Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Beni eleştirebilirsiniz

Beni eleştirebilirsiniz

Yok, hayır, “eleştirebilirsiniz” değil, eleştirin.. Masum olan sadece peygamberlerdir.
Benim fikirlerime, katıldığınız olur, katılmadığınız olur.. Eksiğim, yanlışım vardır..
Benim hayatım sadece bana ait değil. Ben (Elhamdülillah) Müslümanlardanım..
Allah bize bizi soracak. Mü’minler birbirlerinin velileridirler.. Herkesin bende hakkı var.. En azından helallik için birbirimizin üzerinde haklarımız olduğunu kabul etmemiz gerek..
Mü’minler birbirleri için, başkaları için “güzel örnek” olmak zorundadır. Biz buna “Üsve-i hasene” diyoruz.. Bir de “Ürvetül vüska”mız var. Sağlam bir kulp. Kitabımız ve yaşayan Kur’an olan alimlerimiz, Peygamber mirasçısı alimlerimiz, üsve-i hasenelerimiz var..
Bana öğüt verin.. Nasihat edin. Çünkü din nasihatle kaimdir.. Takvaya giden yol nasihatten geçer.. Benim bana ait bir ömrüm yok. Ben, benden öncekiler gibi, “Rabbim beni bana bırakma, beni nefsimle baş başa bırakma” diye dua ediyorum.. Nefsim şeytanın suç ortağıdır.. Bana hoş gibi gelen şeyde Allah şer murat etmiş olabileceği gibi, nefsimin istemediği bir şeyde de hayır murat etmiş olabilir.
Allahım bana, neslime, kardeşlerime, hakkı hak, batılı batıl göster ve hakta toplanmayı nasib et..
Eleştirin ama, hakaret etmeyin. Eleştirin ama iftira etmeyin.. İsterseniz edin.. Sonuçta bu dünyada zelil olmasanız bile, din günü, benim günahlarımı yüklenip, beni kurtaracak olanlardan birileri de sizler değil misiniz? Günahlarımın gönüllü hamalları, “hak şerleri hayreyler, sen sanma ki gayreyler” dizelerinde anlatılmaya çalışılan hikmetin tecellisinden başka ne olabilir ki..
Etimin tadına bakmak isteyenler, gıybetimi yapabilirler.. Çok leziz olduğunu sanmıyorum. Tavsiye de etmem.. Kim ne yaparsa kendine eder.. Kim ki bir başkasına, maddi ya da manevi bir zarar verir, o “kul hakkı”na girer.. Kim kime bir iyilik yaparsa onun üzerinde bir hak sahibi olur.
Müslümanlar kardeştir.. Kardeşlerin arasında işler istişare ve şûra iledir..
Benim yediğim-içtiğim, bildiğim-gördüğüm-duyduğum, söylediğim-yaptığım, yapmam gerekirken yapmadığım, söylemem gerekirken söylemediğim her şey üzerinde Müslümanlar hak sahibidirler..
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt, aşırsa bir koyunu, gelir adli ilahi, sorar Ömer’den onu” ise, kim dünyaya kör olabilir ki.. Bu dünyada yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadığımız, söylediğimiz, söylememiz gerekirken söylemediğimiz her şeyin hesabını Allah bizden soracaktır.. Sonuçta yaptıklarımız ve söylediklerimizle, ya kendi sırtımızda kendi cennetimize tuğla taşıyor olacağız, ya da kendi cehennemimize, kendi sırtımızda odun! Allah, “Birr” ve “takva”dan söz ediyor. Takvadan daha önce yardımlaşmaktan söz ediyor..
İstişare ve şûra farz olduğuna göre, herkes her konuda bilene danışmak ve verdiği karar ya da eylemden dolayı, o şeyden yarar ya da zarar görecek kişilere kendi tavrını-kararını açıklamak, onların görüşlerini dinlemek, onlarla konuşmak zorundadır.
“Kimse bana karışamaz, bu benim özel hayatım, benim bedenim, benim kararım, benim görüşüm” diye kimse bu manevi, ahlaki sorumluluğundan kaçamaz. Kaçarsa da nereye kadar!
Her eleştiriyi düşmanlık, hasetlik, hakaret gibi anlama yanlışından da kurtulmamız gerek..
Eleştirilerin bazıları dedikodu şeklinde de olabilir, ama yine de eleştirenin iyi niyetinden şüpheniz yok ve size hakaret için bahane aramadığından eminseniz, sabırlı olmak en iyisi.. Öbür türlü de sabırlı olmak her zaman iyidir.. Hemen öfke ile cevap vermek gerekmez..
Eleştiriler bazen acıtıcı da olabilir.. Yine de sabırlı olmak en iyisidir.. Birileri haddi aşarsa, en iyisi onlarla tartışmaya girmemek, tartışmak isteyenlere “selam” deyip, onları Allah’a havale edip gitmek daha iyidir diye düşünüyorum.. Her eleştiriye cevap yetiştirmek zorunda da değiliz.. O zaman kime yetişebilir, kimle baş edebilirsiniz ki.. Hele vekalet isteyen siyasiler bu konularda daha dikkatli olmalı.
Ne söylediğimiz kadar, bunun başkaları tarafından nasıl anlaşıldığı konusunda da dikkatli olmamız gerek elbette.. Aynı şekilde, duyan ve dinleyenin de eleştirmek için önce doğru anladığından emin olması gerek.. İddiadan, tartışmadan kaçınmak gerek. Neyi iddia ediyorsunuz ki! Size hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde hayır olamaz mı? Tartışıp durduğumuz şeyler konusunda hakikatin ne olduğunu görmek için biraz beklememiz gerekecek. Çünkü Allah onu bize öbür dünyada gösterecek.. İlle de bu dünyada bir uzlaşma gerekiyorsa, hakeme gidin o zaman..
Hakikat tek ise de, hakikatin ne olduğu konusunda aklî delil ve kanaatlerimiz açısından ihtilaf edebiliriz. Zaten gerçek rölatiftir. Zamana, mekana, insana ve şartlara göre değişkenlik gösterebilir.. İhtilaf ettiğimiz zaman birbirimizi mazur görmek, ittifak ettiğimizde birlikte hareket etmek, birbirimizi dinlemek ve anlamaya çalışmak, istişare ve şûra ile, biraz da empati yaparak yaratılış gayesi olan tearüfü elden bırakmamak en iyisi olsa gerek. Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi