Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

N’olacak bu TSK’nın hali!

N’olacak bu TSK’nın hali!

Bir hafta erken yayınlansaydı bu açıklama, “1 Nisan şakası” der geçerdik.. Ama şaka değilmiş.
Başbuğ döneminde de bu tür bildiriler yayınlanıyordu. Her seferinde de ülke gündemi daha da geriliyordu.. Sahi, Başbuğ şimdilerde niye konuşmuyor? Sesini hiç duymuyoruz.
Oysa asıl şimdi konuşması gerek.. Belinde silahı varken konuşmak kolay.. Bir general kendi halkına, yargısına, iktidarına karşı, belindeki silaha güvenerek konuşmaz. Muhsin Yazıcıoğlu’nun dediği gibi, biz namlusunu halka döndürmüş tanka selam durmayız.. Böyle planlar yapanlar bugün Silivri’de yargılanıyor.
Eğer haklıysanız ve gücünüzü haklılığınızdan alıyorsanız, görev alanınızla ilgili konuşursunuz. O kadar.
Bu son açıklama doğrudan doğruya bir suç oluşturuyor.. Bu açıklamayı yapanlar hakkında soruşturma açılması gerek.. O suç ifadelerin derhal yayından kaldırılması da şart. Hiçbir hukuk devletinde yargıya kafa tutan, yol gösteren, telkinde bulunan bir komutan olamaz.. Bu ifadeler sahibini yaralar. Tıpkı “keskin sirke” örneğinde olduğu gibi..
Bu ifadelerin sadece “internet sitesinden kaldırılması” değil, bir de “özür dilenmesi” gerekir..
Bu bildiri yargıya konu edilecek.. Arkası arkasına gelen suç duyurularına yargı ilgisiz kalamaz.. Genelkurmay Başkanı bu işten ceza alabilir ya da cezası ertelenebilir. Ama eğer bir daha böyle bir şey yaparsa, bu büyük bir ihtimalle kariyerinin sonu olur.. Görevden alınır..
Hep beraber kalkıp tutuklu paşaları ziyarete gittiler. Hadi “Silah arkadaşlarıdır, insani bir ilgidir” denildi. Ama bu iş bu şekilde sürdürülemez..
Eğer bu TSK içinde gizli bir cuntanın baskısı ile gerçekleşiyorsa, bu çok daha vahim bir durumdur.. Hani “genç subaylar” falan gibi bir şey.. Aslında yok öyle bir şey, o “ihtiyarların uydurması.”
Ne yani, askerler, seçimlere giderken aba altında sopa mı gösteriyor?..
Kimine göre Genelkurmay Başkanlığı, tarihinin “en yumuşak”, “en alttan alan” ve “en ezik” bildirisini yayınladı. Utangaç bir dil kullandı. Ama gerilen sinirler, alerjik bir bünyeye sebep oldu ve bu tür bildirilerin en ılımlısı bile ciddi şekilde rahatsız edici.. Ben “ezik bir dil kullanan ordu”dan da rahatsız olurum. Taş yerinde ağırdır..
Bugün konuşan muvazzaflar kadar, dün çok konuşup bugün susanların tavrı da beni rahatsız ediyor..
İlker Başbuğ, Çevik Bir, Büyükanıt, Karadayı.. Şimdi neden susuyorlar?.. Kenan Evren ve konsey üyesi silah arkadaşlarının hiç sesleri çıkmıyor.. Kimden, neden korkuyorlar?
Sezer hiç konuşmuyor mesela.. Hiçbir yerde görünmüyor..
Madem o kadar kararlı, istekli ve cesurdular, neden siyasete girmiyorlar?.. Basına demeç vermiyorlar, STK’lara girip mücadele etmiyorlar?.. Hani Cumhuriyet’i savunuyorlardı? Cumhura niye gitmiyorlar? Onun hakemliğine niçin başvurmuyorlar?..
Bu Nisan bildirisi, iki kere talihsiz bir durum.. Hem Türkiye seçime gidiyor, hem de şunun şurasında iki hafta sonra 23 Nisan Milli Egemenlik Bayramı kutlanacak.. Bu tür olaylar Türkiye’ye yakışmıyor.. Hiç kimseye de faydası yok. Bu bildiri, bildiriyi yayınlayanların amacına da hizmet etmiyor.. Bu işi yapanlar, bunun farkında değiller mi? Bu tür işleri kimler planlıyor ve bu işler yapılırken hiç hukuki bir endişe taşınmıyor mu? “Biz yaptık oldu” olur mu hukuk devletinde?
Bu işler ila nihaye böyle devam edip gidemez.. Toplum bu tür işleri kanıksamayacak da.. Aksine giderek artan bir tepki yükleniyor toplum.. Bu olaylar Türk halkını rencide ettiği kadar ülke imajını da zayıflatıyor..
Bu işler böyle devam edemez.. Bir an evvel TSK’nın MSB’ye bağlanması konusunda gerekli düzenleme yapılmalı. Hiyerarşik yapı yeniden düzenlenmeli.. TSK’nın idare ve eğitim içinde uzantıları tasfiye edilerek denetim artırılmalı ve yargıdaki çok başlılık giderilmeli..
Batı bu hesaplaşmayı 1800’lerde yapmış. Bizimkilerin çok sevdiği laiklik kuramını kurumlaştıran Ferdinand Buisson.. Laikliğin ilk teorisyeni olan bu adam aynı zamanda antimilitarist. Dine karşı değil, kilise despotizmine karşı.. O zaman asker ve silah, kilisenin denetiminde.. “Barış ve Özgürlük” temalı konferansta bu laik adam şöyle haykırmaktadır: “Üniforma uşaklar içindir.. Ve uşaklık her durumda yüz kızartıcıdır.. Papazınki de, askerinki de, yargıcınki de, uşağınki de!” Buisson tek tip kıyafete de, tek tip düşünceye de karşı çıkar..
Mahkeme bu bildiriyi yazan, yayınlayan askerleri ister misiniz, Buisson’u ve laikliğin temel ilkelerini anlatan, laikliğin Bible’ı kabul edilen “Laicite”yi okumakla cezalandırsın?
Bizim asıl sorunumuz bu hesaplaşmayı 200 yıl bir gecikmeyle yapmamız.. Selam ve dua ile..


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi