Bahreyn

Bahreyn

Bahreyn'deki ayaklanmanın Tunus, Mısır, Libya ve Suriye'deki ayaklanmalar gibi adil bir devlet talebine dayanmadığını, bunun mezhepçi bir ayaklanma olduğunu ve dolayısıyla 'Sünni dünya'nın desteğini hak etmediğini söyleyenler var.

Şeyh Yusuf El-Karadavi de, ayaklanan Bahreynli Şiilerden bazılarının Sünni düşmanlığı yaptıklarına dikkat çekerek, böyle şeyler söylüyor.

Ne münasebet!

Bahreyn'de Sünni düşmanlığı anlamında "mezhepçilik" yapanlar varsa onlara yazıklar olsun; fakat baskı altında tutulan, ezilen, horlanan Şiiliğin hürriyet ve itibarı için mücadele anlamında "mezhepçilik" yapanları desteklemek boynumuzun borcudur.

"Siz Şii'siniz!" denilerek ezilen insanların "Evet, biz Şii'yiz" diyerek ayaklanmaları gayet tabiidir ve bu isyan kesinlikle haklı bir isyandır.

Önce bu hakkı bir teslim edelim.

"Ya Şii çoğunluk iktidarı ele geçirdiğinde Sünni azınlığın tepesine binerse?" diye sormadan evvel, "Sünni idareciler Şii çoğunluğun ensesinde boza pişirmeye devam edemezler!" diye haykıralım. (Bu arada, Kral Hamad Bin İsa El-Halife ve avanesinin Ehl-i Sünnet Ve'l Cemaat anlamında değil sadece Şii olmamak anlamında Sünni olduğunu da ifade edelim).

Bir şerh düşeceksek ondan sonra düşelim.

Şeyh Karadavi, 'Mezhep vurgusunu bırakıp herkes için hürriyet ve adalet talep edilmeli' diyor...

Ayaklanan Şiilere peşinen hak verirseniz, onlara böyle telkin ve tavsiyelerde bulunmaya hakkınız olur; ama hak vermeden evvel eleştiri ve uyarılarda bulunmaya kalkarsanız, size itibar etmezler.

En önemlisi:

Sünniler Bahreynli Şiilerin ayaklanmasını tu kaka ederlerse, onu başarısızlığa uğratmak için seferber olurlarsa, Sünnilik namına Amerikan uşağı Bahreyn Kralı'nın yanında saf tutarlarsa, o ayaklanmanın Sünnilerle hesaplaşma kampanyasına dönüşmesi kaçınılmaz hale gelebilir; ama Sünniler "Diktatörlüğe ve Amerikan uşaklığına karşı Şii kardeşlerimizle beraberiz" diyerek ayaklanmaya destek verirlerse, mezhepler savaşı tehlikesi inşaallah brtaraf olur.

"Ya İran faktörü? Bahreyn'de rejim çökerse İran'a gün doğmaz mı? Irak'ta mezhep çatışmalarını körükleyen İran aynı şeyi Bahreyn'de de yapmaz mı? Oradan kalkıp Suudi Arabistan'ı filan da karıştırmaz mı?"

Doğrusu, Irak'ta yaşanan "Bedir Tugayları" gibi acı tecrübelerden sonra İran'ın sağduyusuna güvenmek pek kolay değil.

Tekfirci Sünnilerin Şiilere reva gördüğü kör şiddet nasıl kabul edilemez ise, tekfirci Şiilerin Sünnilere reva gördüğü –ve İran devletinin maalesef himaye eder gibi gözüktüğü- kör şiddet de elbette kabul edilemez.

İran devletinin Sünnilere itimat telkin etmesi lazım, bu kesin.

Öte yandan Suudi Arabistan yönetiminin de Şiileri –ve meşrebine uymayan diğer grupları- itip kakmaktan vazgeçmesi lazım, bu da kesin.

"Bahreyn düşerse Suudi Arabistan da karışır, mezhepler savaşı alıp başını gider" diyene kadar, "Şu Suud Krallığı niye Şii tebasını hoş tutup fitnenin önüne geçmiyor?" diye sorduk mu hiç?

Bu çok uzun bir hikâye; kısa keselim:

Şiilerle Sünniler arasındaki karşılıklı güvensizlik ilişkisi içinden çıkılmaz bir meseledir; Fars Körfezi'ni yahut Basra Körfezi'ni (adı her ne ise) kan gölüne çevirebilecek olan bu meselenin ortadan kalkması için bölge ülkelerinin bir masa etrafında toplanarak bütün kozlarını ortaya koymaları, çatır çatır tartışmaları, birbirlerine demediklerini bırakmamaları, sonra da 'müşterek selamet veya müşterek felaket' anlayışı çerçevesinde 'yeni bir bölge düzeni' üzerinde anlaşmaları -icabında yeni bir bölge haritası çizmeleri- gerekir.

Yok yok, böyle kısa kesince mevzu anlaşılmıyor.

Neyse...

Şimdilik burada bırakalım.

Bahreyn özeline dönelim ve bitirelim:

Kahrolsun Hamad Bin İsa El-Halife ve avanesinin aşağılık düzeni!

BANYAS'TA KATLİAM VE İRAN'IN TAVRI

Suriye'den korkunç haberler gelmeye devam ediyor.

Banyas'ta katliam yapıldığı bildiriliyor, bu şehrin ikinci Hama olabileceği endişesi duyuluyor.

Bu arada Başkan Esed, "Olağanüstü hal uygulamasına derhal son veriyorum, bütün siyasi tutukluları derhal serbest bıraktırıyorum, kardeşim Mahir başta olmak üzere bütün katliam zanlısı komutanları derhal görevden alıp adalete teslim ediyorum, ifade hürriyeti ve çok partili demokratik düzen için gerekli yasal düzenlemeleri derhal yaptırıyorum..." diyeceği yerde hâlâ provokasyon ve sabotajlardan dem vurup rejim muhaliflerine gözdağı veriyor.

Bazı kardeşlerimiz de "Hizbullah ve Hamas'a sahip çıkan Beşşar Esed'e laf yok!" deyip duruyorlar.

Onları protesto ediyorum.

İslami direnişe verdiği destek baş göz üstüne... Türkiye ile yakınlaşma siyaseti de baş göz üstüne... Ama bunları yapıyor diye Beşar Esed'in halka kurşun yağdırmasına kayıtsız kalamayız ki. "Ali Abdulah Salih, Güney ve Kuzey Yemen'i birleştiren adamdır; Yemen'in birlik kahramanıdır" deyip, bu diktatörün rezilliklerini de sineye çekelim o zaman!

Hürriyet ve adalet için sokaklara dökülen Suriyelileri kınayıp durduğu ve onların oluk oluk kanını akıtan Beşşar Esed yönetimine kayıtsız şartsız destek verdiği için İran yönetimini (ve Lübnan Hizbullahı'nı) da bu vesile ile protesto ediyorum.

Tamam, Suriye ile stratejik ilişkilerini tehlikeye atmak istemiyorlar, İsrail'le ilgili kaygıları var, bunu anlıyoruz, ama bu kadar pervasız bir destek de olmaz ki!

Yukarıdaki yazıda, Şiilerin Sünnilere karşı bilenmemesi için Bahreyn konusunda göstermemiz gereken hassasiyetten söz ettik... İran'ın da Sünnilerin Şiilere karşı bilenmemesi için Suriye konusunda göstermesi gereken bir hassasiyet yok mu Allah aşkına?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi