık statükonun değişmesini isteyeceğiz. Bu rejimlerle bu bölgede köleliğin devam edeceğine inanacağız. Ama bu oyunun da farkında olacağız. Kendi ellerimizle yeni bir bölgesel sömürge düzeni kurulmasına izin vermeyeceğiz. Rejimlere karşı yükselttiğimiz sesi, bu oyuna karşı da yükselteceğiz. Liderler ve rejimler devrildikten sonra belki çok daha çetin bir özgürlük/bağımsızlık mücadelesi başlayacak ve asıl heyecanı belki de öfkeyi bu dönemde sergileyeceğiz. Bütün bunları yaparken, rejimlerin ajitasyonuna da teslim olmayacağız, bize özgürlük diye yutturulan senaryolara da kanmayacağız..

Bunları ne için söylüyorum: Birinci Dünya Savaşı dönemini bir kez daha okuyalım. Bölgenin yüz yıllık siyasi tarihini de. Ardından Irak işgali sırasında Batı'nın durduğu yeri ve bölgeye bakışını hatırlayalım. Hiçbir şey değişmedi. Yine aynısını yapıyorlar.

Her üç örnek de bizim kendi duruşumuzu belirleyemediğimiz, inisiyatif alamadığımız ve rezil olduğumuz durumlar. O zaman bu sefer bari bizi aptal yerine koymasınlar. Buna izin vermeyelim...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Karagül Arşivi